Fehmi Koru*
İnsanların haklarının yenilmesi beni rahatsız eder, hele hakkı yenen insan bir politikacıysa çok daha fazla rahatsız olurum.
Son rahatsızlığı Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) gittiği için her yerden hücuma maruz kalan içişleri bakanı Süleyman Soylu için duyuyorum. Kendisine resmen haksızlık ediliyor.
Meslek hayatımın büyük bölümü Ankara’da politikacılarla yan yana geçti. Başbakanlar, bakanlar, milletvekilleri arasında yaşadım; o süreçte pek çoğunu tanıma şansı buldum, bazısını bayağı yakın tanıdım.
Nadir istisnalardan biri, vaktiyle Doğru Yol Partisi’nde başladığı politik hayatını (1987-2002) Demokrat Parti’de genel başkan olarak devam ettirmiş (2007-2009), 2012 yılı sonrasında girdiği AK Parti’den milletvekili olmuş ve bakanlık görevleri üstlenmiş Süleyman Soylu’dur. Onunla tanışmadığım gibi bir kez bile karşı karşıya geldiğimizi sanmıyorum. Hemen hiç ortak dostumuz da olmadı.
Bu sebeple hakkındaki kanaatim kendisini tanıyarak oluşmuş değil; uzaktan, daha çok da medya aracılığıyla tanıyabildiğim biri kendisi.
Hakkında neredeyse her gün ya istifa edeceğine ya da görevden alınacağına dair senaryolar yazılıyor. Yeni değil bunlar, aylardan beri belli çevreler görevden ayrılmasıyla sonuçlanacak bir gelişme bekliyor.
Beklentiler şimdiye kadar doğru çıkmadı, bundan sonra da çıkacağını sanmıyorum. Seçime kadar da çıkmayacaktır.
İstifa ettiğini bir ara açıkladı da ne oldu? Hala görev başında.
Reklam
Politikayı Ankara’da ve yakından izlediğim uzun yıllar boyunca değişik hükümetlerde de güçlü bakanlar oldu. Ancak Süleyman Soylu kadar güçlü olanı var mıydı diye sorarsanız cevabım kesin: Sanmıyorum.
Eski hükümetlerde yer alan ‘güçlü’ bakanlar o güçlerini kendilerine görevi veren başbakandan alırlardı. Başbakana yakınlık derecelerine göre gücü olurdu bakanların.
Süleyman Soylu’nun kendisini göreve atayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a özel bir yakınlığı yok. Hükümetlerde Erdoğan’a Soylu’dan çok daha yakın bakanlar hep olmuştur. Şimdi de öyleleri var. Soylu onlardan biri değil.
Tersine, kendisiyle aynı hükümette yer alan bazı bakanlarla sürtüşmeleri kulis bilgisi olarak zaman zaman dışarıya vuruyor, ancak o hep yerinde kalıyor. Erdoğan Ailesi üyesi sayılan bir bakanla bir ara -hatta fiziki bir takışmaya kadar varan- çekişmeler yaşadığı duyulmuştu; o bakan yerini kaybetti, Soylu yerli yerinde kalmayı sürdürüyor.
Görüntü şu: ‘Erdoğan kabinesi’ de denilen bakanlar kurulunda yer alan diğer bakanlar bir yana Süleyman Soylu bir yana.
Gücünü iktidarın küçük ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli’den aldığını, hatta ondan sonrası için MHP’nin genel başkanlığına hazırlandığını ileri sürenler de çıkıyor.
Ben öyle düşünmüyorum.
AK Parti’de kalmaya ve içişleri bakanlığını sürdürmeye devam edecektir.
Yaptığı bazı açıklamalar, hem de sıcağı sıcağına, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı tam tersi açıklamalarla çeliştiği halde yerinde kalması da Soylu’nun söylendiğinin aksine gücünü gösteriyor. Kendisini atayan makamın sahibiyle çelişen açıklamalar yapan birinin bakan olarak görevini sürdürdüğü pek alışılmış bir durum değildir çünkü.
Eskiden, öyle çok eskiden de değil son anayasa değişikliğine (2017) kadar, biri içişleri bakanı olmak üzere üç bakan, seçime üç ay kala, görevlerini bağımsız birilerine bırakırdı. Artık öyle bir zorunluluk yok. Seçimlerin güvenliği Soylu’dan soruluyor, seçim sırasında da onun görevde kalması lazım.
Son zamanlarda kendisine yönelik hücumların artması, güvenlik bürokrasisinden kendisinin memuru olan bazı şahıslarla birlikte BAE’ye ziyarete gitmesi yüzünden oldu.
