Fehmi Koru: Trump gizli dosyaları açarsa, bizdeki suikastlar da aydınlanabilir

Fehmi Koru: Trump gizli dosyaları açarsa, bizdeki suikastlar da aydınlanabilir

* Fehmi Koru

“Darısı başımıza” diyerek yazıya başlayayım.

ABD Başkanı Donald Trump, siyaseten sıkıştığını hisssettiği için, seleflerinden suikasta kurban gitmiş John F. Kennedy ile ilgili ‘gizli’ tutulan bütün belgelerin açılması için talimat vereceğini açıkladı.

Trump açıklamasına “Hâlâ gelmesini beklediğim bazı bilgilerle irtibatlı olarak” şartını koyduğu için ihtiyatla karşıladığım bir ‘müjde’ bu.

Her ülkenin uzak komşusu olan ABD’de gizli dosyaların açılması bizler için neden ‘müjde’sayılıyor?

Bu yazıda onu açıklayacağım.

Her ülkede ‘gizli devlet’ oluşturdu ABD, ya kendisinde?

Amerika, İkinci Dünya Savaşı sırasında ilk kez uluslararası istihbarata ve deniz aşırı operasyonlara merak sardı. Savaş sırasında oluşturulan ‘Office of Strategic Services’ (OSS), sonrasında kendisinden ‘Amerikan istihbaratının babası’ diye de söz edilen William J. Donovan tarafından ‘Central Intelligence Agency’ (CIA) haline dönüştürüldü.

Savaş sonrası oluşturulan uluslararası kurumlardan biri olan NATO da ABD öncülüğünde kuruldu. CIA, biraz da İngiliz kuzenleriyle paslaşarak, NATO ülkeleri ile önemli başka Avrupa ülkelerinde (Avusturya, Finlandiya, İsveç ve İsviçre’de), gerektiğinde harekete geçerek ülke yönetimine el koymaya kalkışabilecek güçte birer ‘gizli ordu’ (Gladio) ve bir tür ‘derin devlet’ mekanizması örgütledi.

Örgütün var olduğu pek çok ülkede örtülü operasyonlar düzenlediği biliniyor.

Bizde de siyasi suikastlarda, toplumsal olaylarda ve darbelerde “Türk Gladio’su” denilebilecek örgütün parmak izlerine rastlanabiliyor.

Peki, başka ülkelerde ‘örtülü operasyonlar’ yapan bir örgüt var da, kurucu ülke ABD’de benzer bir örgüt ve örtülü operasyonları yok mu?

Sanıyorum, Trump, başına gelenlere bakarak, şu günlerde bu soruyu kendisine soruyor.

Cevabının “Var” olduğu son açıklamasından belli.

‘Kennedy suikastı’, daha ilk günden bazılarının dikkat çektiği üzere, “Amerikan derin devleti” de diyebileceğimiz yapının bir operasyonu olabilir.

John F. Kennedy, eşi de yanında olduğu halde, açık bir otomobilde halkı selamlarken, resmi söyleme göre, Rusya irtibatlı Lee Harvey Oswald tarafından açılan ateş sonucu hayatını kaybetti (22 Kasım 1963).

Suikastı araştırmak üzere Senato tarafından bir yüksek yargıca kurdurulan komisyon —Warren Commission— 888 sayfalık raporunda, “Suikast tek başına hareket eden, askeri eğitim aldıktan sonra Rusya’ya göç etmiş ve orada bir Rus kadınla evlenmiş olan Oswald tarafından işlendi” sonucuna varmıştı.

Warren Raporu tatmin edici bulunmadı.

ABD başkanının ABD resmi kurumları tarafından öldürülmüş olabileceği hep konuşuldu.

Yönetmen Oliver Stone, katıldığı yılın hemen bütün Oscar ödüllerine aday gösterilen ve iki ödüle layık görülen filmi ‘JFK’de, Kennedy ölünce anayasa gereği başkanlık koltuğuna oturan yardımcısı Lyndon Johnson’un da suikastta parmağı olabileceğini perdeye yansıttı.

Romanın İngilizcesi.. Ve Türkçe çevirisi..

En ilginç ve bana daha makul gelen tez ise, Amerikalı Don DeLillo’nun Türkçeye de aynı adla çevrilen romanı ‘Libra’da işlediğidir: Küba üzerinden Sovyetler Birliği ile hesaplaşmaya zorlamak için yumuşak davranan Kennedy’i korkutmak amacıyla ve başarısızlığa uğrayacak biçimde planlanmış bir eylem…

“Sağ kalması ve eylemi planlayanların istediği istikamette davranması bekleniyordu” tezini işler romanında DeLillo…

Bir başka Amerikalı yazar, James Ellroy, DeLillo’nun tezinden esinlenerek kendi romanını (‘Amerikan Tabloid’) yazmıştır.

Türkiye’de neler olmuştu, hatırlayalım

Bizde de 1990’lara damgasını vurmuş iki suikastın —Bahriye Üçok ile Ahmet Taner Kışlalı’ya ve muhtemelen Uğur Mumcu‘ya da düzenlenen suikastların– ölümle sonuçlanmayacağı düşünülerek sahneye konulduğu kanaatini taşıyorum.

Evet, böylece yazıya “Darısı başımıza” diye başlamaya beni zorlayan noktaya geldik.

Aksoy’dan Kışlalı’ya kadar suikastlar..

Türkiye 1990 yılının ilk ayının son gününde Prof. Muammer Aksoy’la başlayıp 19 Ocak 2007’de Hrant Dink’e düzenlenenle zirveye tırmanan bir dizi suikastla ve en kanlısı Madımak Oteli’nde 33 aydının can vermesine (2 Temmuz 1993) yol açan toplumsal hareketlerle sarsıldı.

Siyasi tarihimizin kara noktaları olan gerçekleşmiş veya planlanma safhasında kalmış darbeleri de bu listeye ekleyebiliriz.

Bunların ne kadarı ‘yerli Gladio’ tarafından sahneye konuldu, bilemiyoruz.

Kütüphanemde onları aydınlatmak amacıyla kurulmuş Meclis komisyonlarının ve Susurlukdöneminde görevlendirilmiş kişilerin konuya ilişkin raporları yan yana yer alıyor.

Çok raporlar yazıldı, ama olaylar bizde de aydınlatılmamış olarak duruyor.

ABD’de Kennedy suikastı dosyası üzerindeki ‘gizlilik’ kısıtlamasının kaldırılmasıyla elde edilecek yeni bilgiler, –tabii niyetini duyurarak kendisine yönelik operasyonları durdurmayı amaçlayan Trump istediğini elde eder ve bu yüzden girişiminden vazgeçmezse– bizde de hâlâ üzeri örtük duran benzer operasyonların daha iyi anlaşılmasını sağlayabilir.

Türkiye’de “Dosyaları açtık, açıyoruz, yanlış yapanları açıklayacağız” diye başlayan süreçler hep yarım kaldı, umutla bekleyenleri hüsrana uğrattı da, o sebeple ihtiyatlı olmak ihtiyacı hissediyorum.

Belki de siyaseten köşeye sıkışan Trump sayesinde durum değişir.

Keşke.