Fehmi Koru: Farklı görüşlerin sahipleri farklı kalmaya devam ederek neden bir arada bulunamasın? Bulunmalı

Fehmi Koru: Farklı görüşlerin sahipleri farklı kalmaya devam ederek neden bir arada bulunamasın? Bulunmalı

Fehmi Koru*

Guardian gazetesinin bugünkü Saturday ekinin kapağı..

Her gün okuma ihtiyacı duyduğum yabancı gazetelerin hafta sonları -cumartesi ve pazar günleri- verdikleri ekler, bizde olmayan -belki istense bile olması zor- bir özelliğe gıpta ile bakmamı getiriyor.

Ilımlı sol İngiliz Guardian gazetesinin bu cumartesi verdiği ‘Saturday’ eki önümde. Sayfalarını çevirir çevirmez karşıma ilk çıkan bölümlerden biri iki genç insanla ilgili. Daha önce birbirini tanımayan, politik anlayışları ve sosyal çevreleri çok farklı bu iki insanı, sosyal bir ortamda bir araya getirmiş gazete. 

Onların güncel konularda birbirinden çok farklı görüşlerini medenice tartışmalarını sağlamış.

Güle oynaya münakaşa etmişler.

Ekin bu sayfasının altında şöyle bir not var: “Farklı görüşten biriyle tanışmak ister misiniz? Bize başvurun.”

Aynı ekin daha ileri sayfalarında, her hafta, yine önceden birbirini tanımayan genç-yaşlı iki insanın gazete tarafından ayarlanmış bir yemek masasında buluşturulduğunu görüyoruz.

Neden önemli bu tür buluşturmalar?

Şundan: Gazete okurları, farklı görüşlerin bir arada bulunmaya engel teşkil etmediğini, değişik eğilimden insanların en çetrefil konuları bile efendi gibi tartışabildiklerini o sayfalara yansıtılan buluşmalardan öğreniyorlar.

Bizde de bazı gazetelerin hafta sonu ekleri var. Onlarda da birileryle yapılmış mülakatlara yer veriliyor. Ancak hep tek kişiyle yapılan mülakatlar bunlar. Konuşulan kişiler bazen başkalarıyla ilgili görüşlerini de açıklıyorlar ama muhatap aldıkları kişilerin kendilerine yöneltilen eleştirileri anında cevaplayacakları bir zemin hiçbir zaman oluşturulmuyor.

Sonuç: “Bir araya gelemeyiz” görüşü herkese hakim bizde.

Televizyonlardaki kavgalı gürültülü tartışma programları da bu izlenimi iyice pekiştirmeye yarıyor.

Politikacılar aynı çatı altında haftada birkaç gün buluşuyor aslında. TBMM milletvekillerini partilerine göre oturtuyor; AK Partililer bir arada, CHP’liler, İYİ Partililer, HDP’liler ve diğer partilerden milletvekilleri yine kendi partilerinden milletvekilleriyle Meclis’te yakın sıralarda ama ayrı ayrı oturuyorlar.

Laf atmalar gırla gidiyor, fakat hep karşı karşıya otururken oluyor bu ve her milletvekili yanında oturan kendi partisinden milletvekillerinden destek göreceğini bilerek karşı tarafa yöneltiyor kırıcı sözlerini…

Ankara günlerimden biliyorum; koridorlarda karşılaştıklarında bazen selamlaşsalar bile, her partinin milletvekilleri Meclis kulisinde de ayrı kulislerde oturuyor, karınları acıkınca gittikleri Meclis lokantasında da diğer partilerden milletvekilleriyle aynı sofrayı paylaşmıyorlar.

Farklı görüşler medyada bile aynı gazetede buluşmuyor bizde.

Uzun yıllar önce, Bilkent Üniversitesi’nin bir kulübünün davetiyle katıldığım bir paneli hatırlıyorum. Farklı iki gazeteden meslektaşlarla aynı masada bir araya getirilmiştik. Günün önemli konuları neyse onlar üzerinde tartışmış, sonra da üniversitenin kantininde ağırlanmak istenmiştik.

