Fehmi Koru*
Akıl alır gibi değil: Kamyon kutlamadan dönmekte olan kalabalığın arasına dalıyor ve karşısına çıkan herkesi tekerlekleri altına alıp eziyor….
Dingili kırılmış, freni patlamış bir kamyon mu?
Hayır, çünkü bu kanlı ortamı yaşatan kamyonun şoförü, olayın meydana geldiği meydanın sonunda, bu defa elinde silâhıyla beliriyor ve sağa-sola kaçışan kalabalığı kurşun yağmuruna tutuyor.
Fransa’nın Nice kentinde dün gece (yaklaşık 22.30’da) yaşanıyor bu terör eylemi. Fransızlar’ın her yıl‘milli gün’ olarak kutladıkları, Fransız İhtilâli’nin en önemli olayı sayılan, o dönem cezaevi olarak kullanılan Bastille’e doğru kadınların yürüdükleri günün yıldönümünde…
O gün, Fransa, her yıl aksatmadan düzenledikleri Türkiye’deki ‘Milli Gün’ davetlerini iptal etmiş, Ankara’daki büyükelçilik ve İstanbul’daki başkonsolosluk binalarını da bir günlüğüne kapatmışlardı.
Teröre karşı bir tedbir olarak…
Ancak terör Fransızlar’ın beklediği yerde, Türkiye’de, vurmadı; Fransa’da vurdu ve kan döktü. Ölü sayısının 80 kadar olduğu açıklandı; yaralı sayısı ise daha çok…
İlk haberler, altına aldığı insanları ezip geçen kamyonu kullanan ve etrafa silâhıyla da dehşet saçan kişinin, Nice’de yaşayan Tunus kökenli bir Fransız vatandaşı olduğu yönünde…
Yani Müslüman…
İstihbaratçılar, eylem sonrası sosyal medyaya yansıyan tepkilerinden, IŞİD çevrelerinin eylemden mutlu olduğu işareti aldıklarını söylüyorlar. Gece boyu kaynaklarıyla temas kuran ABD istihbarat birimleri Fransa’daki kanlı eyleme ‘IŞİD işi’ damgasını vurmakta tereddüt etmedi.
Kim onların söylemlerine ve teşhislerine meydan okuyabilir?
Tek bir insan bu denli kanlı ve ölümcül bir eylemi gerçekleştirebiliyor.
Olayın ‘terör’ kavramını değiştirmeyi zorlayan yönleri var.
Her ne kadar ‘IŞİD işi’ damgası vurulsa da, bunun IŞİD’in ‘devlet’ ilân ettiği bir coğrafyada gerçekleşmemiş olması, Batı ülkelerinden birinde ve o ülkenin vatandaşı bir kişi tarafından bu kadar insanın ölümüne yol açacak biçimde yapılabilmesi, teröre daha önce konulmuş teşhisleri ve tedbir reçetelerini yenileme ihtiyacını duyuruyor.
Brüksel’de ve İstanbul’da havalimanlarına, Ankara ve Paris’te insanların toplu bulundukları hedeflere saldırmıştı IŞİD veya onunla irtibatlı olduğu düşünülen eylemciler…
Şimdiye kadar global çapta alınan tedbirler hep o tür terör eylemlerini önlemeye yönelik…
Oysa ABD’de San Bernardino ve Orlando’da görülen cinsten, bulundukları yerlerde aşırılaşmış ve bir örgütle irtibat kurmadan bireysel kararlarıyla teröriste dönüşmüş kişi/ler tarafından düzenlenmiş eylemlerin Avrupa’ya taşınmışı, Nice’te dün akşam başını gösteren terör eylemi.
Farklı ülkelerde meydana gelse bile, bireysel eylemlerin ortak noktası, geniş çaplı fişlemeler yapılan ülkelerde, polis tarafından ‘tehlikeli’ olarak görülmemiş sıradan insanlar tarafından gerçekleştirilmiş olmaları.
Bu ortak nokta yüzünden, dünyanın neresinde yaşıyor olursa olsunlar, Müslümanlar, ‘potansiyel tehdit’sayılıyor. ‘Terör’ kavramı kapsamı içerisine girecek türden bir eylemi akıllarının köşesinden geçirmiş olmasalar bile…
Gece boyunca yapılan yorumlarda en fazla işitilen cümle “Bu bir savaştır” oldu.
