Fehmi Koru*
Londra’ya ilk kez, Avrupa’da ’otostop’ turu yaparken, 20 yaşımda gittim. O seferden aklımda kalan fazla bir iz yok. Daha sonra bir yılı aşan bir süre orada yaşadığımda en çok dikkatimi çeken İngilizlerin hemen her vesileyle kuyruğa girme alışkanlıkları olmuştur.
İngilizler otobüs beklerken, sinemaya bilet alır veya seansın gelmesi için vakit doldururken derhal kuyruk oluştururlar.
Hiç gereği yokken bile.
Milli spor gibi bir şeydir İngilizler için kuyruğa girmek…
Müzeler önünde her zaman kuyruklar olur.
Lokantalarda bile.
Orada yaşarken oturduğum ev Arsenal futbol takımının o zamanki sahasına çok yakındı; maç cemaati bile düzenli kuyruklar oluşturarak stadyuma girer, çıkışta da disiplini elden bırakmazdı.
Kuyruğa girme takıntısı olan bir millettir İngilizler. ‘Kaynak yapmak’ iyi gözle bakılan bir eylem asla değildir. Ben de, bir iki tersi denemeden sonra, onların alışkanlığını benimsemek zorunda kalmıştım.
Yabancı dille uğraşırken, Macaristan’da doğmuş ve sonradan İngiltere’de yaşamaya başlamış George Mikes adlı yazarın (1912-1982) esprili kitaplarını keşfetmiştim. Aslında İngiliz tipinin özelliklerini dalgacı bir üslupla anlattığı ‘Nasıl Yabancı Olunur?’ (How to be An Alien) kitabında, Mikes, “Bir İngiliz yanında kimse bulunmadığında da hemen tek kişilik bir kuyruk oluşturur” der ki, yüzde yüz doğrudur.
Bu özelliklerinden haberdar olmayanlar da, on gün önce vefat eden Kraliçe 2. Elizabeth’in cenaze törenleri sırasında bu gerçeği fark etmişlerdir.
Gece yarısı cenazenin bulunduğu yere gidip önünden geçeceği ânı beklemek için çok uzun kuyruklar oluşturdu İngilizler. Kraliçe’nin elinden ödüller ve unvanlar almış bulunan futbol efsanesi David Beckham, tanınmamak için başına bir kasket geçirerek girdiği kuyrukta, tam 13 saat, cenaze önünde bir dakikalık duruş için, sıranın kendisine gelmesini beklemiş.
Gazeteler, bazı siyasiler ile saray erkanının kendilerine verilen özel davetiyelerle sırada beklemeksizin törenlere iştirak etmelerine ateş püskürüyorlar günlerdir.
Kraliçe iktidar partisinin başına yeni seçilmiş ve bu sebeple başbakanlığı üstlenen Liz Truss’ın, kurduğu hükümetin onayını almak üzere kendisini ziyaret etmesinden sadece 24 saat sonra öldü. Yeni başbakanla çektirdiği fotoğrafın gazetelerde yayımlandığı gün.
O yüzden biraz sürpriz gibi geldi ölümü insanlara.
Halbuki 96 yaşındaydı Kraliçe ve bir süredir hastalıklarla boğuştuğu biliniyordu.
Her an öleceği düşünülerek cenaze töreni saray tarafından hazırlanmış olmalı.
Anglo-Sakson basınının bizde olmayan bir özelliği var: Kamuoyunda isimleri bilinen kişilerden ölenlerle ilgili kapsamlı değerlendirme yazılarına sayfalarında yer veriyorlar. ‘Obituary’ deniliyor o tür yazılara.
Gazetelerde, görevi ileri yaştaki önemli şahsiyetlerle ilgili değerlendirme yazıları kaleme almak olan yazarlar bulunuyor; yazılar önceden yazılıyor, o kişi vefat ettiğinde gazeteler derhal arşivlerinden önceden yazılmış yazıyı çıkarıp yayımlıyorlar.
Bazen ‘obituary’ sayfasında yer alan vefat yazısını kaleme alan kişinin kendisi, yazısı yayımlandığında, ölmüş olabiliyor.
