Fehmi Koru*
Deniz Zeyrek‘in bugünkü (20 Ocak 2017) yazısının girişini okuyalım:
”Üst düzey bir güvenlik yetkilisiyle konuşurken, ‘Biz de birçok şeyi gazetelerde okuyoruz, ama yazılanların yüzde 25-30’u gerçek’ dedi. Örnek vermesini istedim. ‘Mesela’ diye başladı ve anlattı: ‘Cani, Tacik kökenli Özbek olarak yazılıyor. Kırgızistan’ın Özbekistan sınırında Özbeklerin yaşadığı bir köyünden. Diğer taraftan 197 bin dolar terörist yakalandığında o evde bulunmadı. O miktar, caniyi yakalayana dek yaptığımız 15-20 baskında bulduğumuz toplam miktar…”
Bir çırpıda kaç tane ‘yanlış’ haber; hepsi de gazetelerde çıkmış…
Doğru haber standardımız, Türk basını olarak, yüzde 35…
Daha önce de, Emniyet adına konuşan birilerinin, Reina saldırısından hemen sonra ”İşte saldırgan” diye gazetelerde yayımlanmış fotoğraflar için, bunu esas suçluyu yakalamanın bir taktiği olarak yaptırdıklarını okumuştuk…
O ‘yanlış’ haberler de gazetelerde çıkmıştı.
Gazeteler.. daha doğrusu basın.. okurlarına doğru haber iletmek için var…
‘Yanlış’ haberin.. hele yanlış olduğu biliniyor ise.. gazetelerde ne işi var?
Emniyet kendi işini kolaylaştırmak, azılı bir caniyi yakalamak için her yola başvurabilir; bunlardan biri, hedef kişiyi daha rahat yakalayabilmek için onu yalan-yanlış bilgilerle beslemek de olabilir…
Bunda rahatsız edici bir şey yok.
Rahatsız edici olan.. Deniz Zeyrek‘le konuşan ‘üst düzey güvenlik yetkilisi’ni de rahatsız eden.. gerçek olmayan bilgilerin basın yoluyla kamuoyuna intikalidir…
Kamuoyuna intikal etmeyecek mi Emniyet’in hedef kişiyi yakalamak için taktiksel olarak başvurduğu yöntem?
Edebilir elbette. Ancak bir yazarın veya muhabirin imzasıyla değil.. veya onların imzasıyla olsa bile, bunun bir güvenlik görevlisinin açıklaması olduğu (mümkünse ismi de verilerek) özellikle belirtilerek…
Çok mu ince eleyip sık dokuyorum?
Tabii öyle yapıyorum; çünkü insanların Emniyet’ten beklentisi nasıl hangi yolla olursa olsun suçluyu yakalayıp adalete teslim etmesi ise.. aynı insanların okur olarak biz gazetecilerden beklentisi de.. kendilerini yanıltmamamız, her durumda onları en sağlıklı bilgiyle mücehhez kılmamız, gerektiğinde onlar namına bunun mücadelesini vermemizdir…
ABD’de geçmiştekilerden çok daha farklı olacağını kendisi ilân etmiş yeni başkan, DonaldTrump, bugün görevine başlıyor.
En farklı olacağı şimdiden belli olan konu, Trump’ın basına karşı tutumu.
Kampanya sırasındaki davranışları seçildikten sonra daha da çekilmez hale geldi; dünyanın en güçlü koltuğuna oturduğunda ne yapacağı Amerikan basınının en büyük endişesi…
Amerika’nın öndegelen gazeteleri ve onlarda görev yapan gazetecileri, yeni başkana ”Hoşgeldiniz” mesajı olarak bir ortak metin hazırlayıp onu meslek dergisi ColumbiaJournalism Review‘da yayımladılar.
Kendi kurallarıyla basını zapt-u rapt altına almaya çalışan bir siyasi kimliğe, basının sınırlarını nezaketle hatırlatmasıydı o metin…
Özetle şöyle:
“Tavrınız elbette sizin kendi seçiminizdir ve bir dereceye kadar da hakkınızdır. Anayasa basın özgürlüğünü korurken başkanın ona nasıl uyacağını dikte etmez; sözgelimi basın toplantıları yapmanız gerektiği o belgede yoktur.
“Fakat basınla ilişkinizde kurallarınızı öne sürmeniz her ne kadar hakkınız ise de, bizlerin de haklarımız var. Sonuçta etkilemek için kullanmak istediğiniz bizim sütunlarımız ve yayın saatlerimiz. Okuyucularımıza, dinleyicilerimize, izleyicilerimize en iyi nasıl hizmet verebiliriz kararı bize ait olacak.
Önümüzdeki dört yıl boyunca bizden ne bekleyebileceğinizle ilgili görüşlerimizi size sunuyoruz:
Bize zaman ayırmanız tercih edilir; ama şart da değildir. Neyin yazılıp neyin yazılmayacağına karar ise size değil, bize aittir. Sözcülerinize ve yandaşlarınıza ne kadar süre tanıyacağımıza da biz karar veririz. Nesnel gerçeklik olduğuna inanırız ve onu sunmaya çalışırız. Hükümet diye bir takıntımız her zaman olacaktır. Kendimize daha öncekinden bile daha yüksek standartlar koyacağız. Siz bizleri bölümlere ayırmaya çalışıyorsunuz, ama biz yine de birliğimizi koruyacağız. Uzun bir oyun bizimki; siz en iyi senaryoda işinizde 8 yıl kalacaksınız; ama biz Cumhuriyet kurulduğu günden beri varız.”
Nasıl buldunuz? (Tercüme OCAKmedya’dan).
İyi bulanlar, bizde de, basının hep doğru haber vermesini bekleyen okurlar ile.. basın özgürlüğünün aslında gazeteciye halkın haber alma hakkını kullanması için tanındığının bilincindeki meslektaşlar olmalı.
Trump bazı gazeteleri, televizyon kanallarını, internet sitelerini diğerlerine tercih ettiğini fazlaca belli ederek.. Amerikan basınının karşısında tek cephe olarak yer almasını engellemeye çalıştı. ”Biz yine de birliğimizi koruyacağız” teminatı ile o taktiğin boşa çıkatılacağı anlatılmak isteniyor…
Galiba bizde yerine getirilmesi en zor konu bu.
”İnsan insanın kurdudur” deyişini ”Gazeteci gazetecinin en sıkı düşmanıdır” diye bize uyarlamamız bile mümkün…
Durum böyleyken, ‘yüzde 35 doğru haber’ standartıyla nereye gidebilir Türk basını?