Fehmi Koru*
İnsanların hayatın akışı içerisinde üzerinde en fazla kafa yordukları konunun ekonomi olmasından daha doğal bir şey yok. Önce kendi ceplerine bakar insanlar, sonra da ülkenin ekonomik dengelerinin ceplerini nasıl etkileyeceğine…
Zaten böyle bir doğallık olmasa devlet adına her ay ülkenin büyüme oranı ve enflasyon rakamı açıklanır mıydı?
Ekonomi hatırı sayılır bir büyüme eğilimindeyse işsizlerin iş bulabilecekleri bir ortama doğru yol aldığımızı, enflasyon rakamı düşükse ay sonunu daha rahat getirebileceğimizi öngörebiliyoruz.
Birileri “Önce karın doymalı, sonra ahlak” derlerdi, artık biliyoruz ki karnın aç olması toplumda ahlakı da bozuyor.
Hz. Peygamber’e atfedilen -doğruluğundan kuşku duyulduğu için ‘hadis’ diyemediğim- sözlerden biri de “Fakirlik küfre yakın oldu” sözüdür. Yıllar önce, benim de bulunduğum bir Tunus gezisinde, Turgut Özal, o sözü bir çok yönüyle değerlendiren bir konuşma yapmış, o hiç de kısa olmayan değerlendirme gazetelerde “Ben zenginleri severim” biçiminde özetlenmişti.
Olayı daha sonra bir yazımda geniş biçimde anlatmıştım. Aktarayım:
“1989’da henüz başbakan olan Turgut Özal’la gelmiştik Tunus’a. O gezi “Özal’dan inciler” diye sıralanan bir dizi çarpıtılmış sözden birinin telâffuz edilmesine tanık olmuştu. (…) Türkiye Cumhuriyeti’nin o zamanki büyükelçilik binası geniş bir bahçe içindeydi. Akşam verilen dâvetten sonra otomobillere binmek üzere hareketlenildi. Ancak, Başbakan Özal, uzaktan Prof. Abdülcelil Temimi’yi [Türk kültürünün Kuzey Afrika’da tanınması için çaba gösteren Tunuslu tarihçi. FK.] görünce durdu. Tunus’un Türkoloji alanında çalışan bu önemli bilimadamıyla bizim de kulak verdiğimiz bir sohbete daldı. Sohbetin konusu kalkınma ile din arasındaki doğrudan ilişkiydi. ‘Dindarların ülkelerin kalkınma hamlelerindeki yeri’ gibi bir konu…
“Bir ara, ‘Zaten İslâm dini fakirliği değil, zenginliği öne çıkartır, Allah zengini sever’ dedi Turgut Özal… Tam o sırada gözüne ben ilişmiş olmalıyım ki, adımı da anarak, ‘Öyle değil mi?’ diye bana soruverdi. Ben de, sorusunu havada bırakmayayım diye, ‘Doğru efendim’ dedim ve ekledim: ‘Hatta, siz de bilirsiniz, ‘Fakirlik neredeyse küfür olacaktı’ diye bir de hadis vardır…’
“Evet, hatırladınız: Turgut Özal’a mâl edilen ‘Ben zengini severim’ sözü Türk siyasî edebiyatına Tunus’tan armağandır… ‘Allah zengini sever’ cümlesi, zaman içerisinde, ‘Ben insanın zenginini severim’ haline nasıl dönüştü, benim havsalamın alamayacağı bir çarpıtma olayıdır o.”
Türk ekonomisi şu sıralarda herkesin ilgi alanı. Son zamanlarda bulunduğum eş-dost ortamlarında muhabbet mutlaka ekonomik sıkıntılara geliyor. Kimi kendi kişisel sorunlarını, kimi ise gelecekle ilgili hesaplarının tutmama ihtimalini gündeme getiriyor. Pek çok tanıdığımın da, iş güç sahibi olması beklenen yakın tanıdığı genç var ve onların derdi hepimizi rahatsız ediyor.