Değerlendirme yazılarının uzunluğu, ölen kişinin önemine, hayattayken yaptıkları ve arkasına bıraktığı maddi-manevi eserlerin kıymetine göre oluyor.
Bu alışkanlıkları benim her zaman hoşuma gitmiştir. Gazete yöneticisi olduğumda, bizde de vefat etmiş kişilerin ardından onu ve yaptıklarını okurlara hatırlatacak dengeli yazılar yayımlamayı hedef almış, ancak bir-iki denemeden sonra bundan vazgeçmek zorunda kalmıştım.
“Ölünün arkasından konuşulmaz” kalıp anlayışının hakim görüş olduğu bir toplumuz, ancak nedense bizim insanlarımız ölen birinin hayırla yad edilmesini kabulde zorlanıyorlar.
Saray Kraliçe’nin vefatını monarşinin geleceğini kuvvetlendirmek için bayağı kullandı.
Törenleri abarttılar da abarttılar.
Birleşik Krallık ve Britanya diye anılan ülkeye biz İngiltere diyoruz. Bir ada İngiltere ve ‘Birleşik Krallık’ içerisinde bağımsız parlamentosu olan bölgeler var. Ayrıca 14 farklı ülke de İngiltere’nin başındaki kral veya kraliçeyi kendi hükümdarı olarak kabul ediyor.
Ancak ülkede ve İngiliz Milletler Topluluğu içerisinde yer alan ülkelerde farklı görüşler de var.
Bizim Galler dediğimiz bölgeden bir sinema sanatçısı, Michael Sheen, yeni kral 3. Charles’ın, tahta geçtikten hemen sonra çıktığı seyahatleri sırasında kendi bölgelerine gelmesine tepki verdi. Kral’ın geldiği gün, her yıl Galler’de ‘Owain Glyndwr günü’ olarak kutlanırmış. [Charles orada konuşmasının bir bölümünü Galce yaptı.]
Owain Glyndr 1400’lü yıllarda Kral 4. Henry’e karşı 15 yıl boyunca bağımsızlık mücadelesi vermiş -isyan etmiş- biri.
“Monarşi dönemi geçti, cumhuriyet ilan edilsin” görüşünü yüksek sesle ifade eden İngilizler toplumun yarısını teşkil ediyor İngiltere’de. Avustralya ve Kanada’da, bazı Afrika ülkelerinde, “Kraliçe nasıl olur da bizim de hükümdarımız olur, İngiliz Milletler Topluluğu’ndan ayrılalım” akımı giderek güçleniyor.
Törenler yapılırken sesleri fazla çıkmadı, ancak medyada ve özellikle sosyal medyada Kraliçe’yi eleştiren, yeni kralı küçümseyen, monarşiye son verilmesini talep eden çıkışlara da tanık olundu.
Saray biraz da bu tür çıkışları etkisiz kılmak için Kraliçe’yi ve ölümü ardından düzenlenen törenleri kullandı.
Futbol maçları bir hafta ertelendi. Geçen hafta sonu yeniden başlayan ligde, her maça Kraliçe için yapılan törenle çıkıldı, müsabakaların 70. dakikasında borular çalındı, seyirciler Kraliçe’yi alkışlamak üzere ayağa kalktı, alkışlara bazı maçlarda oyuncular da katıldı.
Kraliçe 2. Elizabeth’in saltanatı 70 yıl sürdüğü için 70. dakikada yapıldı törenler…
İngilizler olayı abartınca dünya liderleri de anma töreninde bulunma kuyruğuna girdiler. Saray onları da hizaya sokmaya çalıştı. Özel uçakların Londra’daki merkezi havalimanına –Heathrow’a- inmesine izin verilmediği gibi, krallar, cumhurbaşkanları ve başbakanlar makam araçları yerine otobüslere doldurularak tören yerine götürüldüler.
Bu kuralları kabul etmeyenlere “Gelmeyebilirsiniz” denildi.
Çoğu devlet adamı New York’taki BM toplantısını değil, Londra’daki törenlerde görünmeyi yeğledi.
İngilizler onları da kuyruğa sokmayı başardı.
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.