Katılımcılardan biri işini bahane ederek birlikte görünmekten kaçınmıştı.

Panel sırasında da, dileyicilerden bir öğrenci “Bakın burada güzel güzel münakaşa ettiniz, neden bu farklı görüşlerinizle aynı gazetede yazmayasınız ki” temennisinde bulununca, konuşmacılardan biri, derhal “Olur mu öyle şey, herkes kendi gazetesinde kalmalı” tepkisini vermişti.

Sanki hep uygulama öyleymiş gibi…

Oysa Peyami Safa, Yunus-Nadir Nadi patronajında çıkan Cumhuriyet gazetesinde uzun yıllar yazabilmişti. Necip Fazıl kişiliği yavaş yavaş farklılaştığı bir dönemde çıkardığı ‘Ağaç’ dergisinde kimlere sayfa tahsis etmişti bir bilseniz…

Nazım Hikmet cezaevinden çıkabilsin diye başlatılan kampanyada en ön saflarda Ord. Prof. Ali Fuat Başgil de yer alabilmişti.

Sonraları ters düşecek olsalar bile, Necip Fazıl ile Peyami Safa, uzunca bir süre aynı bekar evini paylaşabilmişlerdi.

Yönettiğim gazetelerde farklı eğilimden insanların görüşlerine de yer verilmesini sağlamaya çalışmış, buna o dönemde her gazetede yer verilen pazar mülakatlarını kendi gazetemde ‘Konuşa Konuşa’ genel başlığı altında bizzat yaparak öncülük de etmişimdir.

Daha önce de burada 1924 yılında çekilmiş bir fotoğraftan bahis açmıştım. O fotoğrafta kendilerinden ancak ‘beş benzemez’ olarak söz edilebilecek önemli edebiyatçılar yer almakta. ‘Şair-i Azam’ lakaplı Abdülhak Hamid (Tarhan), İstanbul İngiliz işgali altına düştüğünde ‘Kara bir gün’ yazısıyla işgalcilere meydan okumuş Süleyman Nazif, romancı Samipaşazade Sezai ve şair Cenap Şehabettin ile İstiklal marşı şairimiz Mehmet Akif…

Hepsi Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’na Mehmet Akif onuruna Mithat Cemal’in verdiği yemeğe katılmak üzere gelmişler…

O masada o gün buluşan edebiyat insanlarının günümüzdeki mukabillerini bugün aynı çatı altında buluşturmak mümkün mü?

Hiç sanmıyorum. Herkes kendi çöplüğünde ötüyor günümüzde. Selam sabah bile yok farklı insanlar arasında.

İşte bu yüzden, ‘6’lı masa’ önemli.

Farklı kitlelere hitap eden altı siyasi partinin liderlerinin zaman zaman bir masada buluşmaları, orada geçirdikleri saatler boyunca ülke sorunları üzerinde imal-i fikr etmeleri, her buluşmalarından sonra yayımlanan ortak metne imzalarıyla onay vermeleri, diğer günlerde de birbirlerini rencide edecek söz ve tavırlardan kaçınmaları son dönemlerin alışkanlıklarının dışında bir görüntü.

Büyük bir başarı bu.

Siyasetin ülkeyi karpuz gibi tam ortasından böldüğü bir ülkede, altı lider, önce o bölünmeye kafa tutuyor ve sonra da bölünmüşlüğü ortadan kaldırmanın yollarını birlikte arıyor.

Farklılığın düşmanlığa sevk etmesi gerekmediğini onlara bakarak düşünebiliyoruz.

O altı partiden her birine kendini yakın hisseden, kalemi ve yorumlarıyla yakın hissettiği partinin başarısına katkıda bulunanlar, yine eskinin alışkanlıklarını sürdürüyorlar ve bu da sırıtıyor.

Yalnızca farklı partilerin liderlerinin buluşmalarıyla yetinmeyip farklı görüşlere sahip değişik mesleklerden insanları da bir araya getirmenin ve ortak sorunları efendice tartıştırmanın bir yolu bulunmalı.

İngiliz gazetelerinin hafta sonu ekleri, her göz attığımda, bana bunları düşündürüyor.

*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.