Bir yakınım müjdesini bayram gününe saklamış; arkadaşlarından birinin işinden ayrılmaya hazırlandığını, eşini de alıp ilk fırsatta yurt dışına çıkacağını söyledi…
Son zamanların modası bu. Geçenlerde bir gazetede dolar milyoneri 5 bin kadar kişinin Türkiye’deki varlıklarını paraya çevirip Amerika ve İngiltere’ye gittikleri haberini okudum.
Konuyu deştiğim bir dostum, Türkiye’den gelenlere ikamet vermede aranan şartları bazı ülkelerin hayli azalttığını söyledi.
Hayır, yakınımın arkadaşı ABD’ye veya Avrupa’da bir ülkeye gitmeyecekmiş…
“İstikamet Yeni Zelanda” olacakmış…
Maoriler.. Yeni Zelanda yerlileri..
Yeni Zelanda bizim Ankara kadar nüfusu olan bir ada devleti. Gitmesi uçakla neredeyse bir gün sürüyor. Yıllar önce, Cumhurbaşkanı Turgut Özal yanına çok sayıda işadamını da alarak Avustralya gezisine çıkmıştı da, gezinin birkaç günü de yol üzerindeki Yeni Zelanda’da geçirilmişti.
Misafir devlet başkanına, Yeni Zelanda yöneticileri, asgari giysiler içindeki ada yerlilerinin (‘Maori halkı’ deniyor) gösterisini izletmişlerdi.
İlginç bir gösteriydi.
O geziden belleğimde nefis bir doğa, sakin bir halk ve konuksever bir yönetim görüntüsü kaldı.
Gençleri bile ancak emeklilerde rastlanılabilecek bir sükûnet içerisindeydi.
Ada sahilinde dolaşırken orada yer tutmuş birkaç Türk ile de karşılaşmıştık.
Tevfik Fikret ve arkadaşları da Yeni Zelanda’ya kaçacaktı
O kadar uzak bir yer olmasına rağmen, Türkiye’den Yeni Zelanda’ya gitmek, 130 yıl kadar önce de bazı aydınların projesiydi.
Mesela Tevfik Fikret ve çevresindeki aydınların…
Tevfik Fikret.. Kendi portresi..
Namık Kemal, biliyorsunuz, ‘vatan şairi’ unvanıyla anılır, Tevfik Fikret de ‘hürriyet şairi’ olarak… Fikret’in şiiri, dili eskimiş olsa da, onun bu özelliği sebebiyle, okul ders kitaplarında hala okutulur. Benim neslimden pek çok kişi onun bazı şiirlerini ezbere okuyabilir. O kadar yani..
Sultan Abdülhamid, daha önce burada yazdığım üzere, ‘eli kanlı bir katil’ veya bir ‘kızıl sultan’ değildir, ama bir askeri müdahaleyle devrilmiş amcası (Sultan Abdülaziz) ile deli olduğu gerekçesi kullanılarak fetvayla tahttan indirilmiş ağabeyi (5. Murad) sebebiyle vehimlidir; dönemi aydınları kendilerini müthiş bir baskı altında hissetmektedir.
Fikret de, iki arkadaşıyla birlikte, o dönemin terimiyle Nuvelzelanda’ya göç etmeyi ciddi ciddi düşünmüştür.
Servet-i Fünun dergisi ve sonraları Tanin gazetesinden arkadaşları Hüseyin Kazım Kadri ve Hüseyin Cahit Yalçın’la birlikte… Kendi edebi çevrelerinden başkalarının da onları izleyeceğini umarak…
Hüseyin Kazım Kadri.. Sonraki yıllarda..
