Fehmi Koru*
AK Parti genel başkanı sıfatı da bulunan Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan her akşam bir etkinliğe katılıp görüş açıkladığı gibi, birkaç TV kanalının ortak yayınına da çıkıyor. Ramazan boyunca kampanyasını bu çalışmalarla yürüteceği anlaşılıyor.
Dün akşam da birkaç kanalın konuğuydu Erdoğan.
İlk dikkatimi çeken “Ekonomi politikalarımızı daha da güçlendirmek için ciddi hazırlıklar yürütüyoruz. Mehmet Şimşek’in koordinasyonundaki ekip bu doğrultuda hazırlıklar yapıyor” açıklaması oldu.
Sistem değişikliğine kadar bir müddet ekonomiden sorumlu devlet bakanlığı ve ardından maliye bakanlığı görevlerinde bulunan Mehmet Şimşek, sistem değişikliği sonrası koltuğunu kaybedince siyaset öncesi çalıştığı yabancı finans kurumuna dönmüştü. Şu yakınlarda da, Erdoğan’ın kendisine yeniden birlikte çalışma teklifi yaptığı ve fakat Şimşek’in mazeret bildirdiği duyulmuştu.
Demek sonunda kabul etmiş…
Şaşırdım mı?
Teklifi kabul etmesine şaşırdım elbette, ancak haber beni hiç şaşırtmadı.
Onun eski görevini şimdilerde sürdüren hazine ve maliye bakanı Nureddin Nebati’nin hâlâ her şeye hakimmiş gibi konuşmasına rağmen, bir başka elin sisteme müdahale etmeye başladığının işaretleri bir süredir alınmaktaydı çünkü.
En son işaret, Nebati’nin icadı olan kur korumalı mevduat (KKM) hesaplarından faiz ve vade sınırlarının kaldırılması.
Seçime günler kala, hükümet, ‘faiz sebep, enflasyon sonuç’ denklemi inadından vazgeçiverdi. Faizi ve vadeyi sınırsız hale getirmenin sebebi, rekorlar kıran enflasyon canavarını dizginlemek.
Nebati’nin ‘heterodoks veya bize özgü ekonomi modeli’ iddiası böylece ortadan kalkmış oldu.
“Oldu da nasıl oldu?” sorusu üzerinde düşündüğümde, aklıma ilk gelen Erdoğan’la görüşmesinde Şimşek’in ‘yapılması gerekenleri samimiyetle açıkladığı’ bilgisi olmuştu.
Bilgi sunmakla yetinmemiş, hizmet için soruna el de atmış demek ki Mehmet Şimşek…
Hiçbir siyasinin düşmek istemeyeceği bir durumda şimdi hazine ve maliye bakanı…
Peki sebep ne?
Bu sorunun bir özet, bir de biraz uzun bir cevabı var.
Özet cevap tek sözcük: Seçim…
Seçime gidilirken başka alanlardaki görüntüyü bozan yanlışlıklar yanında, maaşlara ek zamlarla, ileriye dönük vaatlerle bile söndürülemeyen hayat pahalılığı ateşinin etkisinin azaltılmaya ihtiyacı var.
Hiç değilse görüntü olarak…
Güvenilir kamuoyu yoklamaları cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’ın dün akşam çıktığı programda özellikle vurguladığı, kendisi ve partisinin rakip partiler ve adaylardan anketlerde ‘açık ara ileride olduğu’ iddiasını desteklemiyor.
Eminim, AK Parti’ye anket çalışması desteğinde bulunan firmaların bulguları da benim gördüğüm anketlerden fazla farklı değildir.
Kolay yenebilecekleri düşüncesiyle AK Parti’nin kendi adayları karşısında rakip olarak görmek istediği Kemal Kılıçdaroğlu yeni anket çalışmalarında Erdoğan’ı geride bırakmaya başlamış durumda.
