Fehmi Koru*
AK Parti ile iktidardaki ortağı MHP tarafından hazırlanmış seçim yasasında değişiklik öngören teklif TBMM’de kabul edilerek yasalaştı.
Teklif kamuoyuyla paylaşılır paylaşılmaz, içerdiği ‘yenilik’ arzeden neredeyse bütün maddeler her kesimden eleştiri almıştı. Muhtarlık seçimiyle ilgili bir ayrıntı dışında eleştirilen bütün maddeler Meclis’ten aynen geçti.
Şaşırdık mı?
Elbette hayır. İktidar cephesinin iki partisinin Meclis’teki sandalye sayısı yasayla yapılabilecek her türlü düzenlemeyi mümkün kılıyor.
Parmaklar bu defa da kalktı, indi; eleştiriler iktidar milletvekilleri tarafından dinlenmedi ve teklif yasa değeri kazandı.
Muhalefet yasayı iptali talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne götürebilir; ancak bu girişim sonuç alır mı?
Anayasa Mahkemesi’nin geçmişte seçim yasalarına yaklaşımını bilenler bu soruya olumlu cevap verseler de, genel kanaat farklı.
Galiba atı alan bu kez de Üsküdar’ı geçecek…
Yeni yasa ne gibi yenilikler getiriyor?
Bu soruya cevap teşkil edecek özet bilgiyi bir haberden aynen aktarayım:
‘‘Kanun ile seçimlerde yüzde 10 olarak uygulanan ülke seçim barajı yüzde 7’ye indirildi. İttifakın aldığı oy toplamı ülke barajını geçtiği takdirde, seçim çevrelerinde milletvekili hesabı ve dağılımı, ittifak içinde yer alan her bir partinin o seçim çevresinde almış olduğu oy sayısı dikkate alınarak yapılacak. İl seçim kurulu, bir başkan, iki asıl üye ile iki yedek üyeden oluşacak. İl seçim kurulu başkanı ve asıl üyeleri ile yedek üyeleri, iki yılda bir ocak ayının son haftasında, il merkezinde görev yapan, kınama veya daha ağır disiplin cezası almamış, en az birinci sınıfa ayrılmış ve birinci sınıfa ayrılma niteliklerini kaybetmemiş hakimler arasından, adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonunca ad çekme suretiyle tespit edilecek. Sandık kuruluna üye bildirme hakkı olan bir parti, oluru olmadan başka bir parti üyesini sandık kurulu üyesi olarak gösteremeyecek. Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun uyarınca yapılacak mahalli idareler genel seçimlerinde, yerleşim yeri adresine göre oluşturulan seçimin başlangıç tarihinden üç ay önceki seçmen kütüğü üzerinden güncelleme yapılacak. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne paralel olarak Seçim Kanunu’ndaki ‘başbakan’ ibareleri çıkarılacak.’’
İktidara yakın medya, tahmin edilebileceği üzere, yasanın seçim barajını yüzde 10’dan 7’ye indiren maddesini ‘demokratik’ bularak, hep onu öne çıkarıyor…
Oysa dünyanın eşi benzeri bulunmayan yükseklikteki -yüzde 10- seçim barajı ile, hükümetin küçük ortağı MHP’nin Cumhur İttifakı’ndan ayrılarak kendi başına seçime girmesi durumunda baraja takılmasını engelleyebilmek için oynandığı biliniyor.
Son standart askeri müdahale olan 12 Eylül (1980) darbesinin ardından askerler, ‘sakıncalı’ saydıkları görüşleri savunan partilerin milletvekili çıkarmalarının önünü yüksek barajla kesmek istemişlerdi.
Kestiler de.
Ancak, sonradan yüzde 10 barajı seçimleri lotarya derekesine indiren bir etkiye sahip oldu. Önleri kesilmek istenen MSP-Refah Partisi çizgisi ile belli bir bölgenin seçmenlerinin ilgi gösterdiği ve son örneği HDP olan partiler sonraları barajı aşabildiler; buna karşılık geçmişte ülke yönetiminde görev almış ANAP, DYP, DSP gibi partiler ile bir dönem -2002 seçiminde- MHP, baraja takılarak, milletvekili çıkaramadı.
[Demokratik ülkelerde de ‘marjinal’ veya ‘aşırı’ sayılan partiler düşünülerek konulmuş barajlar var; ancak alışılmış oran yüzde 3; bu nadiren yüzde 5 olabiliyor. Toplumda yüzde 3-5’ten fazla insanın ilgi gösterdiği görüşler ‘marjinal’ olmaktan çıkıyor ve parlamentolarda temsil edilmeleri doğal karşılanıyor. Gerçekten ‘demokratik’ bir iyileştirme olarak barajı indirme düşünülüyor olsaydı, bizde de, askerlerin koyduğu yüksek oran Batılı ülkelerdeki ortalama çizgi olan yüzde 3’e çekilirdi. ]
Yukarıda verdiğim yasa özetinde üzerinde durulmayı hak eden esas unsurlar seçimlerin icrasını etkilemeyi amaçlayan maddeler.
Türkiye’de seçimler çok partili döneme geçildiği ilk günlerden -1950 öncesinden- başlayarak adil ve tartışmasız biçimde yapılıyor. İktidarda kalabilmek için seçim sistemiyle oynama niyeti her dönem gündeme gelebiliyor, ancak iktidarlar yalnızca çoğunluk veya nisbi çoğunluk gibi ülkeden ülkeye değişebilen yöntemlerden bazen birini bazen diğerini -artık hangisi işlerine geliyorsa- tercih ederek bunu yapıyor.
Şimdi ilk kez seçim güvenliğini tartışmalı hale getirebilecek oynamalar yasaya alınmış oldu.
En başta il seçim kurulunun oluşumuyla oynandı; başına getirilecek hakimin ‘en kıdemli’ olması geleneğinin yerini ‘birinci sınıfa ayrılmış hakim’ aldı. O sıfata uygun çok sayıda hakim bulunacağı için, kimin o görevi üstleneceği de ‘ad çekme’ yöntemine bırakıldı.
Bu arada, ‘parlamenter sistem’den ‘cumhurbaşkanı hükümet sistemi’ne geçilirken, o sistemin gereği olan ‘yüzde 50+1’ oy şartı düşünülerek partilere ittifak oluşturma imkanının önü açılmıştı; o imkanın önünü açan ve bundan son seçimde yararlanan iktidar cephesi, yeni yasayla ittifakların sağladığı kolaylığı ortadan kaldırma yoluna gitti.
Karşısında kurulmuş Millet İttifakı’nı aynı kolaylıktan mahrum etmek ve işlevsiz kılmak için…
[Yasa henüz teklif halindeyken içerdiği mahzurları hukuk açısından değerlendiren ‘Seçimler şaibe kaldırmaz, o öneriler yasalaşmamalıdır’ başlıklı T24 haber sitesinde yayımlanmış Turgut Kazan imzalı yazıya, kabulü için Meclis’te parmak kaldıran iktidar milletvekilleri kulak vermeliydiler. Umarım, muhalefet yasayı Anayasa Mahkemesi’ne götürürken o yazıdaki sağlam gerekçeleri kullanır, hatta biraz daha genişletir.]
Ne diyelim, demek ki, demokrasimiz bu deneyimden de geçecekmiş.
Muhalefet, ‘‘Ne yaparlarsa yapsınlar, beklenen olacak, iktidar değişecek’’ diyor, ama iktidar da olacağı önlemek için elinden geleni yapıyor.
Yapmaya da devam edecek gibi.