T24- Fehmi Koru Yeni Şafak gazetesinden ayrılmasıyla sonuçlanan krize neden olan iddiaları yalanlarken, “Gazetenin önemli bir koltuğunda oturan birisine 'Bu adamı atın, Amerikan Büyükelçisi atılmasını istiyor' demiş değilim. İsmim Yayın Danışmanı olarak bulunduğu künyeden çıktığına göre demek ki gazete de bitirmiş” dedi.
Koru, Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül'ün “Eric Edelman'ın talebi üzerine Yeni Şafak'ın bir yazarının kendisinin de kellesini istediği, ancak gazetenin kendisini koruduğu” yolundaki yazısı üzerine hakkında çıkan iddiaları yalanladı.
NTV’de yayınlanan Yazı İşleri programında Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtlayan Koru, kendisini Yeni Şafak gazetesinden ayrılmaya götüren iddialar ve gazeteyle yaşadığı kriz hakkında özetle şunları söyledi:
“Olayı özetlemeye çalışayım. 1 Mart tezkeresinin hemen ardından Türkiye'ye Edelman geldi. Sonra malum bu Wikileaks belgeleri ile o konular bir daha gündeme geldi. Gazetemde yazan bir arkadaş, 'Edelman o dönemde benim kellemi istemişti, gazetemde bir yazar bunu istedi, ama gazetem bana sahip çıktı' gibi bir şey yazdı. Ben üzerime alınmadım, ama ikinci bir yazı daha çıktı. Daha sonra medyada benim ismim gündeme geldi.
Dolayısıyla böyle bir ithamın muhatabı haline düştüm. Sonra açıkça ismim ifade edilmeye başlanınca üzerime alındım.”
'Kuyruklu bir yalandı, canavara dönüştü'
“Önce herkesin merak ettiği şeyi birkaç cümlede ifade edeyim. Bu iddianın gerçeklerle hiçbir ilişkisi yok. Ne Edelman, ne de başka bir Amerikan Büyükelçisi bana 'Bu adam atılsın' demiş değil. Ya da ben gazetenin önemli bir koltuğunda oturan birisine 'Bu adamı atın, Amerikan Büyükelçisi atılmasını istiyor' demiş değilim. Bunu ima eden bir şey de söylemiş değilim. Bu kuyruklu yalan, daha sonra Van canavarına dönüştü.
Edelman daha Türkiye'ye gelmeden önce benim yakın takibimde olan Amerikan diplomatlarından biriydi. Edelman'ın özel görüştüğü yazarlar ve yöneticiler arasında olmadım. Kendisiyle topluluklar içinde aynı ortamda bulundum, o kadar. Yani Edelman'la benim kişisel olarak yakın denilebilecek ilişkim yok. Edelman bunu duysa herhalde güler.
Bir gazetemiz darbe belgeleriyle ilgili olarak Edelman'la konuşmuş, 'O dönemde bana böyle darbe olacak raporları gelmişti, ben de sahte demiştim' demiş. Ben de bu sözleri üzerine Edelman yanlış biliyor, o raporlar bunlardı, diye yazdım. O dönemde Edelman'ın yakınında çalışan bir diplomat, ertesi gün bir gazeteye verdiği demeçte bana küfreden bir açıklama yaptı.”
Karaalioğlu ve Sadıkoğlu'nu tanık gösterdi
Koru, Ruşen Çakır'ın, “Kuyruklu yalan diye tarif ettiğiniz olayın gazete tarafından yalanlanmasını mı istediniz” sorusuna şöyle yanıt verdi:
“Olmamış bir olayın hem ispatı kolay, hem de tanıkları var. Tanıklar o dönemde Yeni Şafak'ın Ankara Temsilcisi olan Mustafa Karaalioğlu ve Genel Yayın Yönetmeni olan Selahattin Sadıkoğlu… Böyle bir şey olsa onlar biliyor olmalılar. O dönemde yazdığım en az 100 yazı var, bunlar kanıtları. Televizyon programları var; neo-con projelerini boşa çıkartmak için büyük çaba gösterdim. Yüzlerce TV programının kayıtları da var.
Dolayısıyla hem tanıklarıyla, hem de kanıtlarıyla, hem de gazetenin kendi içinde bileceği gerçeklerle hiç mütenasip olmayan bir şüpheyi gazetemin kaldırmasını istedim.
En kaçındığım şey Yeni Şafak gazetesinin yaralanması. Çünkü 28 Şubat'ta birçok meslektaşımız sütunları elinden alındığında Yeni Şafak’ta sığınak buldular. Şimdi bile öyledir. 1 Mart tezkeresi ve öncesinde de 2002 seçimlerine giderken herkes AK Parti'yi yerin dibine batırmaya çalışırken ona şans tanıyan Yeni Şafak'tı. Bu nedenle bana karşı yapılan bu yalan taarruzu...”
