Fehmi Koru*
İktidar çevresinde yer alanlar, AK Parti ve MHP’den etkili ve yetkili isimler, ısrarla seçimlerin 2023 yılı Haziran ayında yapılacağını söylüyor. Seçim tarihini erkene almak için iktidar çevresinin Meclis’teki oyları da gerektiğine göre, bir erken veya baskın seçim ihtimali bütünüyle yok denilemese bile, o ihtimal ihmal edilebilecek kadar az demektir.
Öyleyse sandığın ortaya konulmasına henüz 1,5 yıl olduğu halde yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde kim/ler/in aday olacağını şimdiden neden konuşup tartışıyoruz?
Aynı soruyu bu konu üzerinde neden durduğumu daha iyi anlatabilmek için şöyle de sorabilirim: Cumhurbaşkanlığı neden önemli?
Soruya verilecek cevap belli: Üç yıl önce gerçekleşen anayasa referandumunda ülkenin yönetim sistemi değiştirildi; yeni ‘Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ ile ülke yönetimi neredeyse bütünüyle cumhurbaşkanı seçilecek kişiye bırakıldı.
Başka ülkelerde de adı ‘başkanlık sistemi’ olan yönetim tarzı var, ancak o ülkelerdeki başkanların yetkileriyle bizim değiştirilen anayasamızda cumhurbaşkanına verilen yetkiler arasında büyük farklar bulunuyor.
“Halk oyuyla seçilen bir kral gibi bizde cumhurbaşkanı” diyeceğim ama günümüzde krallar bile sınırlı yetkilere sahipler; devletin günlük işleyişini siyasilere bırakıyorlar.
‘Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ Avrupa’nın krallar veya kraliçelere sahip ‘anayasal monarşi’ diye adlandırılan ülkelerinde monarşiye tanınan hak ve yetkilerin çok ötesinde bir görev yükünü seçilmiş cumhurbaşkanına tanıyor.
Üstelik, bizde cumhurbaşkanı, bir partiye genel başkanlık da yapabiliyor.
İlk yapılacak seçimde kullanacağımız oylarla belirleyeceğimiz cumhurbaşkanı da, seçildiği gün, demokrasilerde benzeri pek bulunmayan olağanüstü bir siyasi güce sahip olacak.
Dolayısıyla da cumhurbaşkanının kim olacağı önemli olduğu için adaylar üzerinde şimdiden fikir yürütülüyor.
İktidar cephesinin -AK Parti ile MHP’nin- adayı belli: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan… Kendisi de ister ve aslında iki kezden fazla seçilmesi için önünde anayasal engel olduğu halde bunu aşacak bir formül bulunabilirse, Tayyip Erdoğan’ın yeniden seçilebilmek için yarışa katılması beklenebilir.
Onun yeniden seçilmesi durumunda ülkenin nasıl yönetileceğini şu son üç yıl boyunca sınayıp deneyerek öğrenmiş bulunuyoruz.
Henüz meçhul olan Millet İttifakı’nın kimi aday göstereceği…
Aslına bakılırsa Millet İttifakı’nı oluşturan partiler ve aynı ittifak içerisinde yer alması muhtemel diğerleri, sistemi değiştirip -bu defa aksayan tarafları elden geçirilmiş, kuvvetler ayrılığı ilkesinin takviye edildiği, yargıç teminatına sahip, yönetimde şeffaflığı benimsemiş, dengeli ve denetlenebilir hale getirilmiş- parlamenter sisteme yeniden dönmeye kendilerini bağladıkları için, aday gösterilecek kişi fazla önemli görülmemeli.
Fakat yine de önemseniyor.
Bunun sebebi de açık: Ya seçilen aday cumhurbaşkanı olduğunda anayasanın kendisine tanıdığı yetkileri paylaşmaya yanaşmaz, ülkeyi ‘tek elden’ yönetmeye kalkar ve kendisini aday gösterenlerin sistem değişikliği vaatlerine kulaklarını tıkarsa?
“Olmaz, olamaz” diyeceklere benim cevabım şu: Emin misiniz?
Konunun seçime 1,5 yıl varken tartışma gündemine girmesinin konuşulmayan sebeplerinden birinin de bu olduğunu düşünmek için sebep çok.
[Meclis’te milletvekili oylarıyla seçilen, yetkilerini siyasilerle paylaşmak zorundaki eski dönemlerin cumhurbaşkanı bile, anayasanın tanıdığı sınırlı yetkilerini sistemi tıkamak yönünde kullanabiliyordu. Sistem, cumhurbaşkanını var olan rejimi sürdürmenin garantörü olarak tanımladığı için, kimin o makama seçileceği de en az şimdiki kadar önemliydi. O sebeple bütün cumhurbaşkanı seçimlerinde bizde sorunlar yaşanmıştır. Cumhurbaşkanlarımızın yarısının asker kökenli oluşu bundandır.]
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, yakınında yer alanların tam fark edemediklerini düşünmek için geçerli sayılabilecek sebepler bulunan bu konuda hayli kafa yormuşa beniyor.
Bunu daha tartışmaların en başında isim üzerinde durmak yerine ‘nasıl biri olmalı?’ sorusuna cevap teşkil edecek bir profil belirlemeyi tercih etmesinden anlıyorum.
Profili şöyle çizmişti Kılıçdaroğlu:
“Millet İttifakı’nın adayı, nefsini terbiye etmiş biri olmak zorunda. Başkanlığın verdiği muazzam yetkilerle yozlaşmayacak, gücünü hızlıca Meclis’e ve Başbakan’a teslim edecek bilgelikte biri olmalı. Ülkeyi cumhurbaşkanı değil, başbakan yönetecek. Bu tarihi adıma ancak nefsine hâkim olabilen ve kendinden önce ülkesini düşünen bir cumhurbaşkanı vesile olabilir.”
Gerçekten de Millet İttifakı bu tanıma uyan birini belirleyerek seçime girmeli. Eğer halk da bugünkünden farklı bir yönetim anlayışından yana tavır alır ve oylarını muhalefetin belirleyeceği adaydan yana kullanırsa, yepyeni bir dönem seçimin ertesi gününden itibaren başlayabilir.
Öyle olacağı da, adayın kişiliğine bakılıp güven duyulmasıyla, seçimden önce kendini herkese belli etmeli.
Bazen kendim de “Yahu, bu konuyu konuşmak için biraz erken değil mi?” kuşkusu taşısam bile, konunun bu yönü bunun zorunlu olduğunu düşündürtüyor.
Kendilerini o makama layık gören ve aday olmayı düşünenlerin de, daha şimdiden önceden açıklanmış profile uygun davranmalarını bekleyebiliriz.
Yalnızca tavır ve davranışlarıyla değil, kamuoyuyla paylaştıkları veya paylaşacakları görüşleriyle de…
Türkiye’nin şu sırada karşı karşıya kaldığı hemen her alandaki ciddi sorunların üstesinden gelebileceği mesajı -eğer buna hazırsak- ilk seçimde verilecektir.