Fehmi Koru*
Bugünler bana 2002 yılında yaşadıklarımızı hatırlatıyor.
Henüz MHP lideri Devlet Bahçeli tarihini de kendisi belirleyerek ‘‘Seçim erkene alınmalı’’ diye öne atılmadı, dolayısıyla bir yıl içerisinde seçim olacağına dair somut bir durum yok; ancak yine de ortalık daha önce öyle bir çıkış yaptığı günle bugün arasında benzerlik kurulmasına imkan veren işaretlerle dolu.
Girişi şu cümleyle de kurabilirdim: Havada değişim kokusu var.
Aynı koku 20 yıl önce de bu zamanlarda alınabiliyordu.
Türkiye burnu iyi koku alabilenler tarafından siyaseten öngörülebilecek bir ülke. Tek parti döneminin sonuna yaklaşıldığı 1945 yılında iyice belli olmuştu; şaibeli seçim (1946) akıbeti birkaç yıl geciktirdi, ama işte o kadar. Kaçınılmaz sonuç yine geldi (1950).
O dönemi siyasete yakın yaşayanlar değişim kokusunu alabiliyordu.
Askerlerce devrilen Demokrat Parti’nin siyasi alandaki yerini Adalet Partisi’nin alacağı (1961), askerlerin sevmediklerini belli ettikleri Turgut Özal’ın Anavatan Partisi’nin vatandaşın tercihi olacağı (1983) zamanında bütün belirtileriyle görülebiliyordu.
Yeni kurulan AK Parti’nin 28 Şubat sürecinin kararttığı siyasi ortama rağmen halkta oluşturduğu ‘‘Bunu deneyelim’’ beklentisini hiçbir şeyin dizginleyemediğini görenler 2002’de hiç de az değildi.
Bir önceki seçimde sandıktan birinci, ikinci, üçüncü sırada çıkmış üç parti 2002’de sandığa gömüldü. Bir patron partisi görüntüsündeki Genç Parti neredeyse barajın üstüne çıkabilecek oyu yakalamak üzereydi; bir yıl önce kurulmuş ve ilk fırsatta kapatılması ihtimali üzerine spekülasyonlar yapılan AK Parti ise sandıkta patlama gerçekleştirdi.
O zaman da havada değişim kokusu vardı.
Ankara’daki havayı koklayan pek çok gözlemci bugünün de benzer bir sonuca gebe olabileceğini fark ediyor.
Peşin fikirlerin yıkılmasıyla gerçekleşebilmişti 2002 tablosu. 28 Şubat’ın topluma zerk ettiği önyargılar toplum tarafından dikkate alınmadı. Hiçbir genel seçimde makus talihini yenememiş, sonrasında kısa süreli hükümet kurabildiği 1995 seçiminde ancak %21 oy alabilmiş bir partinin önemli isimlerini çekirdeğinde barındıran, genel başkanı siyasi yasaklı AK Parti, önyargıların odağındaydı.
Seçmen önyargılara aldırmadı.
Bugünün önyargıları iki parti üzerinde yoğunlaşıyor: CHP ile HDP’nin…
CHP tek parti geçmişinin hesabını vermeye zorlanıyor; HDP ise kapatılması mukadder bir parti görüntüsünde…
Yeni kurulmuş partiler de ‘‘Oy alamazlar’’ önyargısına muhatap.
AK Parti için var olan önyargılar 2002’de işe yaramamıştı; CHP, HDP, DEVA ve Gelecek partileri kendilerini hedef alan önyargıları bu dönemde geçersiz kılabilecekler mi?
Seçime gidilen ortamlarda iktidar partileri iddialı oluyorlar. Bugün de iktidarı oluşturan AK Parti ile MHP iddialarını sürdürüyorlar.
İddiaya rağmen iktidar partilerinin içinde yer alan deneyimli siyasetçiler içerisinden değişim havasını fark edenler çıkabiliyor.
İsmail Cem, Kemal Derviş, hatta Hüsamettin Özkan 2002’ye gidilirken DSP’nin sonunun yaklaştığını fark eden isimlerdi.
Mesut Yılmaz da MHP’li hükümetin ANAP’ın sonunu getirebileceğini görebiliyordu; ön almak için MHP’yi hükümetten götürecek formül arayışına girmesi bundandı.
Cem Uzan o havanın etkisiyle parti kurmuş, tek kişilik ordu görüntüsü belirgin bir kampanyayla seçime girmişti.
Son sözü ‘yüzde 10 barajı’ söyledi 2002’de; partilerin çoğu barajı aşamadı, Meclis’in dışında kaldı.
Bugünlerde havada yine değişim kokusu var.
Yüzde 10 barajını işlevsiz bırakan bir sistem değişikliğine gidildi, ittifaklar az oy alabilecek partilerin lehine işliyor.
İttifak içi baraj arayışı var iktidar cephesinde, ancak bunu sağlayacak muhtemel yeni düzenleme ilk seçimde uygulanamayacak.
HDP için açılmış kapatma davası her iki halde de bu partinin seçmeni gözünde fazla bir önem taşımıyor. Anayasa Mahkemesi zorlaştırılmış olmasına rağmen kapatma yönünde karar verirse seçime katılma hakkı bulunan o çizginin dokuzuncu partisi hazırda bekliyordur; açılan davaya rağmen partinin kapatılmaması ise HDP’nin oy şansını artırır.
20 yıl önce havayı değişimden yana etkileyen en önemli gelişme ekonomik kriz olmuştu. Bugün de ekonomi kişisel krizlere yol açacak kadar bozuldu. Bazı gözlemciler piyasayı canlandırmak üzere kredi kanallarının açılacağı, düşük faizli kredilerin getireceği coşkunun seçmenin tercihini etkileyebileceği yorumunu yapıyorlar. Doğrudur, iktidarın bunu düşündüğü belli. Ancak, kredi almak isteyecek çıksa da, alınacak kredilerin borç kapatmaktan başka bir işe yaramayacağı da ortada.
İktidar cephesinden dışarıya kadar vuran dalgalanmalar değişim havasının orada da güçlü biçimde hissedildiğinin işaretleri.
MHP lideri Devlet Bahçeli henüz erken seçim sinyali vermedi. O sinyal, AK Parti’nin ilk seçime MHP yanında olmaksızın gitmek isteyebileceğini fark ettiğinde gelecektir.
Galiba o noktaya varmaya az kaldı.
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden alınmıştır.