Fehmi Koru*
CHP’nin de adayını belirlemesiyle birlikte, önümüzde sadece 50 gün kalmış olan cumhurbaşkanlığı seçiminde, oylarımızı talep edecek adaylar tablosu biraz daha belirgin hale geldi.
Bu seçime, 100 bin seçmenin imza atarak adaylıklarını sağlayacağı diğer figürler de siyasi kazaya uğramazsa, ülkede varlığını hissettiren bütün siyasi çizgilerin oy verebileceği çeşitlilikte adaylarla gidilecek.
Renkli bir seçim kampanyası yaşamayı bekleyebiliriz.
Genel seçimde iki çatı altında buluşabilen HDP dışı partiler, bu birlikteliklerini cumhurbaşkanı adaylığı konusunda beceremediler.
Muhalefetin genel seçim için oluşturulan ittifakta HDP’yi dışlaması ile her partinin cumhurbaşkanlığı seçimine kendi içinden çıkmış birer adayla girmesi siyasi hayatımıza en son katılan siyasi oluşumun -İYİ Parti’nin- eseri.
Hiç değilse görünürde böyle.
“Görünürde böyle” demem, MHP’nin hakkını teslim etmek istememden: İlk kez halkın oyuyla seçilen cumhurbaşkanı için sandık başına gidildiğinde (2017), seçmenin karşısında MHP’nin CHP’ye kabul ettirdiği bir ‘çatı aday’ vardı; bu defa MHP seçim tarihinin erkene alınmasını, ilk seçim dolayımında MHP içerisinde yer alan Meral Akşener de aday sayısının çok olmasını sağladı.
İttifaklar oluşmasını da MHP’nin başarıları arasına kaydedebiliriz: ‘Cumhur ittifakı’nı doğrudan sağladığı yetmiyormuş gibi, muhalefetin ittifak kurmasını da dolaylı yoldan zorlayan yine MHP’dir.
Üzerinde düşünürseniz öyle olduğunu kabul edeceksiniz.
O halde şu gerçeği artık kayda geçirebilirim: Ortağı olduğu hükümeti erken seçime zorladığı 2002 yılından beri siyaset gündemini ve sandıktan çıkan tabloları MHP belirliyor.
2015’te yapılan genel seçimlerin ilkinde (7 Haziran) AK Parti’nin hükümeti tek başına kuramayacağı bir tablo ortaya çıkmıştı; o tabloyu değiştirmeye yarayan beş ay sonra yapılmış ikinci seçime (1 Kasım) yine MHP’nin tavrı ile gidilmişti.
Bu gerçekleri göz önünde tutarak, “Aslında iktidarda kimin yer alacağını MHP belirliyor” dersek herhalde fazla hatalı olmaz.
Fedakarlığı da göze alarak bunu yapıyor MHP. 2002’de zorladığı erken seçimde baraja takılıp Meclis’te temsil edilemez hale gelmişti; 2015’te “Bu seçim yenilenmeli” tavrı da MHP’ye 7 Haziran’da kazandığı 80 milletvekillik grubunun 1 Kasım’da yarıya (40) inmesine mal olmuştu.
Tayyip Erdoğan yeniden cumhurbaşkanı seçilir ve ‘cumhur ittifakı’ genel seçimden iktidarı elde tutacak başarıyla çıkarsa, o sonuç da yine MHP sayesinde gerçekleşmiş olacak.
Bu arada, içinden yeni parti çıkaran bir bölünme yaşamasına ve toplum desteği azalmasına rağmen, ‘ittifak’ yoluyla baraja takılma tehdidini savuşturarak Meclis’e milletvekili sokabilme şansı yakalamasını da MHP’nin, unutmamak gerekiyor.
HDP’yi muhalif cephe dışında bıraktıran çiçeği burnunda parti olabilir ama, diğer muhalefet partilerinin o arzuya ciddi bir karşı çıkış gösterememesinde de kampanya sırasında MHP’nin yapacağı propagandadan çekinmenin payı mutlaka vardır.
Varlıklarına tahammül etse, kopup ayrılmalarını zorlayacak kadar dışlamasa bugün siyasi hayatımızda İYİ Parti oluşumu bulunmazdı zaten; İYİ Parti’nin bulunmadığı bir ortamda gidilecek genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kartlar çok daha değişik dağıtılabilirdi.
Bunu bile MHP’ye –daha doğrusu Devlet Bahçeli’ye- hak olarak teslim edebiliriz.
Ne demek istiyorum?
Şunu: 24 Haziran’da sandıktan ne tür bir sonuç çıkarsa çıksın, bu seçimin ne zaman, nasıl ve hangi adaylar profiliyle yapılacağını daha en baştan MHP belirlemiş oldu.
‘Oyun teorisi’ kavramını duymuşsanız bilirsiniz: Yarışmalı bir ortamda, tarafların kendileri için matematik ve mantık açılarından en kârlı sonuca ulaşmalarını sağlamaya yarayan tedbirler ve tavırlar söz konusudur.
MHP bu oyunu şimdiye kadar iyi oynadı.
En son olarak, adaylar belirlenmesinde ‘FETÖ’ endişesini devreye sokmasının da, MHP’nin genel stratejisi içerisinde bir yeri olduğunu düşünüyorum.
Durun bakalım, 24 Haziran’a kadar MHP cephesinden gelebilecek daha nelerle karşılaşacağız?