Fehmi Koru*
“İktidar cephesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının kim olacağını merak ediyor, meraktan da öte kimin aday olup kimin olamayacağına kadar karışıyor; oysa esas merak edilmesi gereken Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının kim olacağı?” sorusunu gündeme taşıdığımdan bu yana bayağı gün geçti.
Konu tartışıldı tartışılmasına ama sonunda yine o konu hiç tartışılmamış gibi oldu.
Cumhur İttifakı tarafı, iktidar cephesi ile onların görüşlerini medyada savunanlar suskun kaldı. Tayyip Erdoğan’ın aday olacağından ve seçileceğinden emin görünüyorlar.
Nasıl bu kadar emin olabiliyorlar, hayret.
Zemin hukuk açısından engebeli, kamuoyu yoklamaları alarm veriyor oysa…
Dün bir baktım, AK Parti’nin en çok itibar ettiği gazetenin yazarı Abdülkadir Selvi yine bildiğini okumaya devam ediyor.
Yazısını okumayan varsa şu linke göz atabilir.
Özeti şu: Millet İttifakı’nda cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda iç çekişme varmış. Kemal Kılıçdaroğlu kendi adaylığını ortaya atmış. Ardından yaptığı aday profili tanımlamasıyla Ekrem İmamoğlu’nu hedef almış.
İfade aynen yazara ait.
Profil tanımını aktarayım:
“Millet İttifakı’nın adayı, nefsini terbiye etmiş biri olmak zorunda. Başkanlığın verdiği muazzam yetkilerle yozlaşmayacak, gücünü hızlıca Meclis’e ve Başbakan’a teslim edecek bilgelikte biri olmalı. Ülkeyi cumhurbaşkanı değil, başbakan yönetecek. Bu tarihi adıma ancak nefsine hâkim olabilen ve kendinden önce ülkesini düşünen bir cumhurbaşkanı vesile olabilir.”
Bu tanımla Kılıçdaroğlu “Sadece adını ve soyadını yazmadan kendisini tarif etmiş” Hürriyet yazarına göre.
Okuyalım:
“Bu tarifin iki anlamı vardı. Biri Kemal Kılıçdaroğlu, sadece adını ve soyadını yazmadan kendisini tarif etmişti. Ben cumhurbaşkanı seçilsem de parlamenter sisteme geçişi sağlayacak, yetkilerini başbakana devredecek, sembolik cumhurbaşkanı olmayı kabul edecek kadar nefsime hâkimim, dedi. Bu tarifin diğer yüzünde ise Ekrem İmamoğlu vardı. İmamoğlu seçilirse parlamenter sisteme geçişi kabul etmez, 5 yıl süreyle güçlü bir başkan olarak ülkeyi yönetir, demek istedi. / ‘Seçilecek cumhurbaşkanına o kadar büyük yetkiler veriyor ki, nefsine, duygularına hâkim olmayıp, ‘Ben burada kalacağım’ derse bir başka felaketin kapısı açılır’ sözlerinin tek hedefi vardı, o da Ekrem İmamoğlu.”
Eminim, Selvi’nin yazısını, özellikle de bu bölümünü okuduysa, çok şaşırmıştır CHP lideri…
O tanımlama kendisini tarif etmiyor çünkü.
Acaba “Millet İttifakı’nın adaylarının kim olacağını bizimkiler sürekli yazarsa CHP saflarında görüş kabul görür, seçim öncesinde ittifakı oluşturan partiler aday belirlemek için görüşmelere başladığında CHP bizim belirlediğimiz ismi diğerlerine kabul ettirmek zorunda kalır” diye mi düşünülüyor?
Herhalde öyle.
Görelim bakalım bu hesap tutacak mı?
[Bu arada, Selvi’nin aktardığım görüşleri onun da bir sonraki cumhurbaşkanını Millet İttifakı’nın belirleyeceğini bildiğini düşündürdü bana. Yoksa bu kadar uzun uzadıya isimler arasında tercihte neden bulunsun?]
Sosyal medya gemlenecekmiş
Takım tutar gibi Cumhur İttifakı’nı tutan gazetelerin köşelerinde bir süreden beri sosyal medyaya sınırlama getirilmesini tavsiye eden yazılar çıkıyordu.
İlk yazıyı okuyup yazarının bilinen özelliklerini zihnimde değerlendirdiğimde AK Parti’nin oyuna getirilmek istendiğini düşünmeden edememiştim.
Öyle düşünmemin sebebi, kamuoyunda siyaseti yakından izleyen neredeyse herkesin artık farkına vardığı ve ona göre pozisyon alma ihtiyacı duyduğu, iktidar cephesinin seçimden yeniden iktidar olarak çıkmasının hayli şüpheli olduğu gerçeği. Cumhurbaşkanı seçtirebilmeleri için gerekli ‘yüzde 50+1’ oy, iktidar cephesini oluşturan iki partinin muhtemel toplam oyunun hayli üstünde.
Bir sonraki cumhurbaşkanı, Kılıçdaroğlu’nun yukarıda aktardığım nitelikte birini aday gösterebilmesi durumunda, Millet İttifakı’nca belirlenecek.
Halen yürürlükte olan sistemde bakanları cumhurbaşkanı atıyor.
Millet İttifakı Meclis’te de çoğunluğu ele geçirebilir. En kötü senaryoda Meclis’teki çoğunluk Cumhur İttifakı’nda kalsa bile, yürürlükte olan sistem Meclis’i önemsizleştirdiği için, yeni cumhurbaşkanının atayacağı bakanlar onun vereceği talimatlar eşliğinde devlet işlerini sürdürecekler.
İyi ya da kötü bir cumhurbaşkanı hükümet sistemiyle -hiç değilse bir süre- yönetileceğiz.
Bugünün iktidarı, öyle bir durumda yarın muhalefet haline gelecek.
Muhalefet bugün derdini daha çok sosyal medya veya internet üzerinden anlatabiliyor. Yarının muhalefeti de aynı mecraları kullanmak istemeyecek mi?
Herhalde isteyecek.
O halde tam da bu zamanda sosyal medyaya sınırlama getirme çabası bugünün iktidarı yarının muhalefeti için bir oyun değilse ne?
“AK Parti yönetiminde aklı başında olanlar vardır ve o yazıları okuduklarında ‘Bu da nereden çıktı?’ tepkisini vermişlerdir” diye düşünürken, AK Parti’den kısıtlama yolunda adım atılacağına dair bir açıklama gelmesin mi?
Okuyalım:
“Tek dertleri Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olan bir ana muhalefetten bahsediyoruz… Amaçlarına ulaşamadıklarını ve yalan terörüne daha fazla müsaade etmeyeceğimizi, parlamentonun çalışmalarına ekim ayıyla başlamasıyla beraber gerekli düzenlemeleri hayata geçireceğimizi ifade edelim. Bu yalanlara müsaade etmediğimiz gibi gerekli hukuki altyapının da hayata geçirilmesini sağlayacağız.”
Bu sözler AK Parti grup başkanvekiline ait.
Ekim ayında sosyal medyayı kısıtlayacak yasal düzenleme gelecekmiş…
Üzücü bir durum bu.
İbret alınmadığı için tarih bir kez daha tekerrür edeceğe benziyor.