Fehmi Koru, Hilal Kaplan-Donald Trump konuşmasını değerlendirdi: Bana önceden hazırlanmış bir mizansen gibi geldi

Fehmi Koru, Hilal Kaplan-Donald Trump konuşmasını değerlendirdi: Bana önceden hazırlanmış bir mizansen gibi geldi

Fehmi Koru*

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Washington çıkarmasını ben de televizyondan izledim. 

ABD televizyonları o sırada Kongre’nin Temsilciler Meclisi kanadında devam eden azil soruşturması tanıklarının ifadelerini canlı yayınlamayı tercih ettikleri için, Donald Trump’ın konuğuyla birlikte yaptığı basın toplantısını canlı veremediler.

Oysa son iki aydır ABD’de ismi en fazla anılan yabancı devlet başkanıydı Cumhurbaşkanı Erdoğan

Bizim kanallar görüşme boyu yorumcularıyla konuyu gündemde tuttu, basın toplantısını da baştan sona canlı aktardılar.

Kenan Evren’le başlayarak –Tayyip Erdoğan dahil- cumhurbaşkanı ve başbakanların ABD başkentini ziyaretlerini -bazısıyla birkaç kez- yerinde izledim. Turgut Özal Körfez Savaşı günlerinde Baba Bush tarafından Camp David’te ağırlandı; Tansu Çiller Beyaz Saray’a birkaç adım mesafedeki devletin resmi misafirhanesinde konuk edildi. Bunlar onlara gösterilen ilgiyi dışa vuran jestlerdi.

Ancak hiçbiri, önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Trump’ın uygun gördüğü sözlü iltifatlara muhatap edilmediği gibi, bir günün neredeyse bütününü kaplayacak süreklilikte bir ilgiyle ağırlanmadı da.

Dış basın da, ziyaretin dün benim de altını çizdiğim bu özelliğine dikkat çekmekte.

Her şey iyi, güzel de…

Ziyaretin bizim medyaya yansıması her zamanki gibi oldu: AK Parti’nin itibar ettiği gazeteler ve muteber gözüyle bakılan yazarlar ile yorumcular bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘büyük bir zaferi’ olarak kayda geçirdiler; muhalif bilinenler ise, gözde çapak arama mertebesinde, ziyarette iğnelenecek yönler bulmakta maharet gösterdiler.

Günü belirlemede dikkate değer çok yön vardı; onları dünkü yazımda yeterince kapsadığımı düşünüyorum.

İki noktayı deşmeyi ise bugüne bırakmıştım.

Biri şu: Hatırlayacaksınız, ABD başkanı Trump, basın toplantısını Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir konudaki anlayışı sebebiyle teşekkür ederek açtı. Telaffuzu biraz sorunlu olduğu için teşekküre konu olan kişinin kim olduğunu o an anlayamadım; serbest bırakılan Amerikan vatandaşının Serkan Gölge adlı NASA çalışanı bir fizikçi olduğunu daha sonra öğrendim.

Serkan Gölge… Ben bu ismi hatırlıyorum, ama nereden?

Amerikalılar, rahip Brunson’ın cezaevindeki günlerinde onun davasını sürekli canlı tuttukları gibi, onun kadar olmasa da NASA çalışanı Gölge’yi de her vesileyle gündeme getirmeyi ihmal etmediler.

Oradan hatırlıyorum tabii.

Amerikan basını cezaevinde tutulduğu üç yıl içerisinde ondan ne zaman söz etse, ailesini ziyareti sırasında üzerinde 1 Amerikan doları bulunmasının FETÖ ile irtibatlı iddiasıyla hapse atılmak için yeterli kanıt sayıldığını mutlaka tekrarlamaktaydı.

Washington Post gazetesi özellikle.

İyi de, Serkan Gölge dün veya geçen ay değil, aylarca önce, Mayıs 2019’da, cezaevinden tahliye edildi.

Patavatsızlığın böylesi ancak özel çalışmayla olur

Trump, arada hiç değilse beş-altı kez teşekkür etme fırsatı bulmuş olması gereken telefonla ve yüz yüze görüşmeler yaptığı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, neden şimdi ve hem de basın toplantısını açarken, Serkan Gölge serbest bırakıldığı için teşekkür etmek ihtiyacı duydu?

Onun yargı üzerinde cezaevinde tutulan bir mahkumu tahliye ettirecek bir güce sahip olduğunu söyleyerek içindeki benzer bir özlemi dışa vurmak için olabilir mi?

Durduk yere yapılan bu teşekkürü hiç de iyi niyetli ve nazik bulmadığım bilinsin isterim.

İkinci nezaketten uzak çıkış da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gezisini izleyen ve o sırada salonda bulunan Türk gazeteciler için kullanılan ifadelerdi.

Önce, Türk gazetecilerden soru gelmesini talep ederken ‘iktidara dost biri’ni özellikle aramasını yadırgatıcı buldum.

Bu talebi üzerine kendisine soru hakkı verilen Sabah’tan Hilal Kaplan düzgün bir İngilizce ile günün anlam ve önemine uygun bir soru yöneltti Trump’a…

Trump ise, soru sahibini, derhal ‘devlet adına mı orada bulunduğu’ yolunda bir soruyla karşıladı.

“Gerçekten gazeteci misin?” anlamına gelen bir şeyler de söyledi.

“Devlet adına mı?” dediğinde salonda bulunan Senatör Lindsey Garaham da “Türkiye’de başka türlüsü olabilir mi?” sorusuyla araya girmiş; ben o bölümü ve ardından patlayan kahkahaları kaçırmışım.

Paravatsızlığa bakar mısınız?

Emin olduğum şey, Sabah yazarının sorusunda hem Trump’ın tepkisini, hem de Graham’ın takılmasını hak edecek bir yön olmadığıdır.

Sanki önceden hazırlanmış bir mizansen gibi geldi tavırları bana.

Hani futbol maçlarında bol pasla kale önüne gelinip atılan veya duran topu değişik kullanarak sonuca varılan golden sonra, spikerler, “Belli ki, önceden çalışılmış” derler ya, işte ona benzer bir durum. 

Bana da, hem cezaevinden en az beş ay önce çıkmış birinin şimdi anılması, hem de Türk gazeteciye soru faslında sergilenen bu tavırlar ‘önceden çalışılmış’ gibi geldi.

Neden?

Gerçekten bir tahminim yok bu konuda. Sizin tahminleriniz benden daha isabetli bile olabilir.

Neyse, biz görüşmelerin olumlu yönleri üzerinde yoğunlaşmaya devam edelim.

*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.