Bu üçlüden ismi en az bilinen Hüseyin Kazım Kadri (1870 – 1934) ilginç bir şahsiyettir. Sultan 2. Abdülhamid döneminin yönetim tarzına (istibdat) karşı çıkan, İttihad ve Terakki Partisi iktidara gelsin diye bayağı mürekkep sarf edenlerdendir; ancak o da Tevfik Fikret gibi, Sultan Abdülhamid’i devirip iktidara gelen İttihatçılar tarafından büyük bir hayal kırıklığına uğratılmıştır. Türkiye ve Orta Asya coğrafyasında konuşulan geniş anlamda Türkçe’nin en kapsamlı sözlük çalışmasını uzun yıllar üzerinde ter dökerek o hazırlamıştır: Türk Lügati (4 cilt, yayın tarihleri: 1927-1945). Bazılarını ‘Şeyh Muhsin-i Fani’ müstearıyla yayınladığı ‘Yirminci Asırda İslâmiyet’ gibi önemli başka eserleri de vardır.
Hüseyin Cahit Yalçın.. O yıllardaki portresi..
Prof. İsmail Kara’nın himmetiyle yayımlanan ‘Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Hatıralarım’ (İletişim Yayınları, 1991) adını taşıyan anıları, Osmanlı’nın yıkılış ve Cumhuriyet’in kuruluş dönemlerini yakından gözlemiş bir aydının izlenimleri olması açısından değerlidir.
Kitabın girişinde, İsmail Kara, Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit Yalçın ve Hüseyin Kazım Kadri üçlüsünün Yeni Zelanda macerasını Hüseyin Cahit’in anlatımıyla aktarır.
Okuyalım:
“Memleketi terk edip Nuvelzelanda adasına hicret edecektik. Buraya herkes refikasıyla birlikte gelecekti. Bir sosyalist cemaati halinde yaşayacaktık. Aramızda mülkiyet prensibi değil, uhuvvet prensibi hüküm sürecekti. Birbirimize karşı hakikaten bu kardeşlik hissini kalbimizde duyuyorduk. Bu tasavvurlarda Hüseyin Kazım’ın büyük bir tesiri oluyordu. Coşuyor, anlatıyor ve müstakbel hayatımız onun hülyaları arasından geçerek gözümüzün önüne yayılırken bir Cennet saadeti gösteriyordu. Nuvelzelanda’ya ibtida (ilk önce) istikşaf yapar gibi (öncü kuvvet olarak) Hüseyin Kazım ile ben gidecektim. Bizden muvafık (olumlu) bir haber alınca öteki arkadaşlar da gelecekti.”
Yol parası bulamayınca Yeni Zelanda rüyaları da gerçekleşmez Fikret ve arkadaşlarının…
“İstanbul’un murdar istibdat muhitinden ve iz’aclarından uzak, kitapları arasında kardeş üç aile halinde yaşama” projesini Yeni Zelanda’da gerçekleştiremeyince.. üçlü.. dikkatlerini ülke içine çevirir ve Manisa’ya yakın Sarıçam köyüne yerleşmeyi düşünmeye başlarlar.
İkinci Meşrutiyet ilân edilince İstanbul’da kalmaya karar verirler. Hayal kırıklığı yaşamaya başlayan Tevfik Fikret de İttihatçılar aleyhine şiirler yazacağı en Aşiyan’ı inşa ettirmiştir.
Çok bilinen şu mısralar ’95’e Doğru’ şiirinden:
“Bir devr-i şeâmet, yine çiğnendi yeminler; Çiğnendi, yazık, milletin ümmîd-i bülendi. Kanun diye, kanun diye, kanun tepelendi…”
Ve şu mısralar:
“Millet yaşamaz hakka tahassürle solurken Sussun diye vicdanına yumruklar inerse; Millet yaşamaz Meclisi müstahkar olurken İğfal ile, tehdit ile titrer ve sinerse; Millet yaşamaz mâşer-i millet boğulurken.”
Neyse, lâfı fazla uzatmayayım.
Demek istediğim şu: Türkiye’de yaşayan aydınların kaçış projeleri yeni değildir.
Yeni Zelanda’ya gitme niyeti bile…
Bu yazı Fehmi Koru'nun kişisel web sitesi fehmikoru.com'dan alınmıştır