'Yeni Şafak'ta krizin nedeni tezkere olabilir'
Bu noktada araya giren Ruşen Çakır'ın, “Bu taarruz Fehmi Koru'ya yönelik kişisel bir saldırı mı? Yoksa yan anlamları var mı” sorusu üzerine Fehmi Koru, Yeni Şafak'ta çıkan kriz ile Deniz Baykal'ın özel hayatını hedef alan kaset olayının 1 Mart tezkeresinin reddiyle ilgili olabileceğini söyledi. Koru, şu yorumu yaptı:
“Bugüne kadar neden sustum; aslında bana karşı görünse de Yeni Şafak'a karşı bir operasyon mu bu? Bana yapılan saldırıysa daha önce de yapıldı, önemli değil bu. Yazarlık hayatım Yeni Şafak’ta bitti, ama ben hâlâ ayaktayım. 1 Mart tezkeresi Amerika'da dünyaya nizamat vermek üzere harekete geçmiş olan o neo-con takımının hiçbir zaman unutmadığı bir yenilgi. Türkiye'nin o kargaşa içine girmemesi bugün o Amerikan projesini ortadan kaldırdığı gibi dünyayı da bir tehlikeden berhava etmiş oldu. Bunu unutmadılar. Bu Meclis'te reddedildi. Bu nasıl oldu? Bir; Baykal'ın grubuna hâkim olarak tezkerenin reddi yönünde oy vermesi. Bir de o dönemde Başbakan Abdullah Gül'dü. Grup o kadar da sıkı denetim altında tutulmadığı ve basın da bombardıman olduğu için AK Parti'de 100 civarında milletvekili hayır oyu kullandı. Ben şimdi baktığım zaman, o zaman olanlarla şu anda yapılanlar arasında bir irtibat buluyorum...”
Koru, “1 Mart'ın rövanşı mı” diye soran Çakır'a, kendisinin de 1 Mart tezkeresine karşı çıktığından hereket ederek “Mesela size de tetikte olmanızı tavsiye ederim” karşılığını verdi. Çakır'ın bu tavsiyeye cevabı, “Başıma bir şeyler gelmedi değil, ama 1 Mart'la ilişkilendirmek aklıma gelmemişti” oldu.
Koru ise, olaylarla 1 Mart tezkeresi arasında mutlak ve doğrudan bir nedensellik ilişkisi kurmadığını da belirterek, “Yalnız şu yanlış anlaşılmamalı; diyelim ki o kaset olayı, bu yalan olayı, çıkış itibarıyla olmasa da bir noktadan sonra bir şekilde bu olayla (1 Mart tezkeresi) karışıyor. İlla birebir ilişkisi olması gerekmiyor” dedi.
'Gazeteyle yazar ilişkisi karı-koca ilişkisine benziyor'
Koru, Çakır'ın “Fehmi Koru bundan sonra ne yapacak, bilmiyorum bu ifade sizi rahatsız eder mi, siz bir markasınız” sözleri üzerine şunları söyledi:
“Bilmiyorum. Planlamış değilim. Gazetelerle yazarların ilişkisi bir tür karı-koca ilişkisi gibidir. Ya arkadaş olacaksınız yola devam edeceksiniz ya da sorunlar çıkıyor. 12 sene Yeni Şafak'taydım, planlamadığım bir olay, bir emirvaki ile karşı karşıyayım. Kafamda herhangi bir plan yoktu. Biraz kendime kapandım, bir iç muhasebe yaptım. Haftada bir TRT'de, hafta içi her gün de Kanal 7'de çıkıyorum, dolayısıyla fikirlerimi ifade edebiliyorum. Ama yazı yazmam isteniyorsa, burada sizin aracılığınızla söyleyeyim, yazı yazmayı da bırakmış değilim...”
'Hiçbir grup, patron ve yönetmenle görüşmedim'
Koru, Çakır'ın “Sizi Doğan grubuna yakıştıranlar var, hatta Hürriyet oldu diyenler var. Hatta Cumhuriyet, Yeniçağ ve Sözcü dışında bütün gazetelerle anlaşmış gibi adınız çıktı” sözlerine, şu karşılığı verdi:
“Her şey ihtimal dahilindedir, ama böyle bir temas yok, benden yana bir talep yok, onlardan bir ilgi yok. Şu ana kadar bir gruptan teklif gelmedi. Şu ana kadar hiçbir patronla, temsilcisiyle veya yayın yönetmeniyle, herhangi bir yayın organıyla ilgili hiçbir temasım ya da hiçbirinin benimle teması olmuş değil.
Benim hiçbir kırmızı çizgin yok. Fikirlerimi rahatça, özgürce ifade edebileceğim her yerde yazabilirim. Ben daha önce ayrıldığımda da çeşitli gruplardan teklifler geldi. Yeni Şafak o zaman ayrıldığım gazeteyle karşılaştırıldığında oldukça küçük bir gazeteydi. Ama teklifini kabul ettim bugün kadar mesut bahtiyar olarak yazılarımı yazdım...”