Fehmi Koru: Türkiye bir süredir bazı temel dış politika konularında değişik bir çizgi izlemeye başladı, kulvar değişikliği yaşanıyor

Fehmi Koru: Türkiye bir süredir bazı temel dış politika konularında değişik bir çizgi izlemeye başladı, kulvar değişikliği yaşanıyor

Fehmi Koru*

Artık şaşırma duygumuzu bütünüyle kaybetmiş durumdayız.

Kendi hesabıma ben öyleyim. Önceleri beklemediğim gelişmeler meydana geldiğinde ben de herkes gibi şaşkınlık yaşıyordum; şimdilerde dünyayı yerinden oynatacak bir olay burnumun ucunda cereyan etse bile, sadece kaşımı kaldırmakla yetinirim sanıyorum.

Son olay dış politika ile hukukun kesiştiği noktada yaşanıyor.

Dört yıl önce, vatandaşı olduğu devletin İstanbul’daki başkonsolosluğuna bir belge almak için giden uluslararası bir gazeteci, kendisiyle ilgili yasadışı infaz kararını uygulamak üzere oraya özel olarak gönderilmiş bir tim tarafından katledildi.

Gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı infaz edenler cesedini de oracıkta parçalara ayırıp yanlarına aldılar ve geldikleri uçakla ülkelerine döndüler.

Suudi Arabistan’a…

Türkiye kendi topraklarında meydana gelen bu menfur olayın faillerini yargılamak üzere Suudi Arabistan’dan istedi, kendileri yargılayacaklarını söyleyerek onları vermediler. Türkiye’deki yargılama devam ederken Suudi Arabistan’daki mahkemeden kararlar çıktı. Ancak orada görülen dava ve verilen kararlar kimseyi tatmin etmedi.

En son ABD’nin önemli bir gazetesinde –Washington Post’ta- köşe yazdığı için Cemal Kaşıkçı’nın katledilmesiyle Amerika da yakından ilgilenmekteydi. Dönemin başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan’ın gerçek hakimi Veliaht prens Muhammed bin Salman (MbS) ile kurduğu yakınlık yüzünden olayın üstünü örtmek istese de, CIA, infaz emrinin en üst düzey yetkili tarafından verildiği ayrıntısını da içeren kapsamlı bir rapor yayınladı.

Birleşmiş Milletler de konuyu özel bir temsilci aracılığıyla incelettirdi; onun vardığı sonuç da farklı olmadı: İnfaz timini İstanbul’a gönderen de tim üyeleriyle birlikte yargılanmalıydı…

‘Tim üyeleri’ Suud devletinin güvenlik mekanizması içerisinden isimlerdi ve bazısı doğrudan MbS ile ilişkiliydi.

Konunun uluslararası alanda kazandığı ilgide infaz edilen kişinin bir gazeteci olmasının da etkisi var. Uluslararası medya ve basın kuruluşları konuyu en ince ayrıntılarına kadar irdelediler. Türkiye istihbarat örgütlerinin titiz çalışmaları yerli medyadan uluslararası medyaya aktarılarak dünya kamuoyunun konudan haberdar olması sağlandı.

MİT’in başkonsolosluktaki infazı başından sonuna kadar kayda aldığı anlaşıldı.

Yayınlar ve konunun ülkemiz tarafından en üst düzey ilgiyle sürekli taze tutulması Türkiye’ye genellikle olumsuz bakan uluslararası medyanın tavır değiştirmesine yol açtı. Ülkemiz, dünya çapında nefretle karşılanan Cemal Kaşıkçı olayına verdiği değer sayesinde bayağı itibar kazandı.

Bütün bunlar dört yıl önce oldu. Bu dört yıl boyunca, olay gazete ve dergilerde binlerce haber ve değerlendirmeye konu yapıldığı gibi, ünlü televizyoncu ve belgeselciler suçluları ekrandan da ilan etmekten geri durmadılar.

Her haber, değerlendirme ve belgeselde Türkiye konuya samimi yaklaşımı sebebiyle övüldü.

Az buz övgü de değil, ülkemiz her yayında göklere çıkarıldı. 

İki gündür durum değişti.

Önce yargılamayı sürdüren İstanbul’daki mahkemenin cumhuriyet savcısının, dosyanın kendilerine devredilmesini talep eden Suudi Arabistan başsavcılığının isteğine uyulması yolunda mütalaa verdiği, mahkeme heyetinin de mütalaaya uyulmasına dair izin için konuyu Adalet bakanlığına intikal ettirdiği öğrenildi.

Sanıklar Suud vatandaşı olmaları ve haklarında alınan kırmızı bültenle aranma ve yakalanma emirlerinin uygulanmasında karşılaşılan zorluklar gerekçesiyle bu yola başvurulmuş.

Adalet bakanı bir yandan ‘‘Konuyu inceliyoruz’’ derken diğer yandan da dosyanın Suudi Arabistan’a gönderileceğini söylemekte…

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan önümüzdeki günlerde Riyad’ı ziyaret edecek; gelişmenin bu ziyaret öncesine denk gelmesini konuyu işleyen bazılarının şaşırtıcı bulduğunu fark ettim.

Ben hiç şaşırmadım.

Türkiye bir süredir son yıllara damgasını vuran bazı temel dış politika konularında değişik bir çizgi izlemeye başladı. Kulvar değişikliği yaşanıyor.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) için kullanılan şiddetli dilin yerini dostluk ve muhabbet dili aldı; o ülkenin 15 Temmuz hain darbe girişimiyle ilintisi iddiası gündemden kalktı. BAE veliahtı Ankara’ya geldi, Cumhurbaşkanı Erdoğan da Abu Dabi’ye gitti.

Mavi Marmara ve Davos’ta yaşanan ‘‘One Minute’’ restleşmesi sonrasında iyice ters düşülen İsrail’in ülkemizin ‘beka’ değerlendirmesi içerisinde yer verilen ‘Mavi vatan’ projesine karşı Mısır, BAE ve Yunanistan ile oluşturduğu karşı cephe ilişkileri iyice bozmuştu.

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ülkemize davet edildi ve o ülkeyle de yeni bir dönem açıldığı ilan edildi.

Yunanistan Başbakanı Kriyakos Mitsotakis de geçtiğimiz günlerde Ankara’daydı ve Külliye’de ağırlandı.   

Bunlar yaşanırken şaşıranlar bile bir-iki sonraki adımın Suudi Arabistan ve Mısır’la yakınlaşma olacağını anlamışlardır.

Dolayısıyla Riyad’ı ziyaret de, onun öncesinde Cemal Kaşıkçı dosyasının Suudi Arabistan’a havale edilmesi de beklenen gelişmeler arasında sayılabilir.

Mısır’da askeri darbeyle iktidara gelen Abdülfettah el-Sisi’nin direnişi de mutlaka kırılacak ve Kahire ile de ilişkiler ısıtılacaktır.

Sıra Suriye’ye ve Beşşar Esad ile yakınlaşmaya kadar varır mı?

Varabilir, neden olmasın?

Değişiklikler yüzünden başı dönenler var; baş dönmesinin sebebi yeni kulvara biraz sert girilmesi…

Olacak o kadar.

Şaşırmayalım.