Fehmi Koru*
Her seçimden sonra yaşanan bu defa da tekrarlanıyor: Kazananlar kaybedenleri iç-hesaplaşmaya zorluyor…
AK Parti çevresi CHP’de değişim yaşanması gerektiğini ısrarla hatırlatıyor…
Önceki seçimlerde ne olduysa bu defa da farklı bir gelişmenin yaşanacağını sanmıyorum. Kimse kaybı üstüne almaz bizde, herkes tablonun bir yönüne bakarak kaybını kazanç gibi göstermeyi bilir.
Öyle olmasaydı seçimlerin sürekli kazananı Tayyip Erdoğan dışında lider ve yönetici düzeyindeki hiçbir siyasinin ömrü bir dönemden fazla olmazdı.
CHP’nin oyu bu seçimde beklenenin çok altında kaldı da, AK Parti son seçimdeki başarıyı gösterebildi mi? Liderinin ikinci tura kalma iddiasıyla seçim sürecini yürüten İYİ Parti sonuç tablosunda ne durumda? MHP beklentilerin üstünde bir oy aldı diye bayram ediyor, oysa oyları 2002 sonrasındaki bütün seçimlerde aldığından daha aşağıda değil mi?
Liderler ve onlarla birlikte partileri yönetenler, kimse merak etmesin, yerlerinden kıpırdamayacaklardır.
Muhalefet partilerinin tatmin edici sonuç getirmeyen seçimlerle ilgili mazeretlerini hatırlatayım: Kampanyaların masraflarını karşılamak için para gücüne sahip olmak gerekiyor; oysa AK Parti, CHP ve MHP dışındaki partiler Hazine yardımı alamadıkları için o güce sahip değildiler. Medya düzeni muhalefetin sesini duyurmasına fazla izin vermiyor, bu da başka bir mazeret. Seçimin baskın biçiminde yapılması da, bu kararı alanlar dışındaki partilerin hazırlıksız yakalanmasına sebep oldu; böyle bir mazeretleri de var muhalefet partilerinin…
Kendileri söylemiyor, ama ben yazayım: Ayrıca CHP, bu seçimde, kendi başarısını gözetmekten çok iktidarı zora sokmayı önceleyen bir stratejiyle hareket etti. Strateji tam anlamıyla başarıya ulaşmadı; ancak AK Parti’nin oylarındaki düşüş de aynı stratejinin sonucu sayılamaz mı?
İYİ Parti seçime giremese, HDP yüzde 10 barajına takılsa seçimin tablosu nice olurdu, hiç düşünülmüyor…
CHP lideri ve yönetiminin mazeretleri var, sizin anlayacağınız…
Evet, hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz, ancak bizler sürekli mazeret üreten ve üzerine fazla sorumluluk almaktan hoşlanmayan bir kültürden geliyoruz; bu sebeple de herkes ve her kurum bulunduğu konumu mazeretler ileri sürerek korumaya dönük savunma mekanizmaları geliştirmiş durumda.
Doğru davranış tarzı, bu seçim ve benzeri dönüm noktalarından sonra, sürecin içerisinde yer alan bütün kişiler ve birimlerin “Neden böyle oldu?” sorusu eşliğinde hesaba çekileceği değerlendirmelerin yapılmasıdır.
Tam tersi olur bizde; herkes karnından konuşur, iç-hesaplaşma bir türlü devreye sokulmaz.
Bir örnek olay olarak, MHP’nin seçim sonrası tavrına birlikte bakalım isterseniz.
MHP lideri Devlet Bahçeli, seçimin hemen ardından iki şey yaptı: Partisinin aldığı sonucu ‘tarihi başarı’ olarak ilan etti ve “MHP’ye özel kin ve nefret duyan zevat-ı muteber (!) ümit ederim ki insafa gelirler, vicdanlı olmanın hakkını verirler” cümlesi eşliğinde 65 kişinin isimlerini kurumlarını da anarak sıraladı.
Seçimden önce burada sandıktan çıkacak sonuca bakılmaksızın Devlet Bahçeli‘nin stratejik başarısını kayda geçirmiştim: Bahçeli partisini feda etmeyi de göze alarak Türk siyasetini kendi ülküsü lehine bir kulvara sokmayı başardı.
AK Parti’yi MHP çizgisine yaklaştırarak…
Bu dönüşümün etkilerini seçimden sonra da yaşayarak göreceğiz: Devlet Bahçeli ‘kilit parti’olduğunu özellikle belirttiği MHP’nin, Meclis’teki varlığını, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın, onun tarafından kurulacak hükümetin ve AK Parti’nin icraatlarını kendi istediği istikamete çevirmek için kullanmaya hazırlanıyor.
Daha ilk günden ‘af’ talebini tekrarladı, OHAL‘in devam etmesi gerektiğini açıkladı.
Sandıktan ancak yüzde 11.1 alabilmiş bir parti MHP, ama iktidarı paylaşmak niyetinde.
Bunun doğal sonucu olarak MHP’de kimse alınan oyun azlığını ve bunu öne sürerek yönetimin başarısızlığını tartışmıyor; tavan iktidarı paylaşmaya, taban da ondan bürokraside palazlanma fırsatı olarak yararlanmaya hazırlanıyor.
Mazeret MHP’de de sağlam.
Hatta AK Parti kadrosunu aynı tabloya yerleştirmeseler bile, MHP yönetimi, kendilerinin aldığı oy miktarı ile milletvekili sayısına içlerinden çıkan İYİ Parti’nin oyları ile milletvekili sayısını da ekleyerek, siyasi hayattaki varlıklarının tarihin en güçlü haline geldiğini bile ileri sürebilirler.
Dışa vurmasalar da, kendi içlerinde bu değerlendirmeyi yapıyorlarsa hiç şaşırmam.
Çok yanlış bir değerlendirme de sayılmaz herhalde.
Neyse. “Kabahat samur kürk olmuş, kimse onu üzerine almamış” diye bir kelâm-ı kibarımız bile var bizim. Bir de hep başkalarını suçlamak gibi bir âdetimiz.
Esas değişmesi gereken de, o tür yaklaşımlar ile yanlış âdetlerimiz…
*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.