Fehmi Koru: Hasan Cemal neden Fransa'da değil?

Fehmi Koru: Hasan Cemal neden Fransa'da değil?

Fehmi Koru*

Arkadaşlar içinizde merakımı giderecek biri var mı? Merakım şu: Hasan Cemal büyüğümüz derin futbol bilgisini sergilediği uluslararası turnuvalardan izlenimlerini okumaya alıştırmıştı bizleri; şimdilerde T24 sitesinde yazmaya devam ediyor etmesine, ama 2016 Avrupa Şampiyonası üzerine kalem oynatmıyor.

Kılıç gibi şakırdayan yazılarında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı lâfını esirgemeden kıyasıya eleştiriyor, AK Parti’nin yanlışlarını ehliyetle dillendiriyor, hiç ara vermeksizin…

Avrupa Şampiyonası, hem onun hem de biz okurlarının, biraz olsun öfke patlamasından uzak kalmamızı sağlayacak bir teneffüs arasına döner beklentisindeydim; herhalde içinden gelmemiş olmalı –muhalefet nöbetini aksatmamak için de olabilir– Fransa’da değil Hasan Cemal.

Orada olsa bile futbol yazmıyor.

Merakımı anladınız sanırım: Hasan Cemal büyüğümüzün yıllar öncesinden alıştırdığı futbol yazılarını şimdilerde bizlerden esirgemesinin gerçek sebebi hangisi acaba?

İçinden mi gelmiyor, yoksa ortalığı çakala kurda bırakmama kararlılığı mı? Hangisi?

Dün İzlanda’nın Macaristan ile maçını izlerken, bir gün önce İspanya’ya 3-0 yenildiğimiz maçla ilgili gerçek zihnime dank etti. Gerçek şu: Bizim 2016 Avrupa Şampiyonası’nda daha farklı bir sonuç almamız zaten mümkün değildi…

Gazeteler takımın moralsiz olduğunu yazıyor. Gruplar oluşmuş, kimi oyuncular birbirleriyle konuşmaz hale gelmiş… O onu söylemiş, bu bunu arkasından çekiştirmiş, çekişmeler de sahaya yenilgi getirecek biçimde yansımış…

Sebep iç sürtüşmelermiş gazetelere göre…

Acaba?

İzlanda-Macaristan maçında birbirine denk olmayan iki takımın sahadan yenik çıkmamak için verdiği kıyasıya mücadeleyi izledik; nitekim maç 1-1’lik beraberlikle sonuçlandı. Bizim her iki maçımızda ise, her şey vardı, ama mücadele yoktu. İspanyollar sözgelimi, daha ilk 5-10 dakikada üstünlüğünü kabul ettirdi takımımıza ve istediği sonucu almakta zorlanmadı.

Bizim çocuklar da bir şeyler yapmaya çalıştılar çalışmasına, ama o çabalar bir türlü takım oyununa dönüşmedi.

Çek Cumhuriyeti maçında da farklı bir sonuç alabileceğimizi sanmam. Çekler de, maşallahları var, karşısındaki takıma nefes aldırmayan bir oyun tarzına sahipler.

Halbuki biz Fransa’ya askeri galeyana getirmek için yazılmış sözlerden oluşan Mehter marşlarını andıran goygoycu ürün reklâmları eşliğinde gitmiştik.

Ünlü markalar, kimi teknik direktörü, kimi de yıldız oyuncuları reklâm filmlerinde kullanarak, hepimizi, ”Biz bitti demeden maç bitmez” sloganının gerçek olduğuna inandırma yarışına girmişlerdi.

Aslında eleme maçlarında istediğimiz sonuçları alamadığımızı, ‘en iyi üçüncü’ formülünü işletmeyi getiren bir son dakika golüyle Paris’e gidebildiğimizi bile unutturdular bizlere.

Maçlar, bırakın ‘bitti-bitmedi’ dememizi, daha biz ağzımızı açmaya fırsat bulamadan aleyhimize bitiveriyor.

Tribünleri dolduran taraftarlarımızı galeyana getiren futbolcularımızın kötü oyunu mu, yoksa TV’lerde izledikleri reklâmlar ile seyrettikleri oyun arasındaki derin farklılıklar mı? Siz karar verin.

Peyami Safa gibi bazı meslek ustalarımız spritüalizme meraklıydı. Kendileriyle aynı merakı paylaşan dostlarıyla buluşur, aralarına aldıkları bir medyumla bir masanın etrafında oturur ve karanlıkta el ele tutuşarak ruh çağırırlardı.

”Ey ruh, geldinse 3 defa vur” çağrısına odanın bir yerinden tıklamayla cevap aldıklarında sevinirlerdi o insanlar…

Bizim maçlarda o ‘tık’ alınamadı bir türlü; hiç değilse ben alamadım.

”Takımda ruh yok” diyenlere bu yüzden hak veriyorum.

İzlanda maçını izlerken zihnime ‘dank’ dedirten gerçek neydi pekâla?

Günümüzde futbolun bilimsel bir uğraş alanı olduğu, futbolcunun var olan kabiliyetinin her rakip takımla karşılaşma öncesinde, teknik ekip tarafından çok yönlü araştırmalarla beslenmiş tespitlere dayalı taktiklerle desteklenmesi gerektiği gerçeği…

Oyunu Arda Turan veya Hakan Çalhanoğlu veya Gökhan Gönül kazanıp kaybetmiyor, doğru yönlendirilen takım kazanıyor veya kaybediyor… Arda veya Hakan veya bir başkası verilen taktikleri kabiliyetleriyle harmanlayıp sonuca katkıda bulunuyor…

Bu gerçeği ben, 2014 yılının eylül ayında Türk milli takımı İzlanda milli takımıyla karşılaştığı ve yıldız oyuncularımızdan sadece birinin transfer değerine 11 oyuncusuyla ancak yaklaşan küçücük İzlanda’ya 3-0 yenildiği maçtan sonra fark etmiştim.

İzlanda’nın teknik direktör yardımcısı Heimir Hallgrimson’un o maçtan sonra yaptığı açıklama sayesinde. Şöyle bir şeyler söylemişti Hallgrimson: ”Biz Türk takımının 2 yıldır oynadığı bütün maçları izledik; son Danimarka maçını ise sekans sekans değerlendirdik. Bir baktık ki, Türkiye hep aynı tarz oynuyor. Bu tespit ışığında taktiğimizi belirledik; oyuna başlama alışkanlıklarını kırdığımızda bir B planları olmadığı görüldü. Absürd biçimde kolay bir maç oldu bizim için…”

Çek maçını izlerken İzlandalı teknik adamının sözleri aklınızda bulunsun.

Eminim, Hasan Cemal büyüğümüz Fransa’da maçları izliyor olsaydı, ondan çok daha akıllıca kaleme alınmış yazılar okurdunuz; benden bu kadar…

*Bu yazı fehmikoru.com'da yayınlanmıştır