* Fehmi Koru
Hz. İsa’nın, ‘kötü kadın’ olarak tanınan bir cins-i latife karşı taşla had bildirmeye kalkışacakları, ‘‘İçinizde hiç günah işlememiş olan ilk taşı atsın’’ uyarısıyla durdurduğunu biliyoruz.
Asr-ı Saadet’te de yolda yürürken gördüğü bu günahı uluorta günah işleyenlerin üzerini örterek fiilin reklama dönüşmesini engelleyen önemli bir sahabenin olaya yaklaşımından da haberdarız…
Dinler erkekle kadın arasında evlilik dışı ilişkileri hoş görmez, günah sayar ve ortalığa dökülmüş halde eyleme dönüştüğü görüldüğünde cezalandırılmasını da ister.
Ancak ceza verilebilmesini de yerine getirilmesi çok zor şartlara bağlamıştır dinler…
Bu sebeple ‘zina’ diye hoş görülmeyen bir ‘fiil’ söz konusudur, ancak ‘zina’ fiili işlediği için cezalandırılan insan sayısı tarih boyunca çok kısıtlıdır.
Osmanlı döneminde o cezanın sadece bir tek kadın için uygulandığını aktarır tarihçiler…
Cezayı daha çok o fiilden rahatsız olanlar verir; neredeyse bütün hukuk sistemlerinde günümüzde de evliliğin bozulması için taraflardan birinin ‘zina’ fiilini işlemesi yeterli sebep sayılmıştır.
Aile birliği o eylemle bozulduğu gerekçesiyle…
Zina ile ‘cinsel sapıklık’ genel başlığı altına girebilecek eylemler birbirine karıştırılmamalıdır. Irza geçme, küçük kız-erkek çocukları istismar, pedofili (sübyancılık) gibi eylemler birer sapıklıktır ve bu eylemleri işleyenler toplum düzenini bozdukları için en ağır biçimde cezalandırılır.
Kişisel gözlemim
Çocukluğuma ait bende dehşet izleri bırakmış bir olayı bugün bile unutmam: Mahalledeki boş bir arsada iki takım halinde futbol oynarken polislerin hemen yanı başımızaki bir binanın giriş katındaki bir dairenin kapısına dayandığını görmüştük.
Onlarla birlikte bir kadın da ‘‘Aç’’ ihtarına rağmen kapısı aralanmayan dairenin önünde avazı çıkana kadar bağırıyordu.
Kadın oyun arkadaşlarımızdan birinin annesiydi üstelik.
İlkokul çağında çocuklardık ve hiçbirimiz o anda neler olduğunu anlayamamıştı.
Futbolu bir tarafa bırakıp gözümüzün önündeki gelişmeyi izlemeye başladık.
Tabii annesinin ciyak ciyak bağırdığı arkadaşımız da…
Neden sonra kapı açıldı ve o ailenin üçüncü ferdi, baba, yüzü alı al moru mor kapıdan göründü.
Etrafta bekleşen büyüklerin tepkileri inanılmazdı.
İlk kez o olay vesilesiyle duymuştum ‘zina’ sözcüğünü…
Gördüğüm hiç açıcı bir manzara değildi.
O arkadaşı mahallelinin son görüşü olmuştu o olay; ailelerinin birliği bozulmuş muydu, bilmiyorum; ama aile bizim mahalleden hemen taşınmıştı.
Sorularım var
Konuyu neden ele aldığım her halde tahmin edilmiştir.
Yıllar önce, 2004 yılında, tam Avrupa Birliği’nden anlayış beklenirken gündeme gelmiş olan ‘zina’ konusunun günümüzde depreşmesi…
İktidar partisi bu defa yasaklama ve yasağı çiğneyeni cezalandırmada kararlı görünüyor.
Sorularım şunlar: Acaba ‘zina’ fiil olarak dinin tanımladığı gibi mi yasaya yansıtılacak? Cezalandırılmak için yine ‘din’ tarafından öngörülmüş biçimde mi suçun işlenip işlenmediğine dikkat edilecek?
Ve tabii, dinin bu fiili işleyenlere öngördüğü, ancak tarih boyunca uygulandığına dair bilgiye sahip olunmayan ceza mı yasal hale getirilecek?
Bunların hepsine birden ‘Evet’ cevabı verilemiyorsa…
En iyisi burada durayım ve yasa üzerinde çalıştıkları duyurulan komisyonun üyelerini bu sorular üzerinde düşünmeye davet edeyim ve varsa verecekleri cevabı bekleyeyim.
Tabii cevap verebilecek durumda iseler…
Bu yazı Fehmikoru.com'dan alınmıştır