Fehmi Koru'dan Ertuğrul Özkök'e: Yahu bunun neresini düzelteyim?

Fehmi Koru'dan Ertuğrul Özkök'e: Yahu bunun neresini düzelteyim?

Fehmi Koru*

‘Özveri’ sözcüğünü sevmesine severim de, ülkemiz siyasi tarihinin en kumpasçı döneminde yaşananlar için, o günlerde belirleyici rol oynamış isimlerden birinin, yine o dönemin isimli kahramanlarından bir başkası için, “Çok özverili çalışmıştı” dediğini okuyunca o güzelim sözcük bana battı.

Hani Bakanlar Kurulu toplantısında anayasa kitapçığı fırlatılması yüzünden ekonomi altüst olmamış olsa.. üçlü koalisyonun iki ortağı üçüncü ortaktan kurtulmak ve onun yerine bir başka partiyi getirmek için seferber olmasa.. Başbakan konumundaki kişi için gazete manşetlerine kadar tırmanan tezviratlar yapılmamış, sağlığının bozuk olduğu her halinden anlaşılan başbakan çareyi doktor değiştirmekte aramamış olsa.. “O gitsin, başbakanlığa hemen yanı başındaki bakan gelsin” telkini askerlere yaptırılmamış olsa..

Eh, ben de bunları bilmemiş olsam.. “Hepsi özverili politikacılardı” diye ben de yazabilirdim…

Oysa bunu yazan, hem bizzat hem de önemli bir figürü olduğu medya grubu ile birlikte bütün o kumpasları en yakından görebilecek biri…

Hürriyet’in o dönemdeki (2001-2002 yılı) yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök…

Özkök bugün köşesinde Mesut Yılmaz’ın kendisine söylediklerini taze taze aktarıyor.

Kitaba yanlış tekzip

Ankara gazetecilerinden Mehmet Çetingüleçuzun yıllar Bülent ve Rahşan Ecevit çiftine yakın oldu. ‘Rahşan’ adlı bir kitabı da vardır Çetingüleç’in; siyasi hayattan çekildikten sonra da görüşmeye devam ettiği Ecevit çiftiyle gerçekleştirdiği kameraya da alınmış görüşmelerini şu günlerde ‘Ecevit’in Anıları: 12 Yıl Saklı Tutulan Veda Sohbetleri‘ adıyla kitaplaştırdı.

Hürriyet de pazar günü kitabıyla ilgili Mehmet Çetingüleç’le görüştü.

Ertuğrul Özkök, “Haberde iki iddia vardı” diyor ve ilkini “Mesut Yılmaz o günlerde ABD başkanı Bush’la Ecevit’in başbakanlığındaki hükümeti devirme konusunu görüşmüş müydü?” olarak özetliyor.

Yanlış bir özet bu.

Haberde konuya ilişkin satırlar şu:

“Hürriyet’in o dönemki Washington Temsilcisi Serdar Turgut’un yazdığına göre Ecevit hastayken Mesut Yılmaz, ABD’ye gidip Başkan Bush’la görüşmeye çalıştı. Sayın Yılmaz’ın bu konuya açıklık getirmesi gerekir.”

Görüştüğünden değil, görüşmeye çalıştığından söz ediliyor ve bunu o sıralar Hürriyet’i Washington’da temsil eden Serdar Turgut’un yazdığı da özellikle belirtiliyor.

Turgut “Çok emin kaynaklardan” aldığını vurguladığı yazısında, hükümette başbakan yardımcısı koltuğunda oturan Yılmaz’ın ABD başkanı Bush’la görüşme imkanı aradığını, bir aracı vasıtasıyla kardeşi Jeff Bush’a bu talebin iletildiğini yazmıştı.

Görüşme olmadığı biliniyor, peki ya görüşme talebi ve bunun başkanın kardeşine aracı vasıtasıyla iletildiği konusu? Yılmaz‘a sorulması gereken bu değil miydi?

