Fehmi Koru*
Ekonominin kitaplarını yazabilecek uzmanlıkta olanlar, ülkemizin içine yuvarlandığı sıkıntılara bakarak, “Bu iş tamam, iktidar el değiştirecek” keskinliğiyle konuşmaya başladılar… Bu yaklaşım medyaya da yansıyor; orada da aynı beklenti kendini dışa vuruyor…
Biraz erkenci bir tavır bu…
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun yüzleşme ve helalleşme adımlarıyla siyaset alanına getirdiği yeni yaklaşım da benzer bir erken sevinci muhalefet saflarına yerleştirecek gibi. Partisinin geçmişte taraf olduğu yanlışları Kılıçdaroğlu’nun kişiliğinde dışlayan bir yaklaşım bu ve CHP’den uzak durmak için tarihe dayalı gerekçeleri bulunan kişi ve çevreleri yumuşatmayı amaçlıyor…
Uyandırdığı olumlu havaya bakıp, “Bu iş tamam, iktidarın değişmesi kaçınılmaz” diye düşünen çok…
Güvenilir araştırma şirketlerinin açıkladığı kamuoyu yoklamaları aynı sonucun ilanı için de kullanılacak kadar iktidarın ‘merkez kaç’ akımına uğradığını, bazı seçmenlerinin kendilerini ‘kararsızlar’ kümesine attığını gösteriyor; beklenen, kararsızların çözülmesi ve kendilerine muhalefet cephesindeki partilerden birinde yer tutması…
“Kararlı hale gelecek kararsızlar iktidarın sonunu getirir” diye düşünülüyor…
Arka arkaya sıraladığım bu kabuller için de biraz erken…
Türkiye herhangi bir başka demokratik ülke, Tayyip Erdoğan da herhangi bir demokratik ülkenin iktidarının başı olsaydı, bu tür tahliller üzerine iktidarın el değiştireceği seçim için geri sayım başlatılabilirdi; oysa Türkiye’de seçmen başkaları gibi kolayca parti değiştirmiyor ve Tayyip Erdoğan da son 20 yılın -hatta daha uzun bir sürenin- seçim kazanma şampiyonu…
Muhalefet havaya girdi girmesine ama işi o kadar kolay değil…
Ekonomide yaşanan sıkıntılar, CHP’nin eski CHP olmaktan uzaklaşma görüntüsü vermeye başlaması elbette önemli olaylar ve bunların seçmenin dikkatini üzerlerine çekmediği söylenemez. Ancak kamuoyu yoklamalarında hala ‘kararsız’ olduğu görülen seçmen kitlesinin ittifak değiştirmesi için daha geçerli sebepleri olması gerektiğini düşünüyorum.
Çok-partili döneme geçildiğinde Demokrat Parti’nin, 1980 askeri müdahalesi sonrasında Anavatan Partisi’nin ve 2000’li yılların başında ülkemizde ekonomik bir kriz yaşanırken doğan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidarı ele geçirmesi süreçlerine bugünkü muhalefetin yakından bakmasında yarar var.
Hiçbiri kolayından gerçekleşmemişti.
Ben o süreçleri mercek altına aldığımda, hepsinin ortak unsurunun güven verici liderlik ve kulak verilmeyi sağlayan gerçekçi politik sloganlar olduğunu fark ediyorum.
DP’nin Bayar-Menderes ikilisinin başı çektiği lider kadrosu bir yandan laik kesime Celal Bayar’la sahip çıkarken, Adnan Menderes de muhafazakârlar için teminat olmuş, “Yeter, söz milletindir” sloganı ise bütün milleti umutlandırmıştı.
Üç partinin girebildiği 1950 seçiminde, bütün cazibesine rağmen, DP, oyların yüzde 55’ini alabilmişti. [CHP’nin oyları, her şeye rağmen, yüzde 40’ı bulabilmişti; CHP’nin 1957 seçiminde de oyu yüzde 41,5 oldu.]
ANAP Turgut Özal liderliğinde ‘orta direk’ kavramı eşliğinde bir dizi cazip sloganla askerlerin tercihi olan partileri geride bırakırken, üç partinin katıldığı seçim yarışında oyların yüzde 45’ini alabilmişti. [Diğer iki partinin oy toplamı yüzde 55’ti.]
Daha yakın bir tarihte (2002) yapıldığı için bileni çoktur; Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül liderliğinde ve her kesime hitap eden sloganlar eşliğinde seçime katılan Adalet ve Kalkınma Partisi, köhnemiş partiler yüzde 10 barajına takıldığı için, oyların sadece yüzde 34’ünü alabildiği halde iktidar olabilmişti.
O dönemlerin bugün de tekrarlanabileceğine dair sağlam emareler var mı?
Güvenilir bir liderlik?
Sağlam sloganlar?
İlk seçime tarih olarak 2023 biçildiği için henüz vakit çok gibi görünse de yine ekonomi uzmanları ile siyasi yorumcuların çoğunun öngördüğü, kamuoyu yoklamalarında da vatandaşların beklediğini belli ettikleri bir erken seçim durumunda, bu iki alanda arayış kendini belli edecektir.
Yalnızca eskiyi yererek, sorunları ön plana çıkararak seçim kazanılamıyor bizde. 1991’de bu yüzden sandıktan parçalı bir iktidar çıkabildi.
Başka ülkelerde de durum pek farklı değil.
ABD’de en kritik seçim, beyaz çoğunluğa sahip ülkede seçmeni bir siyahiye oy vermeye yöneltecek keskinlikte bir dönüşüm, Barack Obama’nın adaylığı sırasında yaşanmıştı. Obama derisinin rengi siyah olduğu için kazanmadı o seçimi, derisinin siyahlığına rağmen, liderliğinde ABD’nin değişeceği umudunu seçmenlere verebildiği için kazandı.
‘Umut’ (hope) ve ‘değişim’ (change) sloganları seçmen kararını etkilemede başarılı oldu.
Muhalefet, bizde, mevcut iktidarı hırpalayabiliyor ya da kendi mazisindeki yanlışlıkları üzerinden atma konusunda maharetli; ancak seçmene umut verebiliyor, var olan sıkıntıların üstesinden gelebileceğine, değişimi sağlayabileceğine insanları ikna edebiliyor mu?
Bu sorulara bugün olumlu cevap verebilmek zor.
AK Parti’nin kendisini MHP’ye yaklaştırmasıyla Cumhur İttifakı uyumlu bir cephe tablosu verebiliyor; Millet İttifakı ise yalnızca iktidar karşıtlığı ortak noktasında buluşan birbirine benzemez partiler cephesi görüntüsünde.
Liderliğe hala ihtiyacı var.
Umut verebilmeye ve dağ gibi olumsuz şartlara rağmen değişimi sağlayabileceğine de…
İktidarlar kolay el değiştirmez.
Özellikle de bizim ülkemizde.