Fehmi Koru*
Yıllar önce ‘sakıncalı kitap’ kavramı vardı ve toplumun üzerindeki olumsuz etkisi yüzünden önemliydi. Her askeri müdahale sonrasında, sol veya sağ fark etmez, şahsi kitaplığında ‘sakıncalı’ sınıfına girebileceğini düşündüğü kitaplar bulunanlar onları derhal ulaşılamaz hale getirirdi.
Çoğu aydın o tür kitapları, üzerine naylon kılıf geçirdikten sonra, toprağa gömmüştür.
Darbeler kitap düşmanıdır.
‘Sakıncalı’ görülen kitapların listesi vardı. Bakanlar kurulunun bir görevi de ‘yasak kitaplar’ listesine yenilerini eklemekti. Bazen başka ülkelerde o ülkelerin dilinde çıkmış kitaplar da o listeye eklenir ve yurtdışından gelenlerin yanlarında getirdikleri kitaplar arasında öylelerinin bulunup bulunmadığı gümrüklerde titizlikle denetlenirdi.
‘Risale-i Nur’ külliyatı içerisinde yer alan kitaplar insanların başına her zaman dert açmıştır. Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) Turgut Özal’ın gayretiyle kaldırılmış olan 163. maddesi, 1990’lı yılların başına kadar, en çok Risaleleri okuyan kişiler ve gruplar aleyhine kullanılmıştır.
Solun pek çok kitabı da, yine Özal tarafından kaldırılmış TCK’nın 141 ve 142. maddeleri yürürlükteyken ‘sakıncalı kitaplar’ listesinde yerini almıştır.
Tabii bir de ‘müstehcen’ sınıfına giren ve öyle sayıldığı için ‘sakıncalı’ bulunan kitaplar vardır. Öyle yayınları izlemekle görevli bir komisyonun ilgi alanına giren kitaplar ve dergiler, satış yerlerinde dışarıdan içini göstermeyen poşetler içerisinde sergilenir.
Müstehcen yayınları izleme komisyonunun halen görev başında olduğunu sanıyorum.
Teknolojinin ilerlemesi, kitabın dijital hale bürünerek erişilirliğinin kolaylaşması yasakları anlamsız ve tabii biraz da imkansız kıldı. Bugün her dilden yayın dijital ortamda talep edenlere anında ulaşabiliyor.
Bir Amerika seyahatimde artık kahvehane görevi de gören kitapçılardan birine girdiğimde mekanın ortasında en hakim yere kurulmuş büyükçe bir makina dikkatimi çekmişti. Yazdığı ve yayınevlerine kabul ettiremediği eserini kitap halinde görmek isteyen yazarlar metni getirdiklerinde hemen oracıkta o makina sayesinde arzularına kavuşabiliyorlar.
Piyasada nüshaları kalmamış kitapları aynı makina isteyene üretebiliyor. [Bu yazının girişinde gördüğünüz, o gün uğradığım kitapçıda çektiğim makinanın fotoğrafıdır.]
30 yıl öncesi çıkan ilk kitabımı, üzerinde çalıştığı konuyla ilgili gördüğü için elde etmek isteyen bir yabancı gazeteciye “Bende hiç nüshası yok” diyemediğim için yayıncımdan istemek zorunda kalmıştım. Ertesi gün dört adet kitap kurye eliyle bana teslim edildi. Mürekkep kokusu alınca sormak ihtiyacı duydum. Meğer ABD’de gördüğüm makina bizde de varmış ve kaç adet isteniyorsa kitabı hemencecik çoğaltabiliyormuş.
Yasakların işe yaramadığı bir dünyada yaşıyoruz.
İnternet ansiklopedisi Wikipedia’ya erişim bizde yasaktı ve iki yıldır süren uygulamayla ancak ilgilenebilen Anayasa Mahkemesi şu yakınlarda yasağı kaldırdı. Kararın çıktığı günün sabahı Wikipedia’ya girebildim ve sevincimi de sizlerle paylaştım. Ancak yasağı koyan mahkeme “Hele bir gerekçeli kararı göreyim, ondan sonra” dediği için öğleden sonra yeniden erişilemez hale getirildi Wikipedia.
Helen de öyle.
Kağıt üzerinde erişilemez halde, ama isteyen yolunu bulup kolayca erişebiliyor.
Çin ile birlikte Wikipedia’yı yasaklamış iki ülkeden biri olma özelliğimiz halen devam ediyor.
Kitabı ‘sakıncalı’ bulma ruh halinin üzerimizden henüz kalkmadığını dışa vuran son bir tartışma yüzünden bu konuya girme ihtiyacı hissettim.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin hakkında “Hukuka aykırı, tutuksuz yargılanmalı” kararı verdiği halde hala cezaevinde tutulmakta olan bir siyasinin içeride yazdığı kitapların, son seçimde CHP’li başkana geçmiş bir belediyenin işlettiği kitapçı dükkanlarında satışına şiddetle itiraz ediliyor.
Eserlerden birinde yer alan hikayelerden birkaçı sahneye uyarlanmış. Ona da itiraz var.
Madem yazarı cezaevinde kitabı da ‘sakıncalı’ sayılmalı diye düşünülüyor.
Böyle düşünenlere karşı çıkılırken o kitapların TBMM Kütüphanesi’nde de bulunduğu, iktidarla irtibatı kurulabilen bir kitapçı zincirinde de satışa sunulduğu gerekçeleri kullanılıyor.
Gereksiz gerekçeler bunlar.
Henüz “Toplansın ve yakılsın” teklifinde bulunan çıkmadı, ama o da yakındır.
TCK 141, 143 ve 163 gibi maddeler çoktan tedavülden kalktı, ancak o maddelerin alanına giren kitaplara ters bakış bazı zihinlerde halen varlığını hissettiriyor.
Zihinleri bukağıdan kurtarmak şart.
Kitaplar hiçbir gerekçeyle yasaklanmamalı.
‘Sakıncalı’ görülen kitapların ilacı yine kitaplardır.
Bizim coğrafyamızda, kültür dünyamız içine giren alanlarda dönemin genel geçer kabullerine ters düşen eserlerle ortaya çıkanlar olunca, “Bunlar derhal yasaklansın” diye ortaya atılınmaz, o kitaplara cevap ‘tehafüt’ sözcüğünün isimde yer aldığı başka kitaplarla verilirdi.
İnanç dünyasına giren konularda bile.
Muhalif yazar, önce cevap verme ihtiyacı duyduğu yazarın kitabında yazdıklarını özetler, ardından kendi karşı görüşünü yazardı. İbn Sina, İbn Rüşd ve Gazali‘nin bu tespitimi doğrulayan kitapları vardır.
Dünden değil, tam bin yıl öncesinden söz ediyorum.
Asırlar öncenin anlayışının günümüzde ortadan kalkması bizi ancak acınacak duruma düşürür.
Düşüyoruz zaten.
İlimde, teknolojide, çağdaş değerlerde başka ülkelerle kıyaslanıldığımızda en alt sıralarda yer alıyorsak, bunun sebebini kendimizde ve yanlışlarımızda aramamız gerekiyor.
Kitap yasaklamak yanlıştır, yasaklanmasını talep etmek de ayıptır.
*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.