Fehmi Koru*
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan faiz konusunda olumlu bir görüşe sahip değil, dün bu görüşünü bir kez daha kamuoyuyla paylaştı. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ise, onun olumsuz görüşünü yinelediği konuşmasının hemen ardından, faizi 6.25 oranında artırarak yüzde 24’e çıkardı.
Faiz daha önce yüzde 17.75 iken bankalar mudilerine yüzde 25’e kadar faiz uygulamaktaydı; yeni kararla bu oranın yüzde 30’un üzerinde uygulanacağını düşünebiliriz.
Esas diyeceğimi söylemeden önce ‘para’ konusunu basitçe anlatmam gerekiyor.
İnsanlar çalışarak para kazanıyor ve harcamaları dışındaki miktarı saklamaları gerekiyor. Buna karşılık, hem yeni iş alanlarının açılması hem de ülke kalkınması için yatırım ve yatırımlar için de kaynak gerekiyor.
Bankalar bunun için var. Tasarrufları koruyor bankalar ve aynı zamanda yatırım için para ihtiyacı duyanlara kredi kullandırıyor.
Faiz bu noktada devreye giriyor.
Paranın yastık altından bankaya gitmesi için tasarruf sahibini teşvik amacıyla verilen belli bir oranın adıdır faiz. Yatırım yapacak kişiler ve kurumlar da kazançlarının bir bölümünü kendilerine kredi açan bankalara veriyorlar ki, bu da faizdir.
Tasarruf sahibine ödediği ile yatırımcıdan kredi karşılığı aldığı faizler oranındaki fark bankaların kârıdır. Bankacılık kârlı bir meslek olmalı ki, ülkemizdeki bankalar her yıl yüksek kâr açıklıyor. Ayrıca, paradan para kazanma olarak tanımlanabilecek sistemi daha iyi bilen yabancı uygulayıcıların Türkiye ilgisi de bunu gösteriyor; kamuya ait olanlar dışındaki hemen bütün bankalarda yabancı sermaye var.
Sistem -beğenelim veya beğenmeyelim- faiz üzerine oturuyor.
Yeni karar sonrasında tasarruf sahibine yüzde 24-30 civarında bir faiz ödeyecek olan bankaların kendilerinden kredi çekenlerden talep edeceği faizin miktarını tahmin etmek hiç zor değil: O oran yüzde 40-50 civarında olacaktır.
Hayli yüksek bir oran.
Neden böyle bir oran gerektiğini de biliyoruz: Kur aldı başını gidiyordu ve bu da enflasyonu tahammül edilemez duruma getirmekteydi; bu yönelişin önünü kesmek için tavsiye edileni yaptı TCMB…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aykırı görüşüne rağmen…
TL’deki erimeyi durduracak, enflasyonu dizginleyebilecek mi faiz artırma kararı? Belki bir miktar; ancak paramızın değeri -dolayısıyla da hepimizin maddi varlığı- süreçte aldığı zararı bütünüyle gideremeyecek.
Başka türlü davranamaz mıydı TCMB?
Galiba davranamazdı.
Faizli ekonomik sistemde faizin belirleyici bir rolü var. ABD’nin Merkez Bankası (Federal Reserve), yılda birkaç kez açıkladığı faiz ile ilgili kararlarıyla yalnız kendi ülkesinin ekonomisini değil, Türkiye dahil hemen bütün ülkelerin ekonomilerini de etkiliyor. O bir artırınca siz faiz oranını birkaç dilim artırmak zorunda kalıyorsunuz.
’İslami’ veya ‘katılım’ adıyla yapılan bankacılık hizmetleri bile genel hatlarıyla faizli sistemden etkileniyor.
Daha da önemlisi şu: Bütün dünyadaki merkez bankaları, Türkiye dahil, sadece 10 merkez bankasının belirleyici konumda olduğu ‘merkez bankalarının merkez bankası’ olarak takdim edilen Bank For International Settlements (BIS) adlı bir kurumla irtibatlılar ve olağandışı gelişmelerde ne yapacakları BIS tarafından belirleniyor.
Merkez bankaları başkanlarından bir grup..
1930 yılında İsviçre’nin Basel kentinde faaliyete başlayan BIS kendisini kem gözlerden korumada olağanüstü başarılı. Karar verici konumundaki 10 banka (Belçika, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Hollanda, İsveç, İsviçre, İngiltere ve ABD) yanında üyeliğe kabul ettiği 34 ülkeye ek olarak diğer 80 merkez bankası da BIS’le irtibatlı. 10 ülkenin merkez bankaları başkanları her ay, diğerleri yılda bir kez yapılan toplantılara muntazaman katılıyor, ancak o toplantılarda neler konuşulduğu dışarıya asla sızdırılmıyor.
Hatta, toplantıya katılan başkanların kendi ülkelerinin siyasi otoritelerine bile sağlıklı bilgi vermedikleri iddia ediliyor.
Türkiye’nin döviz kurunun başına gelende ve faizin akıl almaz oranlara ulaşmasında BIS’in rolü aranmaya değer.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BIS konusunu TCMB başkanıyla konuşmasında yarar olabilir.
BIS kısır döngüsünden rahatsızlık duyulan ülkelerden bazıları kendilerine yeni sistem arayışına girdiler. Bazı ülkelerde başarıyla uygulanan ‘para kurulu sistemi’ bu arayışın sonucu.
’Para kurulu’ merkez bankasını ekonomik sistemin kalbi olmaktan çıkarıyor ve ekonomide dengeyi yerli para birimini daha güçlü bir başka değerle irtibatlayarak sağlıyor. Avrupa Birliği’nin ortak parayla (Euro) yaptığı gibi… Ya da, Doların global para birimi haline gelmesini sağlayan başlangıçta kendisini ‘altın’ ile tanımlaması gibi…
Kriz kapıda görününce bizde de bu konu gündeme geliyor, ama derhal birileri aksi görüşlerle Konunun tartışılmasını bile engelliyor.
Türkiye yüksek faiz oranlarıyla yola devam ederse başımıza gelecekler belli: Yeni yatırım yapılamayacak, fabrikalar kapanma tehlikesine düşecek, işsizlik yaygınlaşacak ve var olan ekonomik değerler ucuzlayacağı için üç otuz paraya gözünü onlara dikmiş çakalların eline geçebilecek…
Bu gelişmelerin siyasi sonuçlar doğurması da kaçınılmaz.
’’Faizler insin’’ diye yola çıkılan bir ülkenin böyle bir kaderin pençesine düşmesini anlamak mümkün değil.
Aklımızla alay ediliyor sanki.
Başka bir yol mutlaka vardır.
*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.