Fehmi Koru: Trump Amerikası meydan okuyor; daha kanlı ve daha insafsız bir dünyaya doğru...

Fehmi Koru: Trump Amerikası meydan okuyor; daha kanlı ve daha insafsız bir dünyaya doğru...

Fehmi Koru*

“Telefonla birilerine sertçe çıkıştığımı işittiğinizde.. önemsemeyin; sert olmamız gerekiyor… Dünyadaki her millet resmen bizden yararlanıyor; bundan sonra bu değişecek. Dünyanın sorunları var, fakat biz onların üstesinden geleceğiz, tamam mı? Ben bunun için varım, işleri yoluna koymak için…”

Bu sözleri ABD Başkanı Donald Trump dün ulusal dua kahvaltısında sarf etti.

Meksika’ya asker.. Avustralya’ya hoş olmayan sözler…

Kendisini tebrik etmek için arayan dost ülkelerin devlet adamlarıyla sert konuşuyor Trump.

Önce Meksika Cumhurbaşkanı Peña Nieto ile görüşmesinde, komşusunu, ülkeleri arasına duvar çekme konusunda kararlılığını anlamaya davet etti; şu sözlerle: “Meksika’ya da Meksikalılara da ihtiyacım yok; istesen de istemesen de duvarı inşa edeceğiz ve faturasını da sen ödeyeceksin…”

Yetmemiş, uyuşturucu kaçakçılığı konusunda Meksika’nın aldığı tedbirlerin yetersiz kaldığını Peña Nieto’ya söyledikten sonra bir tehdit eklemiş: “Eğer bunu beceremeyecekseniz, o işi yapabilecek askeri bir birlik gönderirim…”

Ne diyeceksiniz bu işe?

Hadi, Meksika’yla ‘duvar’ gibi bir sorunu var Trump Amerikası’nın, peki ya ülkesinin ezeli dostu Avustralya ile ve başbakanı Malcolm Turnbull ile konuşurken ağzını bozmasına ne diyeceğiz?

Turnbull da tebrik için ABD başkanını arayanlardan… Konuşmalarının bir yerinde, Başbakan Turnbull, Trump-öncesi yönetimin, ülkesinde geçici olarak bulunan mültecilerden 1200 kadarını almaya söz verdiğini hatırlatacak olmuş…

Harlamış Trump, “Aptalca bir anlaşma” diyerek; sonra da telefonu Avustralya başbakanının suratına kapatıvermiş…

Bunlar ABD’nin dost kalmasını arzu edeceği ülkeler; biri komşusu, diğeri de en yakın müttefiklerinden…

Ya düşmanlar?

Ülkeler genellikle savaş halinde değillerse.. beğenmedikleri ülkelere bile ‘düşman’ gözüyle bakmazlar; baksalar bile bunu ifade etmekten kaçınırlar. Ne olur ne olmaz; bugünün düşmanı yarın dost haline gelebilir.

Diplomasi bu iş için var çünkü.

Ancak.. Trump döneminde bu nezaket de ortadan kalkıverdi.

Obama İran’ı kazanmaya çalışırken.. Trump…

ABD ile İran arasında kısaca ‘nükleer anlaşma’ diye adlandırılan bir uzlaşma var. Obama döneminin ‘düşmanı dosta çevirme’ manevralarının en önemlilerinden biriydi bu anlaşma. Bir yönüyle dünya kamuoyunun (en önemlisi İsrail’in) “İran nükleer silâhlara sahip olacak” endişesini ortadan kaldırıyor.. diğer yönüyle de İran’ın yıllarca maruz kaldığı yaptırımları yumuşatıyor ve zaman içerisinde kaldırmayı taahhüt ediyordu.

Trump’la o anlaşma çöpe atılacak gibi…

Dahası, yeni başkanın Twitter saldırılarından İran da nasibini aldı. “ABD’nin onlarla yaptığı kötü anlaşma” ve “İran ayakta duramaz hale gelmek ve diz çökmek üzereyken ABD geldi ve ona İran-anlaşması şeklinde bir hayat iksiri sundu: 150 milyar dolarlık…” twitleriyle, İran, Trump’ın gözünde, Amerika’nın düşmanı durumuna geliverdi.

Sebep?

Geçen Pazar günü bir balistik füze denemesi yapması İran’ın…

Anlaşmada denemeyi engelleyecek bir madde yok; balistik füzeyle nükleer silâh üretme çabasının bir ilişkisi bulunmuyor çünkü…

O denemeden sonra.. önce yeni başkanın ulusal güvenlik danışmanı Michael Flynn, sonra bizzat Trump, “İran’ı uyarı düzenine geçtik” açıklamasını yaptı.

Ne demek bu? Bilinmiyor.

Bilinen, Trump Amerikası’nın, eline geçen ilk fırsatta, İran’a saldırmasının güçlü bir ihtimal olduğu…

Korkmamız gereken nokta şu: Trump ve etrafı seçim öncesi belirledikleri ‘dünyaya bakışlarını’, diplomasi dilini bir kenara bırakıp açıkça hayata geçirme yoluna girecekleri izlenimi veriyorlar. Sözlü olarak… Etraftan “Havlama yetmez, ısırmalısın, ısırmazsan bir süre sonra önemsenmezsin” diyenler çıkıyor…

Durduk yere bölgesel –hatta global– bir savaş –hatta savaşlar– çıkması için zemin oluşuyor.

Irak’ın petrolünde gözü var Trump’ın

Trump, Irak’tan söz açtığında, “IŞİD’ten kurtarılan ve kurtarılacak bölgelerinde bulunan petrole el konulması” konusunu mutlaka açıyor ve bunun ‘hırsızlık’ değil, ‘geri ödeme’ sayılması gerektiğini söylüyor.

Şu ifadelere bir bakın:

“Biz (Irak’a) girdik.. Biz 3 trilyon dolar harcadık.. Binlerce insanımızı bu arada kaybettik.. ve sonra.. elimize hiçbir şey geçmedi. Oysa zafer kazanan ganimeti de alır değil miydi?”

Ne oluyor gerçekten?

Henüz daha iki haftası dolmamış bir yeni yönetim var ABD’de; başında iddialı bir başkan…

Başkanın kendi konumundaki muhataplarına zerre kadar saygısı yok; birinin ülkesine asker gönderme tehdidini savuruyor.. diğerinin yüzüne telefon kapatıyor.. ardından da, “Birilerine telefonda sert konuştuğumu işittiğinizde önemsemeyin; sert olmamız gerekiyor…” sözleriyle yaptığını tüm dünyaya ilân da ediyor…

Bir ülkeye (İran) ‘düşman’ gözüyle baktığını belli ediyor ve uyardığını bildirerek tehdti ederken, bir diğer ülkenin (Irak’ın) milli servetini yağmalamaktan söz ediyor.

Sonra da ‘terörle mücadele’ edeceği iddiasında.

Oysa, bu üslup ve tavır, teröre yeni gerekçeler sunmuş olmaz mı? Bütün dünyayı terörün hedefi haline getirmez mi?

Yoksa amaç bu mu?

* Bu yazı FehmiKoru.com'dan alınmıştır