İftar öncesine denk düştüğü için son zamanlarda TV’de haberleri izliyorum. TRT-1’in her yıl alıştığımız türden Ramazan programından vazgeçmesi de tavır değişikliğine yönelmemde yardımcı oldu.
Kanal tercihinde ise…
Birkaç farklı kanalda biraz vakit geçirdikten sonra en çok izlenen ana haber programına demir attım.
Fox-TV’nin haberlerine…
Programda her gün benzer bir format uygulanıyor. Önce o güne özel bir gelişme olmuşsa ona yer veriliyor, ardından devam edegelen konu başlıkları bazı eklemeler ve yeni açıklamalarla yine ele alınıyor. Aşı eksikliği konusu… Esnafların, haller ve pazarcıların durumu… İstifa ettiğinden beri kendisinden haber alınamayan Ruhsar Pekcan’ın bakanlığında yaşananlar… En önemlisi de “128 milyar nerede?” sorusunun açılımı; bu konu da Berat Albayrak’ı hatırlatarak işleniyor…
Hep aynı konuların işlendiği bir haber programı her gün izlenir mi?
İzleniyor ve galiba her gün yeni izleyiciler eskilerine ekleniyor…
“Ruhsar Pekcan neden açıklama yapmıyor?” ve “Berat Albayrak neden kendini savunmuyor?” sorularını işittiğimde dudaklarıma belli belirsiz bir gülücük yerleştiğini kendim bile hissediyorum.
Belli ki, ayrılmaları sırasında sessiz kalmaları kendilerine telkin edilmiş, ondan konuşmuyorlar…
Konuşurlarsa ne olurdu bilmem mümkün değil, ancak suskun kalışlarının hem kendilerine hem de iktidar cephesine zarar verdiğine eminim…
Fox Haber bana AK Parti’nin kuruluşu ve iktidara gelişi öncesinde Kanal-7’nin Haber Saati’ni fena halde hatırlatıyor.
Bugünün şartlarının giderek 2000’li yılların ilk birkaç yılına benzediğini düşünmeden edemiyorum.
O zaman da iktidar birçok yönden zordaydı.
Ekonomi: Paramız pula dönmüştü. Enflasyon tepelere tırmanmıştı. Gecelik faizler Londra finans çevrelerince yüzde binler üzerinde muamele görüyordu. Çareyi Kemal Derviş’i ABD’den ithal etmekte bulmuştu iktidar.
Dış politika: Ülkenin dış itibarında ciddi sıkıntılı bir dönemden geçiliyordu. En önemlisi, Avrupa Birliği ile ilişkiler bütünüyle kopmaya yüz tutmuştu.
İç politika: DSP, Anavatan ve MHP’den oluşan üç partili koalisyon hükümeti iyi işlemiyordu. 1999’da Abdullah Öcalan’ın Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye teslim edilmesinin yararını oy olarak görmüş DSP’nin çatısından kiremitler dökülmekteydi. ANAP lideri ağırlığını taşıyamadığı MHP yerine hükümete DYP’yi almanın ön çalışmalarını sürdürüyordu.
Her iki gelişmenin arkasında ülkenin en büyük medya grubu bulunuyordu.
[Medya grubu en çok satan gazetesi için Almanya’da tesis ettiği yeni matbaanın açılışına iktidara muhalif isimleri de davet etmiş, yeni hükümetin ilk yapı taşları Frankfurt’ta atılmıştı. Davet edilenler arasında Tayyip Erdoğan da vardı.
Bir akşam dostlarla gittiğimiz Ankara’nın ünlü balık restoranında, oturduğumuz zaviyeden ANAP’lı ve DYP’li siyasilerin işgal ettiği iki masanın birleştiğine, onların sohbetine bir süre sonra üniformasız ama subay oldukları anlaşılan kişilerin de katıldığına tanıklık etmiştim. Yeni hükümetin çatısı orada atılmaktaydı. Yazdım, ertesi gün yazım gazetelerde manşet oldu. Bu iki olay, MHP liderinin erken seçim talep etmesine yol açtı. Sonrası herkesin malumu. 3 Kasım 2002 seçiminde koalisyonu oluşturan partilerin üçü de baraja takıldı. (DSP yüzde 1.22, ANAP 5.13 ve MHP yüzde 8.36 oy alabilmişti). Yüzde 34.28 oyla AK Parti tek başına iktidar oldu.]
Ne günlerdi o günler…
Kanal-7’nin Haber Saati o sırada en fazla izlenen haber programı olma yoluna girmişti.
[Daha sonrasına dair bir hatıram var: Yıl 2005 olmalı. En fazla izlenen haber programını Kanal-D’de Mehmet Ali Birand sunuyordu. Bir ara onun da önüne geçmişti Haber Saati. Rahmetli Birand, dayanamamış olacak ki, bir gün beni arayıp bu işin sırrını sorma ihtiyacı duymuştu. İşin sırrı halkın oluşmakta olan siyasi kanaatine yakın durmasıydı programın. Kanal-7’nin genel eğilimini benimsemeyenler bile Haber Saati’ni izliyor, görüş açıklaması için davet edilen aykırı isimler tereddütsüz programa katılıyordu.]
Fox TV’nin haberlerinin sürekli sayılabilecek katılımcıları var. Diğer kanalların -ve gazetelerin de- görüşlerini duyurmadığı muhalif cephenin lider ve sözcüleri genellikle her akşam programa konuk alınıyor. İşçi haklarını ilgilendiren konularda DİSK başkanına mikrofon uzatılıyor. Bir saati bulmayan yayını sıkı AK Partililerin bile izlediklerini sanıyorum.
En çok izlenen haber programı olması için izleyicileri arasında AK Partililerin de bulunması gerekir.
İktidar cephesinde yer alan birileri de Fox’un haber programına malzeme sağlamakta.
[‘Pelikancılar’ diye de anılan ‘Boğaziçi Küresel İlişkiler’ grubunun AK Parti’ye malzeme sağladığı biliniyor. Acaba onların arasına sızmalar mı söz konusu?]
İstanbul’un CHP’li belediye başkanının Fatih türbesini ziyaretinde ellerini arkasında buluşturarak dolaşmasının soruşturma konusu olması mesela…
Ya da toplumsal gösterilere orantısız kuvvet kullanarak müdahale edilmesini o sırada orada bulunanların telefonlarını kullanarak videoya kaydetmesine yasak getirilmesi gibi…
[Aslında, demokratik ülkelerde o tür olaylara mahal vermemek için tedbirler alınıyor; telefonla çekime yasak getirmek oralarda kimsenin aklına gelmiyor. Alınan en önemli tedbir, görevdeki güvenlik mensuplarına göğüs kamerası zorunluluğu getirilmesi. Müdahaleler dava konusu olduğunda görevlilerin zorunlu taşıdıkları göğüs kamerası kayıtları delil olarak kullanılıyor.]
İki dönem arasında benzerlikler çok fazla. Şimdi yaşananlar, 2000’li yıllarda yaşananların siyasette meydana getirdiği türden esaslı bir sarsıntıya yol açar mı? Kimlerin küme düşeceğini, kimlerin beklenmedik bir zafere kavuşacağını görebilir miyiz?
Kahin olmadığım için bu soruya cevap veremem.
En iyisi 2000-2003 arasını siyasetin içinde yaşamış birilerine bu soruyu yöneltmek…
Sorunun yöneltileceği en anlamlı kişi, şimdi de o dönemdeki gibi iktidarla ortaklık ilişkisi bulunan MHP’nin lideri Devlet Bahçeli olabilir.
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden alınmıştır.