Fehmi Koru: Kızgınlıkla verdiğimiz tepkiler senaristlerin beklediği türden oluyor!

Fehmi Koru: Kızgınlıkla verdiğimiz tepkiler senaristlerin beklediği türden oluyor!

Fehmi Koru *

Hayli zaman önce, yurtdışındaki bir uluslararası sempozyuma, ‘Surre Alayları’ konulu bir tebliğle katılmıştım.

Hac zamanından çok önce (18. yüzyılda hacca gidiş-geliş 238 gün sürüyordu) İstanbul ve Kahire’den Mekke ve Medine’ye doğru yola çıkan, Osmanlı Padişahlarının Kâbe ile Mescid-i Nebevi’ye gönderdikleri paha biçilmez hediyeler yanında Hicaz bölgesinde yaşayan Peygamber soyundan seyyid ve şerifler ile fukaraya maddi yardımlarını taşıyan bir grup insandan oluşurdu Surre Alayı.

Gönderilen hediyeleri taşıyan kervan bir kaç kez (en kötüleri 1701 ve 1757 yıllarında yaşanmıştı) eşkıyalar tarafından yolu kesilerek soyulduğu ve çıkan çatışmalarda hacılar hayatlarını kaybedebildiği (1701’de 30 bin, 1757’de 20 bin hacı çatışmalarda öldü) için, önce denizyolu (1864), sonra da sırf hacılar güvenli bir biçimde seyahat edebilsin diye inşa edilen Hicaz Demiryolu (1908) ile gönderildi hediyeler…

Hacıların güvenli ve rahat bir yolculuk yapabilmesi için yol boyunca her bir günlük mesafede kervansaraylar oluşturuldu.

Dr. Ali el-Iraki adlı birinin yukarıdaki Twitter zırvasını takipçileriyle paylaşan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) dışişleri bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed el-Nehayan‘ın Medine’nin müdafaasını Padişah talimatına rağmen sürdüren Fahreddin Paşa tarafından çalındığını söylediği el yazması eserler, İstanbul ve Kahire’den yola çıkarılan Surre Alayları ile her yıl gönderilmiş hediyelerin bir bölümü olmalı.

Fahreddin Paşa’nın kaçırdığı Padişahların Hicaz’a gönderdiği hediyeler bugün Topkapı Sarayı Müzesi’nde sergileniyor.

İstanbul’a gönderilmeselerdi, pek çok başka değerin başına geldiği gibi, onlar da büyük ihtimalle yağmalanır ve kapanın elinde kalırdı.

Arap bakanın durduk yere gündeme taşıdığı konunun özü budur.

Densizlik tamam da, sebepsiz değildir herhalde

Bakanın yaptığı hiç kuşkusuz büyük bir densizlik.

Neden acaba yapıldı bu densizlik?

Öyle ya. Zaman zaman tersi söz konusu olsa bile, BAE veya Körfez ülkeleri, ya da genel olarak Arapları rencide edecek bir gelişme Türkiye tarafından gündeme taşınmış değil.

Gündemin tam ortasında Arapları yakından ilgilendiren Filistin sorunu ve Kudüs bulunuyor bugün ve Türkiye o konuda ABD ile takışmayı da göze alarak, Arapları da yakından ilgilendirmesi gereken bir davanın savunucusu.

Herhangi bir Arap lider şu günlerde Türkiye’ye yönelik bir söz söyleyecekse, onun tariz değil takdir cümlesi olması beklenir.

Sadece Medine Müdafii Fahreddin Paşa’yı hırsızlıkla itham etmekle kalmadı BAE bakanı; lâfı dolaştırmadan “İşte Erdoğan’ın dedelerinin Müslüman Araplarla ilişkisi buydu” diyen sataşmayı da günümüze ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a taşıyıverdi.

Durduk yere.

Son zamanlarda durduk yere denilebilecek Türkiye ile ilgili pek çok gelişme yaşanıyor.

Batılı ile aramız kötüleşti, şimdi de Araplar’la mı?

Türkiye bazı Batı ülkeleriyle sorunlar yaşıyor, bu tamam; ama aynı zamanda bölgeyle ilgili ihtilaflı konularda İslam ülkeleriyle yakın teması sürdürüyor. Daha birkaç gün önce, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) dönem başkanı sıfatıyla, ülkesinin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararını geri çevirmesi için ABD’ye baskı yapma amacıyla bir olağanüstü toplantı düzenledi Türkiye.

Trump’ın kararına en sert tepkiyi de Cumhurbaşkanı Erdoğan verdi.

BAE dışişleri bakanı Abdullah bin Zayed el-Nehayan

Peki, bu durumda, BEA dışişleri bakanının çıkışı ne anlama geliyor?

İlk bakışta çıkışa bir anlam yüklemek zor.

Elbette, o açıklama sahibinin aklında, sağdan-soldan Türkiye’yi ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alan çıkışları yapanların gönlüne girme derdi vardır.

Ancak bu sizce yeterli bir gerekçe midir?

Bana hiç öyle gelmiyor.

Sanki bir senaryo yazılmış ve bazılarından, zamanı geldiğinde, tıpkı BAE bakanı gibi, sufle edileni tekrarlaması istenmiş gibi.

Kudüs’ün durduk yere gündeme taşınması da o senaryonun bir parçası olabilir.

Gerçek sebep, o çıkışın meydana getireceği tartışmacı dalgalanmalarla, Türkiye’yi Arap Dünyası ile karşı karşıya getirmek olmasın?

İki tarafın (Türkler ile Arapların) bilinç altlarında esasen var olan birbirleri hakkındaki en olumsuz söylemleri hortlatma yoluyla?

Uyarım bunda da geçerli

Daha önce başka vesilelerle gündeme getirdiğim uyarımı bir kez daha hatırlatacağım: Türkiye’yi zor duruma düşürme amaçlı gelişmelere karşı uyanık olmak ve senaryo yazarlarının beklediği gibi davranmak bir yana, ne yapıp edip tam tersine ezber bozucu tavırlar sergilemek gerekir.

Maalesef biz genellikle böyle davranamıyoruz.

Kızgınlıkla verdiğimiz tepkiler senaristlerin beklediği türden oluyor.

Neden sonra kızgınlığımızın ateşi düşüyor, daha gerçekçi tavırlara sahip hale geliyoruz; ancak o ana kadar verilen tepkiler karşı tarafın istediği sonucu almasına yarıyor.

Türkiye’yi yalnızlaştırma projesi var ve o proje başarıya ulaşmamalı.

______________________________________________________________

Bu yazı Fehmi Koru'nun kişisel web sitesi www.fehmikoru.com'dan alınmıştır.