Fehmi Koru*
Bazıları “Bizim millet balık hafızalıdır, yaşananları çabuk unutur” görüşünde. Ben onlardan değilim. Hem kendim unutmam, hem de milletin unuttuğunu sanmam. Bizim millet unutmaz, bazen unutmuş görünür.
Ancak yine de bazı gerçeklerin ara sıra da olsa insanlara hatırlatılması gerekir.
Milletin ‘balık hafızalı’ olduğu iddiasını da aşan bir durumu ise anlamakta zorlanıyorum.
İktidar, daha doğrusu iktidar sözcüleri, milletin kendilerinin 20 yıldır ülkeyi yönettiklerinin farkında olmadığını sanıyorlar. Öyle sanıyor olmalılar ki, hiç gözlerini kırpmadan, kendi yanlışlarından sürekli başkalarını suçluyorlar. Öyle sanıyor olmalılar ki, kendi yaptıkları yanlışları yine kendilerinin doğru hale getireceklerine inanılmasını istiyorlar.
“Olur mu öyle şey?” diyeceklerin şu cümleleri okumalarını isterim:
“İnsanlarımızın hayat pahalılığından dolayı zorlandığını biliyoruz. Bugün insanlarımızın geçim sıkıntısı meselesi olabilir, bugün insanlarımızın hayat pahalılığı yükü altında zorlandığını biz de tespit ediyoruz. Ama şunu da bilmemiz lazım ki dünya, nasıl bir girdaptan geçiyor. Bunu da göreceksiniz. Tıpkı geçtiğimiz 20 yıldaki eser ve hizmetlerimiz gibi aldığımız ve alacağımız tedbirlerle insanlarımızı geçim sıkıntısından kurtaracak olan da, enflasyonu düşürecek olan da, istikrarı tahkim edecek olan da, herkesin iş ve aş sahibi olmasını güvence altına alacak olan da, ülkemizi hak ettiği aydınlık yarınlara kavuşturacak olan da biziz.”
Bu sözlerin söylendiği ortamda dinleyiciler aşkla ve şevkle konuşanı alkışlıyorlar.
Ayağa kalkarak mı bunu yapıyorlar? Belki de…
Oysa AK Parti 20 yıldır iktidarda. Bu cümleleri kalabalıklar karşısında dinleyicilere ileten kişi de, 20 yılın bütününde, önce parti genel başkanı, sonra başbakan, nihayet tam yetkili cumhurbaşkanı olarak en tepe noktalarda bulunmuş olan politikacı.
Düzeltilmesine partisi adına talip olduğu hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, enflasyon, istikrardan uzaklaşma, işsizlik ve aşsızlık ile umut yokluğu kendisinin en fazla güce kavuştuğu son birkaç yılın eseri.
Kendi eliyle bozduğunu yine kendisi düzeltmeyi vaat ediyorsa, insanlara da “Neden ülkeyi bu hale getirdiniz?” diye sorma hakkı doğmaz mı?
Sadece sorma hakkı da değil, sorunların çözümünü başka yerlerde arama hakkı da…
Yanlışların sebebini bilgisizlik olarak görenler var. Kimileri hassas görevlerde bulunanları bu tespitlerine örnek olarak gösteriyor.
Ben bu görüşe de katılmıyorum.
İktidar, daha doğrusu sorumlu görevlerde bulunanlar, ne yaptıklarını pek ala biliyorlar. Bilmeyenleri varsa onlara da doğrular başkaları tarafından söyleniyor zaten.
Lütfi Elvan’ı Hazine bakanlığına, Naci Ağbal’i Merkez Bankası başkanlığına bu iktidar getirdi. Bu ikilinin ekonomiden sorumlu oldukları kısa sürede doğrular yapılabildi. O kısa sürede onlar görevde olmasaydı, daha önce başlamış ve bugünlerde iyice etkisini göstermekte olan ekonomik sıkıntılar daha o zaman gemi azıya alacaktı.
Nitekim, onlar görevden ayrıldıktan sonra beklenen oldu.
Onların göreve getirilmesi ve aldıkları doğru tedbirlerin işe yaraması sonrası görevden alınmaları neyi gösteriyor?
Ne doğrudur ne yanlıştır bilindiği halde yanlışın tercih edildiğini…
[Türk-İş genel başkanı Ergün Atalay temsil ettiği işçi kitlesinin sorunlarını dün AK Parti genel başkanı sıfatı da bulunan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la görüştükten sonra, Erdoğan’ın kendisine “Ben olanların farkındayım” dediğini açıkladı.]
Bilinmediği için yanlış yapılmıyor, bile isteye yapılıyor yanlışlar…
Diyelim, yapanlar yaptıklarının yanlış olduğunu bilmiyorlar, hadi öyle olsun; ancak bilebilecek durumda olanlar her yanlış adımdan önce ve sonra doğrudan sapıldığını hatırlatıyorlar.
Muhalefetin her gün yaptığı uyarıları, uzmanların her fırsatta tekrarladıkları açıklamaları bir tarafa bırakalım; ülkemizin zenginlerini temsil eden TÜSİAD’ın son toplantısında yapılan konuşmalardan iki örnek alıntı ile yetineyim.
İlki şu:
“Küresel sorunlara ilaveten bir de ülke olarak bizim karşı karşıya olduğumuz belirsizlikler ve geleceğe ilişkin tahmin yapmayı, öngörüde bulunmayı zorlaştıran sorunlar var. Enflasyon halkın satın alma gücünü eritiyor. Ücretlerin toplam gelir içindeki payı geriliyor.”
Diğeri de şu:
“Rekabetçi kur, yüksek ihracat ve cari fazla mantığıyla kurgulanan ama günümüz kalkınma anlayışı ve pratiğiyle yeterince örtüşmeyen politikalar kalkınma açısından istenilen sonuçları vermiyor. Büyüme kalkınma için tek başına yeterli olmuyor, hatta maalesef fakirleşerek büyüyorsunuz.”
İlk alıntı TÜSİAD yüksek istişare konseyi başkanı Tuncay Özilhan’a, ikincisi de TÜSİAD yönetim kurulu başkanı Orhan Turan’a ait.
Uyarı cümleleri bunlar.
Zenginler uygulanan politikaların fakirleri daha da fakirleştirdiğini duyuruyorlar.
Acaba ülkeyi yönetenler bu uyarıları işitmemiş olabilirler mi?
İşittiklerini cevap verme ihtiyacı duymalarından biliyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan TÜSİAD’ın yeni başkanına had bildirdi.
Şu sözlerle:
“Sen daha çıraksın, kalfa dahi olamadın. Dün bir, bugün iki… Ne oldu ki ders vermeye kalkıyorsun. Önce haddini bil! Haddini bil!”
Demek ki ne dediklerinden haberdar ve işittiklerinden hoşlanmamış.
Peki de ne olacak şimdi?
Olacağı şu: Yanlışlar bundan sonra da devam edecek. Birileri “Bilmedikleri için bunlar oluyor” diyecekler. Bilmediklerini düşünenler doğruları söylerlerse yanlıştan vazgeçileceği düşüncesiyle uyarılarda bulunacaklar. Uyarılarına yine kulak asılmayacak. Had bildirmekten vazgeçilmeyecek.
Kısır döngü durumu devam edip gidecek.
Herkes tedbirini bu gerçeği görüp bilerek almalı.