Fehmi Koru*
İktidar cephesinin İstanbul belediye başkanlığı için yapılacak tekrar seçimi kazanmada güvendiği dağlara sanki kar yağıyor.
Haftalar öncesinden başlayarak bayağı hazırlanıldığı belli olan ‘televizyonda adaylar münazarası’ beklendiği gibi geçmedi. Rakip de fazla bir varlık gösteremedi, fakat cephe adayı da daha önce kendisine oy vermemişleri bu defa yanına çekebileceği görüntüsü veremedi.
İki ay önceki ilk seçimde İstanbul için benimsenen ve en belirgini ‘beka sorunu’vurgusu olan kampanya ana başlıklarından bu defa vazgeçilmişti; ancak onların yerine konulan propaganda unsurları da fazla işe yaramışa benzemiyor.
Önceki seçim afişlerinde adayın hemen yanıbaşında portresine yer verilen ve son bir haftayı İstanbul ilçelerinde mitinglere ayıran Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da bu defa kendini geri plana çekme ihtiyacı duydu; ancak onun tablodaki eksikliği de iktidar cephesinin aleyhine çalışıyor gibi…
Seçime beş gün kala sonuç hakkında iddialı konuşmak zor; ancak televizyon ekranlarından da tanınan bir yüz olan KONDA araştırma kurumunun başkanı Bekir Ağırdır’ın Medyascope yayınında Ruşen Çakır’a saha çalışmasına dayalı aktardıklarından, rakipler arası yarışın çeşitli mülahazalarla iktidar cephesi adayı aleyhine geliştiği anlaşılıyor.
Ona göre, yarışa rakamsal olarak eşit şartlarda girmiş görünseler de, aradaki fark şimdilerde bayağı açılmış durumda. [İki adaydan herbiri 31 Mart’ta 4 milyon 150 bin civarında oy almıştı, ikisinin arasındaki oy farkı yalnızca 13 bin civarındaydı.]
“AK Parti dediğimiz mekanizma felç oldu” tespitinde bulunuyor Ağırdır. AK Parti örgütünün eskisi gibi çalışmadığını, güç kaynağı bilinen yerel yönetimlerin de partiye eskisi kadar destek vermediğini söylüyor.
En iyisi o mülakattan şu bölümü sunayım:
“AK Parti dediğimiz örgüt, AK Parti’den önce, 12 Eylül’den sonraki büyük göç hareketi ile kentlerin, metropollerin cami cemaati etrafında dayanışma temelli başlamış, ama sonra giderek siyasîleşmiş bir başka yapılanmaydı. O yapı sayesinde, AK Parti gündelik hayatın bütün sorunlarından haberdar oluyordu ve o sorunlara değen bir cevap üretiyordu. Şimdi bu örgütün yerinde, tamamen çıkar amaçlı olduğu var sayılan veya ‘Reis’e biat etsin’ diye beklenen disipliner bir örgüt var. Gönülden, kapı kapı dolaşan kadınlar yok örneğin.”
Daha önce AK Parti’nin öndegelen bazı isimlerinin muhalif söylemli çıkışlarda ve yeni yapı arayışlarında daha cesur davranmaları ile son anayasa değişikliği sonrası geçilen ‘başkanlık sistemi’nin parti ve hükümetin beslenme damarlarını tıkamasının vatandaş tercihini etkilediğini de seslendiriyor KONDA başkanı.
Onun bu açıklıkta konuşması bile siyasi hayatımıza yeni bir dilin girmekte olduğunun bir belirtisi sayılabilir.
Cesaretin arttığının belirtisi…
Sandığın araştırmaların öngördüğü sonucu vermesi ve ülkenin en kalabalık kentinin muhalif bir yönetime geçmesi durumunda cesaretin daha da artması beklenebilir.
Bugün karşımızdaki tablo şu: Vaktin daralması yüzünden seçimin yapılmaması ihtimalinin gündemden çıktığını varsayabiliriz. Sandığa yansıyacak oylar arasında farkın açılması ise, seçim sonrasında sonuca itiraz yapılabilmesini zora düşürecektir. [Muhalefetin sandığa hakim olmak için her türlü tedbiri aldığı biliniyor.]
Esasen son günlerde partisinin il başkanları önünde yaptığı konuşmada belediye meclisleri ile ilçe belediyelerinde ağırlığın kendilerinde olduğuna vurgu yapması, AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da benzer bir değerlendirme yaptığının dışa vurumu.
O değerlendirmenin bir sonucu olarak, kendisine İstanbul belediye başkanlığını kazandıran süreçte desteğini gördüğü eski yol arkadaşlarıyla buluştu Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hem o buluşmayla hem de AK Parti’nin itibar ettiği kalemler eliyle “Ben değişmedim” mesajını verme ihtiyacı duydu.
İktidar cephesinin ikinci ortağı MHP’nin lideri seçimden önceki son haftayı “Mitilini İstanbul’a atarak” değerlendireceğini söylemişti; hafta sonu mehter marşları eşliğinde sözünü tutmak üzere İstanbul’a geldi de. Ancak İstanbul’daki ikameti tek bir günle sınırlı kaldı. [İktidar cephesi adayına 31 Mart’taki ilk rauntta MHP tabanından ciddi bir oy gelmiş olmalı; oysa 23 Haziran’daki ikinci raunt öncesinde benimsenen kampanyadaki söylem değişikliğinin MHP’li seçmeni soğutan bir etkisi olduğunu düşünmek için yeterince sebep bulunuyor.]
Galiba bu aşamadan sonra iktidar cephesinin en büyük dayanağı ve umut kaynağı medyası olacak.
Medya gücünün bir seçimde ne denli etkili olduğu da Pazar günü sandığa yansıyacak sonuçla ölçülecek. [AK Parti kuruluşundan hemen sonra girdiği kendisine iktidarı getiren ilk seçimde medyanın yüzde 90’ını karşısında bulmuştu ve seçimi onlara rağmen kazanmıştı; şimdi medyada tam tersi bir durum var. Yüzde 90 oranında medya desteğine sahip iktidar cephesi.]
İktidara her zaman destek çıkmayı görev bilen medya unsurlarının şu sıralarda canla başla bu görevlerini yerine getirdikleri fark ediliyor. Eğer seçimden iktidar cephesinin adayı önde çıkıp ipi göğüslerse, bunda en büyük pay onların olacak.
Eskiler “Yiğidi öldür, ama hakkını yeme” derlerdi, ben de bu görevi erkenden yerine getiriyorum.
*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.