Fehmi Koru*
‘Global sistem’ diye adlandırılacak görünmez, ama etkisi hissedilir bir yapının varlığına inanmayabilirsiniz; bundan söz etmeyi ‘komplocu’ bir yaklaşım olarak görebilirsiniz de…
Ben inananlardanım ve ne denileceğine de aldırmam.
Devleti yönetenlerden birileri ‘üst akıl’ dediğinde, bazıları tek bir devletin adını zihninden geçiriyor, ben ise o cümlelerden ‘global sistem’ yakınması çıkarıyorum.
Etkili-yetkili birilerinin, önceden belirlenmiş periyotlarda veya gerektiğinde biraraya gelerek görüşüp konuşmalarıyla oluşan bir yapı ‘global sistem’…
İkinci Dünya Savaşı sonrasında galip ülkeler (ABD, İngiltere ve Sovyetler Birliği) liderleri (Roosevelt, Churchill ve Stalin) Yalta Konferansı’nda buluştu ve oradan ‘yeni dünya düzeni’diye de anılan bir mutabakat çıktı.
‘Global sistem’ denildiğinde bu örneği hatırlayın.
Dünyamız artık tek bir konferans veya buluşma ile varılan uzun vadeli mutabakatlarla dizayn edilebilecek bir dünya değil; bu sebeple kalıcı ve yerleşik yapılara dönüştü günümüzde ‘global sistem’…
Yedi ülkenin (ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Japonya ve Kanada) liderleri G-7(Group of Seven) her yıl biraraya geliyorlar.
Onları görüşleriyle besleyen insanları biraraya getiren platformlar da var.
Dün yazdım: 20. yüzyılda oluşan ve değişim sancıları her geçen gün biraz daha hissedilse de varlığını sürdüren dünya düzeni (global sistem) ‘ulus-devlet’ yapısı üzerine oturuyor.
‘Ulus-devlet’ yapılarında farklı etnisitelerden insanlar da yer alabiliyor.
İspanya’da Katalonlar ve Basklar gibi…
Öyle ülkelerde kendilerini çoğunluktan ‘farklı’ görenler bağımsızlık iddiasıyla hareketleniyorlar.
Ancak ‘global sistem’ görünür bir ufukta henüz buna geçit vermek niyetinde değil.
Mesut Barzani’nin referanduma sunduğu Irak’tan bağımsızlık kazanma çabası bugün için fazla bir anlam taşımıyor.
Dünyanın dört bir tarafında ‘ayrılıkçı’ gündeme sahip hareketlenmelerin de şansı yok.
40 yıldır savaşarak aynı sonucu almaya çalışan PKK’nın da yok.
Global sistem, mikro milliyetçiliğin zorlayacağı binlere baliğ olacak ülkelerden oluşan bir dünyaya geçit vermiyor.
Hiç değilse henüz vermiyor.
Çekoslovakya’da yaşandığı üzere anlaşarak ayrılmalar dışında…
Türkiye’nin de içinde yer aldığı bölgenin devlet yöneticilerinin yine de teyakkuzda olmalarında yarar var: Eğer mikro-devletçiliklere yol açılacaksa, global sistem buna karar vermek niyetindeyse, ilk başlangıç noktası Ortadoğu bölgesi olacaktır.
Tespitim doğruysa.. dünyada bugünden yarına büyük değişiklikler yaşanmayacaksa.. her bakımdan dışarıya bağımlı bir coğrafyada bulunan Irak’ın kuzeyindeki yönetim nasıl oluyor da ‘bağımsızlık referandumu’ yapabiliyor?
Üzerinde hassasiyetle durulup düşünülmesi gereken bir soru bu.
Türkiye’yi rahatsız etmek, Ankara’yı kızdıracak bir harekette bulunmak Erbil için ciddi sonuçlar doğurabilecek bir durum.
En baştan itibaren sizlerle de paylaştığım benim kuşkum, bu gelişmenin, Irak’tan çok Türkiye’yi hedef alma ihtimalidir.
Her siyasi hareketin ardından gelişmeler yaşanması beklenir.
Referandumun ardından da yaşanıyor.
Türkiye İran ve Irak yönetimleriyle yakınlaşıyor sözgelimi.
Bu kötü bir şey değil elbette; birilerine karşı çıkmak için değil de dayanışma amaçlı bir birliktelik olsaydı daha da iyi olurdu.
Ancak Avrupa ve ABD ile arayı açmış Türkiye açısından kendini farklı bir zemine konuşlandırma anlamı da taşıyabilir.
Yeni bir ‘Bağdat Paktı’na (1955-1959) ihtiyaç yok bugün.
İtirazın aldığı biçim, uygulanması beklenen yaptırımlar, referandum kararını alan siyasi aktörlerden çok sınırın öte yanındaki insanlara yönelik olursa, bu, Türkiye’nin iç dengelerinde aşınmalar meydana getirebilir.
Yakın tarihinde hain bir darbe girişimi yaşamış Türkiye hassas bir dönemden geçerken bir de bu olayın muhatabı haline dönüştü.
Beni en fazla rahatsız eden, ‘global sistem’ açısından hedef bölge olduğu bilinen bir coğrafyada yer alan ülkemizin, yetkili ağızlardan zaman zaman ‘üst akıl’ şikâyetleri duyulduğu halde, günübirlik tedbirlerden öte bir çaba içerisine girmemesidir.
‘Üst akıl’ veya ‘global sistem’ kurumsal bir aklı temsil ediyor, onun olumsuz etkisinden uzak durabilmek için, onun gibi kapsamlı düşünmek ve öyle bir aklı devreye sokmak gerekiyor.
Attığınız her adım, hangi yöne doğru atılırsa atılsın, karşında yer alınan akıl tarafından öngörülmüş ise, öyle bir durumda ne yapabilirsiniz?
Hiç değilse ‘ortak akıl’ devrede olsa…
‘Global sistemi’ hafife alan kaybeder, bunu bilelim.
Mehmet Akif, 20. yüzyılın başlarında, yeni bir dönemin sancılarının hissedildiği yıllarda, bir şiirinde şu tespiti paylaşmıştı:
“Medeniyet size çoktan beridir diş biliyor / Evvelâ parçalamak sonra da yutmak diliyor.”
‘Global sistem’ deyimini, şiirdeki ‘medeniyet’ sözcüğünün karşılığı olarak kullanıyorum.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------