Fehmi Koru: Her savaş illa bizim yenilgimizle son erecekmiş gibi bir kural yok; ancak yine de...

Fehmi Koru: Her savaş illa bizim yenilgimizle son erecekmiş gibi bir kural yok; ancak yine de...

Fehmi Koru*

Suriye topraklarındaki Afrin’den kaynaklanan ve Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden unsurlara karşı başlatılan ‘Zeytin Dalı Operasyonu’nun dördüncü gününü geride bırakırken, ortaya çıkan tabloda en dikkat çekici yön şu: Türkiye’de karar alma mekanizması içerisinde yer alanlar operasyonu en ince ayrıntılarına kadar ve iyi planlamışlar…

Diplomasi boyutu.. askeri opsiyonlar.. muhalefetin ikna edilmesi.. medyayla ilişkiler.. kamuoyu desteği…

Bugüne kadar başarıyla sürdü operasyon.

Neredeyse ‘mükemmel’ denilecek bir başarıyla…

Her savaşın öngörülemeyen, planlamaları şaşırtan yönleri mutlaka bulunur; ‘Zeytin Dalı’nın da öyle bir yönü/yönleri olduysa bile şimdiye kadar hiç fark edilmedi.

Yine de dikkatle olmakta yarar var.

Savaşın kendisi riskli alandır

Türkiye bu sınır-dışı müdahaleyle birlikte kendisini riskli alana sokmuş, ülkemize karşı olumsuz hesaplar içerisinde bulunanların, operasyonu başarısız kılmayı dert edineceklerin oldu-bittilerini de davet etmiş oldu.

O türden hesaplar içerisinde bulunanların gücünü küçümsememek gerekiyor.

Konuyu ele alışımın sebebi, operasyon öncesinde başlayıp bugüne kadar hem bazı siyasilerin hem de konuyu sütunlarında işleyen, televizyon ekranlarında yorumlayan kanaat önderlerinin üsluplarıdır.

Yedi düvele karşı verilen bir mücadelede, taraf olanların önlemeye çalışan iradelerine rağmen girişilen bir operasyon olduğu söyleniyor ‘Zeytin Dalı’nın…

Destekleri devşirilen ülkeler yanında müdahaleye ters bakan, olumsuz karşılayan, bir an önce bitirilmesini isteyen ülkeler ve yerel güçler isim isim sayılıyor.

İsimler sıradan değil, çeşitli melanetleri yapabilecek güçte isimler…

Hiç kuşkusuz onların varlığı ve hesapları da operasyon öncesinde yapılan ayrıntılı planlamalar içerisinde değerlendirilmiştir.

Ancak unutulmaması gereken bir nokta da, risklerin söz konusu olduğu savaş gibi doğal akışın dışındaki ortamların, her ayrıntısı ne kadar inceden planlanmış olursa olsun, farklı yönlere doğru evrilebilme istidadıdır.

Taraflardan birinin sonunda mutlaka yenildiği ortamlardır savaşlar. Yenilen taraf da, tıpkı yenen taraf gibi, yenilmeyeceği ve sonunda galip geleceği beklentisiyle savaşa girer. Sonunda bir taraf diğerine üstün gelir ama…

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’yı kendisinin başlatmadığı bir karmaşanın içerisine sokan yönetici kadro, herhalde, savaşın sonunda imparatorluğun dağılmasına da yol açacak bir yenilgi yaşanacağını öngörmemişlerdi. Öngörebilselerdi, o savaştan uzak dururlardı.

Tarih ne diyor?

Kaldı ki, ‘Zeytin Dalı’ zengin savaşlar tarihimizden bildiğimiz türden nizami bir savaş da değil.

Çok önceleri (20 Ekim 2016 tarihinde) burada ‘Savaşlar hep biz kaybedelim diye çıkar’başlıklı bir yazıda, imparatorluğun sonunu getiren Birinci Dünya Savaşı dolayımında ülkede yaşananları ele almıştım.

O yazıdan bir bölümü buraya da aktarayım:

“Savaş sırasında Osmanlı ve Rus gazetelerinin tutumlarını inceleyen Muğla Üniversitesi’nden Doç. Tuncay Öğün, Balkan Savaşı’ndan yeni çıkmış bir ülkenin yorgun halkının, 1914’te, savaş fikrine hazır olmadığını vurgular (“History Studies” Dergisi 2013, 5/6):

‘Seferberlik beyannameleri 2 Ağustos’ta sokaklara asıldığında, İttihat ve Terakki’nin gayr-ı resmi yayın organı olan Tanin gazetesi bile, bu seferberliğin öncekilerden farklı olarak savunma amaçlı olduğunu belirtmek zorunda kalmış, savaşa katılmanın kimsenin aklına gelmediğini yazmıştı.’

Basınımız, o günlerde, Türkleri Avrupa’dan kovarak İslam âlemini zillet altında yaşatmak isteyen Avrupa devletlerinin birbirlerini yemeye başlamasından memnuniyet duymaktaymış…

İş daha sonra değişir. Basına ‘sansür’ uygulanmaya başlanır ve muhalif seslerin kısıldığı özgür olmayan ortamda yalnızca hükümetin tek yanlı propagandası yayınlara yansır. Alman istihbaratı da basın manipülasyonu için devreye girer. Tabii basını besleyen parasıyla…

Yavuz ve Midilli zırhlılarının Karadeniz’de Rus hedeflerini dövmesi İstanbul’da pek çok yetkili için sürpriz olsa bile, eldeki belgelere göre, Ruslar böyle bir saldırıyı beklemekteydi. Tuncay Öğün, ‘Rus basını Türk filosunun harekete geçmeye hazırlandığını haftalar öncesinden yazmaya başlamıştı’ diyor.

Osmanlı basını bayram havasına girer. ‘Rus gemilerinin batırıldığına ve limanlarının vurulduğuna dair yapılan açıklama Türk basınında sevinç ve mutluluk yarattı’ diye yazıyor Öğün.

Tanin, ‘Eski sevgililerimiz zafer ve nusret yine bizimle’ der; İzmir’de çıkan Ahenk, ‘Osmanlı bahriyesinin kahredici kuvveti’nden, Yunus Nadi de ‘cihad-ı ekber’den söz eder.

Coşkulu mitingler izler bu haberleri…”

Yazımı “Böyle girdiğimiz savaşın sonu malum: Osmanlı İmparatorluğu yıkıldı” cümlesiyle bitirmiştim.

Elbette her savaş illa bizim yenilgimizle son erecekmiş gibi bir kural yok; ancak yine de ‘yedi düvele karşı’ verilen mücadele üslubu, hayli zengin edebiyatı bulunan ‘makus talihimiz’konusunu bana yeniden hatırlattı.

Dikkatli olunmasında yarar var.

*Bu yazı fehmikoru.com'da yayımlanmıştır.