Fehmi Koru*
CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yapılacak seçimde Millet İttifakı tarafından cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilse, seçilebilecek oyu alabilir mi?
“Alabilir” diyenler ve adaylığını gönül rahatlığıyla destekleyenler de var, karşısına rakip olarak Tayyip Erdoğan çıktığı takdirde kazanmasının zor -hatta imkansız- olduğunu düşünenler de var.
MetroPoll şirketinin son (Eylül 2022) araştırmasının sonucunu dün burada vermiştim. Araştırmada Tayyip Erdoğan rakibi Kılıçdaroğlu’ndan bir puan ileride görünüyor. [Kılıçdaroğlu %43.9, Erdoğan %44.9.]
AK Parti adına konuşup yazanlar ve bu arada AK Parti genel başkanı sıfatı da bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisi de, karşısında rakip olarak CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu’nu görmek istiyor.
Yine dün burada yazdım, CHP liderinin Sivas’ta bir yerel kanalda yaptığı konuşmadaki bir cümlesini adaylık ilanı olarak yorumlayıp Kılıçdaroğlu’nun aday olacağını ilk duyuran Erdoğan oldu.
Tam da burada, üzerinde esas tartışılması ve cevabı aranması gereken soru şu: Millet İttifakı’nı oluşturan diğer beş partinin de katılımıyla aday olarak Kılıçdaroğlu belirlendiği takdirde, başında bulunduğu partinin -CHP’nin- doğal seçmenleri, bir bütün halinde, oylarını onun için kullanacaklar mı?
CHP’nin doğal seçmen oranı %25 civarında, Millet İttifakı’nı oluşturan diğer partilerin muhtemel oyları ile ‘kararsız’ görünen seçmenlerin yarısı ve HDP’den gelebilecek oylar o orana eklendiğinde, kılpayı farkla da olsa, sandıktan çıkma ihtimali var Kılıçdaroğlu’nun.
Zaten “CHP seçmeninin bütünü oy verir mi?” sorusu bunun için önemli.
Beklenen olmaz, CHP seçmenlerinin bir bölümü, farklı sebeplerle de olsa, oyunu ondan esirgerse, ‘Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı’ projesi seçimde başarılı olmayabilir.
Konuyu ele alışımın sebebi, son günlerde giderek artan biçimde, CHP içerisinden veya CHP’ye yakın çevreden yükselen olumsuz sesler.
Soli Özel’in ‘Politik Yol’ sitesinde çıkan ‘Kemal Bey’in adaylığı’ başlıklı yazısı aşırı eleştireldi, ancak yazıdaki argümanların CHP içinde yankıları olduğunu düşündürecek alametler yok değil.
Cumhuriyet gazetesinin bazı yazarları da, özellikle ‘başörtüsü yasası’ konusunu ortaya atmasından sonra, Kılıçdaroğlu hakkında daha önceleri kaçındıkları eleştirilerine hız verdiler.
Muhalif kanallarda izleyici karşısına sıkça çıkartılan yorumcuların bir bölümü de, ‘başörtüsü yasası’ konusuna değinirken, Millet İttifakı’nın diğer paydaşlarıyla ilişkisini de sorgulamaya açtılar.
Durum Cumhuriyet gazetesinin bir yazarının da dikkatini çekmiş. ABD gezisini Kılıçdaroğlu’nun davetiyle kafilede yer alarak izleyen Cumhuriyet yazarı Orhan Bursalı, CHP içerisinde fark ettiği Kılıçdaroğlu-karşıtı havayı bugünkü yazısına konu etmiş.
‘Zor görev’ başlıklı yazı önemli tespitler içeriyor. Yazı bütünüyle Kılıçdaroğlu’na yöneltilen eleştirilere eleştiri olarak okunabiliyor.
Girişini aktarıyorum yazının:
“Epeydir yazsam mı dursam mı bilemedim. Konu CHP.. Parti üyesi, görevlisi vb. olmadığım için rahatım.
Bazı köklü CHP’liler, derin gönül vermişler, CHP yönetimi artık Atatürk’ün CHP’si değil, diyor. Hatta bazıları ‘ihanet içinde yönetim’ noktasında. Kimisi ‘Sınıf mücadelesini terk etti’ bile diyor!