MetroPoll başkanı Özer Sencar’ın ayrıntısını vermek yerine kısaca sonucunu “Kılıçdaroğlu Erdoğan’dan 2,5 puan önde” diye açıkladığı mart ayı çalışmasını, Reuters ajansı tablo halinde sundu. Buna göre, bu yılın ilk ayında -üç ay önce- rakibinden yaklaşık 3 puan önde görünen Erdoğan, mart ayında Kılıçdaroğlu’nun 2.6 puan gerisine düşmüş görünüyor.
“Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’ndan hangisine oy verirsiniz?” sorusuna üç ay üst üste verilen cevaplar..
Anketlerde, AK Parti’den umudunu kaybetmiş olanlar bir yana, seçimde oyunu yine Tayyip Erdoğan’a vereceğini söyleyenlerin de önemli bir bölümü, ülkenin en ciddi sorunu olarak hayat pahalılığı ile işsizliği öne çıkarıyor.
İktidar beş yılda çözmek yerine daha da büyüttüğü ekonomik sıkıntıları 40 günde çözebilecek değil herhalde; ancak sıkıntıları daha az hissettireceği düşüncesiyle maaşlara ve bayram ikramiyelerine zam yapma ve umut tazelemeye yarayacak adımlar atma yoluna gidiyor.
Şimdiye kadar yapılanların ve vaatlerin gidişi geriye döndürmeye yetmediği görülürse, Nebati’nin koltuğu Şimşek’e de sunulabilir.
İşin şakası yok çünkü.
Daha önce de örneklediğim üzere, içeride ve dışarıda fark etmez, seçimlerde insanların büyük bölümü, anlık ekonomik durumdan etkilenerek oy kullanıyor.
Ülkesini 2. Dünya Savaşı’ndan büyük bir zaferle çıkarmış Winston Churchill, İngiltere’de savaş sonrası girdiği ilk seçimden yenilerek çıkmıştı.
ABD’de başkanlıktaki ilk dönemi sırasında Irak’a sefere çıkan ve Saddam’ı devirerek göz doldurduğunu düşünen George W. H. Bush, ikinci dönemi de başkan olarak sürdüreceği hayalini kurarken, karşısına rakip çıkan küçük bir eyaletin valisine –Bill Clinton’a- seçimde yenilmişti.
Bizde de her iktidar değişikliği ekonomik sıkıntıların krizle zirveye tırmandığı dönemlerde gerçekleşmiştir.
AK Parti’nin 2002’de iktidara gelişinde de olduğu gibi…
“Ne oldu da siz kazandınız?” sorusunu yöneltenlere, Clinton’un strateji danışmanının verdiği, “Ne kadar aptalca bir soru, sebep ekonomi elbette” anlamına gelen “It’s the economy, stupid” cevabı siyasetin unutulmazları arasındadır.
Churchill’e ve Baba Bush’a ülkelerine kazandırdıkları savaşlar seçimi kaybettirmişti; her savaşın bir maliyeti vardır çünkü…
AK Parti kurmayları, bir önlerine gelen anketlere bakıyor, bir de öndegelenlerinin daha önce büyük kalabalıklar toplanan kampanya etkinliklerinin bugünlerdeki tenha manzarasına göz atıyor, ardından da -eskilerin deyimiyle- zevahiri kurtarmaya yarayacağını sandıkları yollara başvuruyorlar.
Ürün hattından ilk çıkan iki TOGG aracını Cumhurbaşkanı eşiyle Azerbaycan Cumhurbaşkanı’na vermek de bu anlamı taşıyor.
Seccade konusu üzerinde ısrar edilmesi de öyle…
Kemal Kılıçdaroğlu şu anda diğer adayların -bu arada Tayyip Erdoğan’ın da- önünde görünüyor anketlerde, ama bu pazar sandığa gidilecek olsa seçim ikinci tura kalabilecek.
Son zamanlarda iktidar cephesinden gelen şaşırtıcı haberlerin sebebini irdelerken sorduğum “Neden?” sorusunun uzun cevabı da bu.