Fehmi Koru'dan gençlere 'Aziz Üstel' uyarısı: Yazısını okuyarak Harvard'a gitmekten caymayın...

Fehmi Koru'dan gençlere 'Aziz Üstel' uyarısı: Yazısını okuyarak Harvard'a gitmekten caymayın...

Fehmi Koru*

Başlığı ‘CIA nasıl satılmışları devşirir?’ olunca dikkatimin yazı üzerinde yoğunlaşmaması imkânsız… Başlığı okuyunca, ilk düşüncem, “Nihayet birisi kendi başından geçen bir devşirme olayını açıklayacak” umudu oldu.

Star yazarı Aziz Üstel beni bu yönden hayal kırıklığına uğrattı; yazısında ilk elden bir deneyim aktarılmıyor çünkü.

Yeni de kendisine iki sebepten teşekkür etmem lâzım: İlki, adımı Bülent Ecevit gibi saygın biriyle birlikte andığı için… Diğeri de, “Örneğin Türkiye’den bu kurslara Bülent Ecevit’le Fehmi Koru katılmıştır; elbette onlara CIA görevlisi demek için insanın delirmiş olması gerekir” dediği için…

Burada bir yanlışını da düzeltmem gerekiyor: Ben ABD’nin Harvard Üniversitesi’nde kursa katılmış değilim; Harvard’ta yüksek lisans (master) yaptım. Birisi, beni oraya layık görmediği için olacak, bir kalem münakaşası sırasında, “Olsa olsa orada bir kursa katılmış olabilir”yakıştırması yapmıştı; oysa kapı gibi master diplomam var Harvard’tan…

İlk deşifre Agee’dan

Philip Agee adını hatırlar mısınız?

CIA’nin dünyanın çeşitli köşelerinde neler yaptığı, ajanlarını nasıl devşirdiği ve kimleri kullandığı konularında, dünyamız, ilk elden bilgilere onun sayesinde ulaşmıştır.

Onun ‘Inside the Company: CIA Diary’(Türkçesi: CIA Günlüğü, e Yayınları) kitabı yayınlanana kadar istihbarat dünyasından bilinenler sağdan soldan derlenmiş bölük pörçük şeylerdi. Onunla birlikte, ilk kez, bir CIA ajanı, teşkilatın çalışma tarzını deşifre ettiği gibi, yine ilk kez dünyanın dört bir tarafındaki ajanların adları da açıklanmıştı.

Agee tam 12 yıl CIA ajanı olarak Latin Amerika ülkelerinde görev yapmıştı. Ekvador, Uruguay ve Meksika’da. Birkaç yılını da ABD başkentindeki CIA merkezinde geçirdiğini biliyoruz.

Görevi sırasında merkezden gelen emir ve talimatlarla yerel politikacıları ve gazetecileri rüşvetle satın almış, gerektiğinde sahte belgeler düzenlemiş, o günlerin iptidai şartlarıyla telefon görüşmelerini dinlemiş, kişiler arasındaki yazışmaları fark ettirmeden okumuştu.

Sonrasında öğrendiklerini dünyayla paylaşmaya karar verdi Agee ve 1968’de CIA’den istifa edip ortalıktan çekildi.

‘CIA Günlüğü’ dört yılda yazıldı; 1975 yılında piyasaya çıktığında Türkçe dahil dünyanın neredeyse bütün dillerine çevrildi.

Welch.. Atina’da öldürüldü..

Verdiği isimlere bakılarak öğrenilen gerçek şuydu: Ona buna “CIA ajanı” diye lâf sokuşturanlardan bazıları da onun verdiği ajanlar listesindeydi.

O listede yer alan ‘CIA ajanları’ndan Richard S. Welch, kitabın yayınından birkaç ay sonra, 1975 Noel’inde, görev yaptığı Atina’da suikasta uğrayacaktı.

Suikastın bize bakan bir yüzü de var: Atina’da görevliydi Welch, ancak esas işi Türkiye’deki gelişmeleri izlemekti.

Daha önce Latin Amerika’da görev yapmıştı ve o sebeple de Agee’nin radarına yakalanmıştı.

CIA’nin bir yayınında adının ‘yabancı yayınlarda deşifre edilmesinin hayatını tehlikeye düşürdüğü’ bilgisi de yer alıyor. Yukarıda belirttiğim gibi, Agee’nin ‘CIA Günlüğü’ kitabı suikasttan sadece birkaç ay önce yayınlanmıştı.

Agee isimleri deşifre etmeye karar verince önce Ruslar’a sığınmak istedi, fakat KGB onun niyetlerinden kuşkulandığı için bu gerçekleşmedi. O da Küba’ya taşındı, 2008 yılında ölene kadar da orada kaldı.

Ve Snowden

Ruslara sığınan ve hayatını artık orada sürdüren bir başkasını ise daha yakın bir tarihin insanı olduğu için konuyla ilgilenen hemen herkes biliyor: Edward Snowden…

Snowden Amerikan istihbaratının koca kulağı olan NSA’ye taşeronluk yapan bir firmada çalışıyordu. Elinden geçen gizli belgeler, NSA’nin Amerikan anayasasını çiğneyen kirli işlere karıştığını gösterince, bir yandan o belgeleri kendisi için kopyalamaya, bir yandan da kopyaladığı belgeleri dünyayla nasıl paylaşacağını araştırmaya başladı Snowden.

Dün, tesadüf bu ya, Tivibu’nun sinema kanallarından birinde onunla yapılmış en uzun mülakatın da yer aldığı bir belgesel izledim: ‘Citizenfour’…

Tekrarında karşılaşırsanız tavsiye ederim, sizler de izleyiniz.

Yolu kirli işler yapan ABD’nin istihbarat servisleriyle kesişmiş özgürlük düşüncesine sahip insanların, başlarına büyük dertler açılacağını bile bile, bildiklerini açıklamak için nasıl gayret ettiklerini o belgesel çok yetkin bir biçimde anlatıyor.

Harvard ve CIA

Harvard Üniversitesi.. Kampüs’ten bir görüntü..

Harvard Üniversitesi CIA’nin ajan devşirme alanlarından mıdır? Dünyanın dört bir köşesinden en parlak gençleri bünyesinde topladığı için herhalde istihbarat örgütleri orayı üs yapmak istemiştir.

Parlak beyinler arasından kendi ülkelerinin aleyhine ajanlık yapabilecek çapsızlıkta birileri çıkmış mıdır? Herhalde çıkmıştır, ama sayılarının çok fazla olacağını sanmam.

ABD’nin bu en ünlü üniversitesine kabul edilebilecek değerde bizden gençlerin Aziz Üstel’in yazısını okuyarak oraya gitmekten caymasını istemem.

Sanırım onun da amacı bu değildir.

 

*Bu yazı ilk olarak Fehmikoru.com'da yayınlanmıştır