Bu yorumu yapanlar, ağızlarında geveleyerek de olsa, savaşanın ve dolayısıyla kendisine karşı savaşılması gerekenin ‘İslâm’ olduğunu söylemeye başladılar.
Avrupa İslâmileşmiş de bunlar ondan oluyormuş…
Kampanyaya dönüşme istidadı taşıyan bu yorumlar, fehmikoru.com sitesinin açılış makalesi olan ve değişik kalemler tarafından da tartışmaya değer bulunan İslâm Dünyası’nın önündeki en ciddi sorunu‘dinden çıkma’ (ilhad) olarak belirleyen yazımın tezini doğrulayacak boyutlarda.
Yorumcu Amerikalı ise, ABD Başkanı Barack Obama’nın ve şimdi kendilerinden oy talep eden Hillary Clinton’ın bir türlü ‘İslâmi terör’ terimini kullanmaya yanaşmamalarını en ağır ifadelerle eleştirmekten geri durmuyor…
Çoğu, kasımda yapılacak seçimde Hillary Clinton’un rakibi olan Donald Trump’ın bu konudaki tezlerinin eylemlerle doğrulandığı görüşünü dile getiriyor…
Amerikan Fox-TV, Nice’teki terör eylemini, seçmenlerin zihnini Trump lehine propaganda için vesile haline dönüştürdü.
Çoğunuzun aklınızdan “Bu işin içinde bir iş olmasın?” sorusunun geçtiğini biliyorum. Olabilir tabii; devletlerin istihbarat örgütlerinin zihinlerle oynama ve telkin yoluyla yönlendirme konuları üzerinde çalıştıkları biliniyor. Bugünün dünyasında, zihni zaten karmaşık birini teröre doğru yönlendirmek ve eyleme itmek fazla zor olmasa gerek.
Gelin de, bu kuşkunuzu, günümüz ortasında dünya kamuoyuyla paylaşın bakalım; bırakın size hak vermeyi, sizi dinlemeye hazır tek kişi bulabileceğinizi sanmıyorum.
El-Kaide ve IŞİD gibi örgütlerin varlığı, kameralar önünde yaptıkları açıklamalar, kafa kesme ritüelleri, Ankara ve İstanbul’u bile hedef seçtikleri eylemleri…
Bütün bunlar “Bu işin içinde başka bir iş var” tezini dinlenilmez kılıyor.
Ülkemiz, ABD’de, Fransa’da, Belçika’da baş gösteren terör eylemleri türünden ‘tehdide’ kendisi muhatap olsa bile, İslâm Dünyası’nın bir parçası olarak görüldüğü için, “Bu bir savaştır” diyenlerin gözünde‘mağdurlar’ safında sayılmıyor.
Dün, Batı medyası, son eylemleri mercek altına alırken, Ankara ve İstanbul’daki kanlı eylemleri anmadı bile.
Türkiye, “Bu bir savaştır; İslâm’ın bize karşı açtığı bir savaş” tezini devreye sokanlar açısından, ‘terör tehdidine muhatap’ olarak değil, kendisi bir ‘tehdit kaynağı’ olarak görülüyor.
Üzerinde düşünmemiz gereken bir durum bu.
Herhalde ben üzerinde dururum.
ΩΩΩΩ
Bir ek (11.20’de yapıldı):
Geçen gün, çevresinde birkaç cami bulunan bir otelin sahibiyle görüşürken, “Ne zaman ezan okunsa, ‘Allahu ekber’ dendiğini duyan yabancı ailelerin çocukları, hemen annelerine sarılıyorlar” tespitini dinlemiştim.
“Allahu ekber”, Batı’da kelle koparılan infaz olayları sırasında işitilen ve korkulması gereken bir nida.
Bilgisayarımın başına oturmadan önce bu ayrıntı aklımdaydı, yazarken unutuvermişim.
Oysa, Fransa/Nice’te eylem yapan terörist, kamyon saldırısı sırasında insanları ezer ve üzerlerine ateş ederken yine “Allahu Ekber” nidasını kullanmış…
Ne kadar hazin.