Bir yakınım kendisiyle aynı dönemde üniversiteden -bazısı ODTÜ gibi bir üniversiteden- mezun olmuş arkadaşlarının on yılı aşkın bir süreden beri doğru dürüst bir iş bulamadıklarını her vesileyle anlatır.
Galiba o durumda olanlar bundan sonra daha da zor iş bulacaklar. TÜİK verilerine göre bile, genç işsiz oranı yüzde 27’ye varmış görünüyor.
“TÜİK verilerine göre bile” deyişimin sebebi pek çok kişinin devletin resmî istatistik kurumunun hayati verilerine güveninin sarsılmış olması. Enflasyon rakamını her ay TÜİK belirleyip yayınlıyor. Birkaç aydır, o oranların dayandığı birim fiyatlar ile markette karşılaşılan etiketler arasında farklılıklara bakıp, “TÜİK fmarket kursun biz de oradan alışveriş yapalım” diyen takılmalarla karşılaşılıyor.
Oysa TÜİK’in verilerine inanmayacağız da ne yapacağız?
Türkiye’ye yatırım için elindeki paraları göndermeye hazırlanan yabancılar bir kez rakamlardan kuşkuya düşerlerse yatırım niyetlerinden vazgeçebilirler çünkü.
Yoksa TÜİK “İşsiz oranı yüzde 14, genç işsiz oranı yüzde 27 oldu” diyorsa bu rakamlara da mı inanmayacağız?
Ekonominin büyüme oranı bugün, enflasyon rakamı da yarın açıklanacak. T24’te yazan Barış Soydan, her iki verinin de ekonomi açısından pek parlak olmayacağı görüşünde.
Okuyalım:
“Genel beklenti, ekonominin üçüncü çeyrekte yüzde 1 civarında büyüdüğü yönünde. İşsizliği yüzde 14’e vurmuş, her üç gencinden biri işsiz bir ülkenin dişinin kovuğuna bile gitmeyecek bir oran bu. Ekonominin en az yüzde 5 büyümesi gerekiyor ki işsizlik bir nebze olsun azalabilsin. (..) Asıl sürpriz yarın: Enflasyonun aylardır düşmesine yol açan ‘baz etkisi’ bu ay bitiyor. Yarın sabah 10:00’da Kasım ayı enflasyonu açıklandığında, eğer Türkiye İstatistik Kurumu şapkadan tavşan çıkarmaya kalkmazsa, yıllık fiyat artışının yeniden tırmanışa geçtiğini göreceğiz. Bu daha başlangıç. Enflasyondaki yükseliş gelecek ay da sürecek.”
Kötü. Bugün ve yarın gün boyu ve akşam bir araya gelinecek dost ortamlarında herhalde açıklanan yeni rakamlar kara tablolar çizilmesine yol açacaktır.
Halbuki gazetelerde ekonomi yazıları yazanların pek çoğu hepimize ne güzel müjdeler vermekteler.
İsminin önünde ‘Prof.’ unvanı da bulunan Sabah yazarı Kerem Alkin daha geçen hafta (27 Kasım 2019) yazısına şöyle bir giriş yapıyordu:
“Türkiye Ekonomisi’nin 2019 yılını yüzde 0,3 ile 0,8 arasında pozitif bir büyümeyle kapatacağına dair beklentiler güçlenmekte. İstisnasız, Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF), Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD), uluslararası finans kurumlarından uluslararası derecelendirme kuruluşlarına, tüm kurumlar 2019 beklentilerini Türkiye’nin 2019 yılını pozitif bir büyüme ile kapatacağına yönelik olarak revize ettiler. Eylül ayından bu yana takip ettiğimiz imalat sanayii kapasite kullanım oranı verileri ve reel kesim güven endeksi ile tüketici güven endeksi verileri, pozitif büyümeye yönelik güçlü sinyallere işaret ediyorlar.”
Dostlarla bir araya geldiğinizde tartışmanız için işte size malzeme.
*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.