İkinci konu da DSP-ANAP-MHP koalisyonuyla ilgili. Koalisyon gayet uyumlu çalışıyormuş; MHP’nin yerine DYP’nin koalisyona alınması akıllarından bile geçmemiş…

Bunu da Mesut Yılmaz’dan duyup hiç sorgulamadan okurlarına yansıtıyor Hürriyet yazarı.

Oysa, kapalı kapılar ardında bu yolda yapılan görüşmeler, ikisi de partilerinde genel başkan yardımcısı konumunda bulunan biri ANAP’lı (Kenan Sönmez) diğeri DYP’li (Ufuk Söylemez) iki kişinin buluşup konuyu konuşması, orada bulunan herkesin dikkatini çekecek şekilde, Ankara’nın politik restoranlarından birine taşınmıştı.

O akşam iki masa birleştirilmiş, geç saatlerde yanlarına Genelkurmay’da Harekat Dairesi başkanı olacak bir korgeneral de katılmıştı.

Gecenin ileri saatlerine kadar DYP’li koalisyon formülü üzerinde konuşulmuştu sivil-asker karışımı o masada…

Orgeneraller Ecevit’in ayrılmasını istiyordu

Asker ne iş?

Şu iş: Genelkurmay’da görevli üst rütbeli subaylar Bülent Ecevit’ten mutlu değillerdi. Görevi bırakmasını ve yerini başbakan yardımcısı Hüsamettin Özkan’a terk etmesini arzu ediyorlardı. Bu arzularını Özkan’a Ankara’da açmışlar, Bodrum’da bir daha tekrarlamışlardı. Etkileyebildikleri bir işadamları grubu da (başlarında Sakıp Sabancı bulunuyordu) aynı sonucu almak üzere devredeydi.

Bununla da yetinmemiş, bir resepsiyonda, yazması için “Ecevit gitsin, Özkan gelsin”taleplerini gazeteci Murat Yetkin’e de tekrarlamışlardı.

Murat Yetkin konuyu Hüsamettin Özkan ve Bülent Ecevit’le görüştükten sonra Radikal’e manşet yapmıştı.

Hürriyet’in de içinde yer aldığı medya grubunun gazetesiydi Radikal malumunuz.

Gerçek bu iken ve böyle olduğu defalarca gazetelerde yazılmış, Murat Yetkin ve Fikret Bilasonradan kaleme aldıkları kitaplarında da tekrarlamışken, Mesut Yılmaz şunu söyleyebilmiş Özkök’e:

“Bir ara Bülent Bey’in sağlık durumu kötüleşmişti. Kendi arzusu ile çekilseydi o günlerde Kemal Derviş’in başbakanlığında aynı koalisyon bile düşünülebilirdi…”

Kemal Derviş’in başbakanlığı mı? Bu da nereden çıktı?

Ecevit siyasetten emekli edilip erkenden evine gönderilebilse Kemal Derviş değil Hüsamettin Özkan başbakan olacaktı.

Bu kadarı biraz fazla gerçekten.

Hani eski bir fıkra vardır, Ertuğrul Özkök’ün bugünkü yazısı bana onu hatırlattı:

“Çocuğu olmayan Hazreti Davut, Allah’a dua etmiş ve ’Yarabbim bana bir kız çocuğu ver, onu sana kurban edeyim’ demiş… Dua tutmuş; Davut, kızının adını Ayşe koymuş… Gel zaman git zaman, çocuğun kurban edileceği zaman gelmiş. Hz. Davut kızı yatırmış, tam boğazını kesip kurban edecekken Azrail gökten bir keçiyle çıkagelmiş ve ’Kızı bırak, al bu keçiyi kurban et’ demiş… / Dinleyenlerden biri dayanamamış: ‘Yahu bunun neresini düzelteyim… Hz. Davut değil Hz. İbrahim, kız değil erkek, Ayşe değil İsmail, Azrail değil Cebrail, kurban edilen de keçi değil koç olacaktı!”

O hesap.

[NOT: Yukarıdaki fıkrayı da Hürriyet’te çıkan eski bir yazıdan aynen aktardım.]

*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.