Dahası Cumhuriyet sahipsiz, CHP laikliği de terk etti, ülkede zaten laiklik kalmadı diyen de. Başörtüsü/ türban konusundaki tutumu karşısında parti yönetimi yerle bir ediliyor. Oklar Kılıçdaroğlu’na! Diktatörlükle suçlayanlar var!
AKP’lilerin başlıca aşağılayıcı suçlaması olan, ’10 kez seçim kaybetti hâlâ orada’, söylencesi bu tip CHP’liler arasında da revaçta. ‘Bak Ecevit nasıl yüzde 41’i bulmuştu, Atatürkçü geçmişine geri dönerse, AKP’yi yerle bir eder’ diyen de çok. Bana hâlâ ‘ABD’de 8 saat nereye kayboldu’ yazan var.”
Bu satırlar genel başkanı olduğu CHP’nin içerisinden Kılıçdaroğlu’na yöneltilen eleştirilerin özeti.
Orhan Bursalı bu eleştirileri haksız ve yersiz buluyor.
Ancak yine aynı yazıdan, özellikle de “CHP içindeki ve dışındaki, CHP’ye zaten oy vermeyen uç noktadaki, kimi daha soldan, görüşlerle ilgilenmiyorum şimdilik” cümlesinden, eleştirilerin kendisinin özetlediklerinden ibaret olmadığını öğrenebiliyoruz.
İnsaf elden bırakılırsa herkese -özellikle de siyasi liderlerin neredeyse hepsine- yıkıcı eleştiriler yöneltilebilir. AK Parti’yi savunmayı görev bilen çevrelerde de çeşitli sebeplerle huzursuzluklar yaşandığı fark ediliyor. Ancak, orada rahatsızlıkların sınırlı kaldığı kamuoyu yoklamalarına yansıyor.
Özellikle de muhalefetin henüz yeterli çekiciliğe sahip olmayışı bunun en önemli sebebi.
Bir diğer önemli sebep de, muhalefetin cumhurbaşkanı adayı belirleme sürecini iyi değerlendirememesi. Orada da, muhtemel adayın ‘CHP’nin genel başkanı’ olma ihtimalinin gündemi fazlaca işgal etmesiyle birlikte, kamuoyu yoklamalarında ‘kararsızlar’ olarak geçen grupta AK Parti lehine çözülmeler başladığı görülüyor.
O cephede, itiraz, Kılıçdaroğlu’nun şahsından çok CHP genel başkanı oluşuna…
İktidar cephesi, kendi adayının karşısına CHP genel başkanının aday olarak çıkacağını kesinleştirebilirse, vakit geçirmeden seçimin tarihini çok yakına çekecek girişimi başlatabilir.
Tayyip Erdoğan’ın üçüncü kez aday olmasının önündeki anayasal engelin geçersiz kalması için de Kılıçdaroğlu’nun adaylığı önemli.
Sonradan “Benim kastım TBMM’nin seçim kararı alması durumunda” diye tavzih etmiş olsa da, Kılıçdaroğlu, herhangi bir ön şart aramaksızın, “Erdoğan’ın üçüncü kez aday olmasına itirazımız olmaz” açıklamasını aylar önce yapmıştı.
Kendisinin adaylığı kesinleşirse, o sözü hatırlatılacaktır.
Adayın o olması durumunda seçim tarihinin TBMM tarafından erkene alınmasıyla, sonradan eklediği şart da yerine gelmiş olacaktır zaten.
Ne zaman bu konu açılsa, “Öyle davranıyor, ama Kemal Bey’in aday olma niyeti yok” görüşünü seslendirenler bulunduğunu biliyorum elbette. Ben de o görüşe yakınım. Ancak son zamanlarda, çevresinin de telkinleriyle, CHP liderinin kendisini adaylığa ısındırdığı da gözden kaçmıyor.
Olur mu, olmaz mı?
Galiba aday olma niyeti varsa, önce kendi partisinden yükselen eleştirileri geçersiz kılmanın yolunu bulmak zorunda Kılıçdaroğlu. Ancak, bunu yaparken de, ‘helalleşme’ girişimiyle gönüllerini almaya çalıştığı CHP’li olmayan kesimi “Yoksa yanlış mı yapıyoruz?” kuşkusuna düşürmemesi gerekiyor.
Ne kadar zor bir durum bu.