Uğursuz ve hain darbe girişimi 15 Temmuz’un (2016) arkasındaki ‘dış güçler’ arasında ABD ile birlikte BEA’yı da gösteren açıklamaları olmuştu içişleri bakanının… TRT’de yayınlanan darbeyle ilgili bazı dizilerin senaryoları da onun açıklamaları istikametinde kaleme alınmıştı ve o diziler 15 Temmuz ile ilgili kanaatlerin ülkenin dört bir tarafında oluşmasında en ağırlıklı rolü oynamıştı.
Bakanın BAE’ye gitmesi eski tespitleri hatırlatılıp sert biçimde eleştiriliyor.
İyi de, 15 Temmuz hain darbe girişimiyle BAE arasında doğrusal ilişki kuran açıklamayı yapan tek kişi o muydu? Hayır. Aynı türden açıklamaları, çok daha zihinlerde yer edecek biçimde kamuoyuyla paylaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bakanın ziyaretinden hayli zaman önce o ülkenin emirini Külliye’de devlet töreniyle karşılayıp ağırlamış ve ardından da iade-i ziyarete gitmişti.
Kendisiyle hiç karşılaşmadığımı, tanışmadığımızı söylemiştim; o sebeple şimdi paylaşacağım görüşüm tamamen spekülatif olacak. Yani doğru da olmayabilir. Yazacağım görüş bana doğru gibi geliyor.
O da şu: Ben bakanın BAE’ye şahsi isteği ve arzusuyla değil, kendisini ağırlayan ülkenin ısrarlı davetiyle gittiğini düşünüyorum. Haklarında sahip olduğu önyargıları ortadan kaldırmak ve kendilerinin onun düşündüğü gibi olmadığını bizzat ve karşı karşıya gelerek anlatmak istemişlerse hiç şaşırmam. Onlar istemiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan da uçağını tahsis ederek göndermiştir.
Araplar böyle davranmayı severler. Zaten Soylu‘nun ziyaretini ilk bizim bakanlıktan değil BAE’nin içişleri bakanlığının açıklamasından öğrendik.
Yanında güvenlik bürokrasisinden isimleri de BAE’ye götürmesi, bazı çevreler tarafından bir süredir orada yaşayan Sedat Peker’i ülkeye geri getirmek niyetiyle ilintilendiriliyor.
Olabilir de.
Ancak bana böyle bir istek pek mantıklı gelmiyor.
Peker BAE’nde bulunduğu ilk aylarda zehir zemberek muhalif videolar yayınlamaktaydı. BAE kendisine video yasağı getirdi. Ardından Twitter üzerinden mesajlarla yayınlarını sürdürdü Peker ve bir süre sonra ona da BAE yönetiminden yasaklama geldi.
Dijital tecrit altında BAE’de Peker…
Heyetin BAE’ye Peker’i teslim almaya veya Türkiye’ye iadesini sağlamaya değil orada kalmasının devamını konuşmaya gitmiş olması bana daha makul geliyor.
Türkiye’de video belki yayınlayamaz, ama mesajlarını rahatça paylaşabilir Peker.
Böyle bir sonuç partisini rahatsız eder; herhalde Soylu’yu da…
Yani nereden bakarsanız bakın, içişleri bakanı Süleyman Soylu ile ilgili olarak ortaya atılan iddialar bana hayli zorlama geliyor.
Güçsüz değil iddia edildiği gibi, tersine partisinin genel başkanı da olan ve kendisini atayan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bazen ters düşse bile görevini sürdürecek, onun ailesinin bir ferdi de olan başka bir bakanla sürtüşmesi sürecinde yerinde kalacak kadar da güçlü.
Hızla seçime gidiyor Türkiye ve seçimde sandık güvenliğinden sorumlu bakan olarak ağır bir yükün altında kalacak; ülkenin ve partisinin o günlerde ona ihtiyacı var.
BAE ile ilgili 15 Temmuz açıklamaları ondan gelmişse ne olmuş, BAE o sözleri kaale mi almış sanki? Almışsa neden onu ülkelerinde ağırlamışlar?
Sedat Peker’i ülkeye getireceği söylentisi gerçeğe dönüşürse ne ala, ben ağzımı kapatmayı da bilirim; peki ya Peker orada kalmaya devam ederse bu iddiayı ortaya atanları ne yapmalı?
Ağızlarına biber sürülse yeridir.
Politikacılara haksızlık edilmesine hiç tahammülüm yoktur; bu yazıyı o sebeple yazdım.