Fehmi Koru*
Dünya kupasının dün gece oynanan Arjantin ile Fransa arasındaki nefes kesen final maçını televizyondan izlerken en fazla hangi konuyu düşünüp durdum tahmin edebilir misiniz?
Ülkemiz siyasetini…
Daha doğrusu, seçime doğru hızla yol alınan günümüzde, iktidar ve muhalefet cephelerinin beklentilerinin sandığa nasıl yansıyacağını…
Kupayı Arjantin -daha doğru ifadeyle Leonel Messi– kazandı, ama nasıl kazandı?
Maçı bitimine 10 dakika kalana kadar 2-0 önde götüren Arjantin, 80. dakikada penaltıdan bir gol yedi, bir dakika sonra da ikinci gol geldi. Böylece maç uzatmalara gitti.
Uzatmalarda da Arjantin bir kez daha öne geçmeyi başarmışken, Fransa yine golleri eşitlemeyi becerdi.
Fransa’nın üç golünü de -biri penaltıdan- Kylian Mbappé attı.
Arjantin’in ilk ve sonuncu golleri ise -yine biri penaltıdan olmak üzere- Messi’den geldi.
Zaten, spor otoriteleri, daha günler öncesinden, final maçının Messi ile Mbappé arasında geçeceğini duyurmuşlardı. Öyle de oldu.
Altın top ödülünü Messi, altın ayakkabı ödülünü ise Mbappé kazandı.
120 dakika içerisinde yenişemeyen iki ülkeden Fransa, maçı, atamadığı penaltılarla Arjantin’e hediye etti.
Penaltılar maçta üçüncü bir ismin yıldızlaşmasını getirdi: Arjantin’in file bekçisi Emiliano Martinez’in…
Onun payına da altın eldiven ödülü düştü.
Finale kalmayı başaracak güçteki iki takımın karşılaşmasını izlerken beni bizim siyasi hayatımız neden düşündürmüş olabilir?
Aksine kanaat sahibi olanlar var olsa da, ben, 2023 seçimlerinin iki ittifak açısından eşit şartlarda geçeceğini düşünüyorum.
Genel seçimde Millet İttifakı da Meclis’te çoğunluğu teşkil edebilir ve cumhurbaşkanlığına kendi adayının seçilmesini başarabilir, Cumhur İttifakı da…
Muhtemelen, seçimden önceki son haftaya ittifaklardan birinin önde gittiği görüntüsüyle girilecek; ancak sandıktan kimin -hangi ittifak ile hangi adayın- kazanarak çıkacağı yine muhtemelen son ana kadar belli olmayacak.
Bu kanaate bugünkü siyasi duruma bakarak varıyorum.
Ülkemiz siyasi hayatı ile Katar’daki final maçı arasında göze hemen batacak kadar belirgin bir fark olduğunu da belirtmeliyim: Maçta, ‘fair play’ -ya da centilmenlik- dışında bir davranış sergilenmedi. Rakibi sakatlamaya yönelik yanlışlıklara sapan oyuncu çıkmadı. Hakemin sportmenliğe aykırı davranışlara müsaade etmeyeceği daha maçın en başında belli oldu; her oyuncu bunun bilinciyle oynadı.
Benzerlik burada bitiyor.
Çelmeler, rakibi yarıştan düşürmeyi amaçlayan kuraldışı davranışlar siyasi hayatımızın cilveleri durumunda. Bel altı vuruşlara ses çıkartmaya itiraz edecek bir hakem de ortada yok. Medya tarafgir, nihai kararı vermesi gerekecek kurumların anayasa ve yasalara uygun davranacaklarından kuşku duyuluyor.
İş, bu yüzden tamamen siyasi oyuncuların -partiler, parti yönetimleri ve adayların- kabiliyetlerine kalıyor.
Maçta sonucu belirlemede kendilerinden bekleneni yerine getiren Messi ve Mbappé’nin bizim siyasi hayatımızda karşılıkları kimler olabilir?
Messi, futbola veda yaşı sayılabilecek 35 yaşında; Mbappé ise, henüz 20’li yaşlarda…
Cumhur İttifakı’nın lideri olan ve önünde anayasal engel bulunmasına rağmen siyaset arenasına aday olarak sunulan Tayyip Erdoğan bu yönüyle Messi ile benzerlikler taşıyor. 22 yıldır ülke yönetiminde bir usta o. Taraftarlarından ‘son bir defa’ için destek istedi. Karşı tarafın hata yapması durumunda penaltıdan gol atmaya hazır. Nitekim, rakip kamptan gelen ‘başörtüsü konusunda yasa çıkartma’ talebini kendisine verilmiş bir ‘pas’ olarak değerlendirdiğini gördük Erdoğan’ın…
Peki, Millet İttifakı’nın rakibi zorlayabilecek, seçime ağırlığını koyması doğal olarak beklenebilecek Mbappé çapında bir oyuncusu var mı?
Kemal Kılıçdaroğlu?
Meral Akşener?
Ekrem İmamoğlu?
Mansur Yavaş?
Hangisi Mbappé çapında sayılabilir?
Sandık zamanı geldiğinde ‘pata’ durumu ortaya çıkar ve sonucu penaltıların belirleyeceği anlaşılırsa, altın eldiven ödülünü almış Martinez’i andıran bir ustalığa sahip kurtarıcı hangi ittifakta var?
Anayasal engel yüzünden kendisine adaylık onayı verilmezse Cumhur İttifakı’nın Tayyip Erdoğan yerine çıkarabileceği ikinci bir isim görebiliyor musunuz?
AK Parti, 2007 yılında kendi içinden bir cumhurbaşkanı adayı çıkartması gerektiğinde durum bugünkünden çok farklıydı.
Tayyip Erdoğan doğal adaydı…
Abdullah Gül, Bülent Arınç, Vecdi Gönül de adaylığı düşünülebilen diğer AK Partililerdi.
Sonunda Gül’ü aday gösterdiler…
Ya bugün, Erdoğan aday olamazsa kimi düşünebilirler?
Binali Yıldırım?
Süleyman Soylu?
Ömer Çelik?
Hulusi Akar?
Ne dersiniz, hangisi?
Millet İttifakı’na gelince…
Orada aday olabilecek isimden geçilmiyor, ancak ismi anılanlar arasında, ‘golcü’ -yani ‘seçilebilecek’– olan hangisi?
Ben bunları düşünürken penaltılar da kullanıldı ve maç Arjantin’in şampiyon olmasıyla bitti.
“İpi seçim günü bizde hangi ittifak göğüsler” sorusunun cevabını dün gece bulduğumu söyleyemeyeceğim.