Cem Erciyes*
Sanatatak.com'un kurucusu yazar Ayşegül Sönmez’in Antonio Negri, Julian Opie, Terry Eagleton, Yoko Ono, Sarkis, Neşe Erdok, Halil Altındere, Ömer Uluç gibi isimlerle yaptığı söyleşileri bir araya getiren ‘Ben Ayşegül Sönmez, Çağın İçinde’, yazarının birikimini ortaya koyan, kendi çağının okuruna başka kapılar aralayan özel bir kitap.
‘Ben Ayşegül Sönmez, Çağın İçinde’ koymuş kitabının adını. Çağın ve çağdaşın tanığı olduğunu mu ima ediyor biraz? Evet. Haklı da. Çok başka, hızlı ve güzel dönüşümlerin yaşandığı bir dönemde sanat gazeteciliği, yazarlığı yaptık hepimiz. O çağının tanığı ise ben de onun tanığı oldum.
Belki onu anlatmaya biraz eskilerden başlamalı. Paolo Colombo’nun küratör olduğu İstanbul Bienali’nden. Aya İrini’deki sergiyi gezen mor pantolonlu delimsek kız... Pantolonun rengini yanlış hatırlıyor olabilirim; hiçbirimiz genç değiliz artık; ama delimseklik halini her zaman sempatik bir kişilik özelliği olarak üstünde taşımayı bilen ve ne olursa olsun bırakmayan Ayşegül hala farklı, dikkat çekici ve akıllı. Bizim sanat gazetecileri ekibinin en kendine özgü isimlerinden biri. Hem bohem, hem burjuva, hem popüler kültüre açık hem acayip entelektüel, hem güven verici hem tekinsiz, hem tereddütlü hem hep hızla koşan bir kişilik. Bitimsiz enerjisiyle az zamanda çok işler başarmış, dernek başkanlıklarından, üniversite hocalığına, annelikten, yayıncılığa ve köşe yazarlığına kendi alanında yapabileceği neredeyse her şeyi yapmış birisi. Üstelik daha yolun ortasında bile değil.
Geniş ilgi alanlarında her daim alternatif olanın peşine düşmüş aykırı bir ruhtur kendisi. Punk şarkıcılar, kült sinemacılar, feminist aktivistler, anarşistler, unutulmuş ressamlar aynı derecede heyecanlandırır onu. Fakat bütün bunların içinde, alternatif bir alemde yaşadığını sanmayın. Belli başlı galeriler, müzeler, sanat kurumları ve ünlü sanatçılarla da arası gayet iyidir. Benim tanıdığım sanat yazarları içinde en avangard ve aykırı isimlerle de en bilinen sanatçılarla da hatta koleksiyonerlerle de dost olan az sayıdaki isimden biridir.
Ayşegül Sönmez’in ‘dobralığı’ da meşhurdur. İnsanların yüzüne söyleyiverdiği şeyler sebebiyle evet arasının açıldığı kimseler olmuştur ama çoğu kez bir başka fırsatta değer verdiklerinin gönlünü almayı bilir. Bu dobralığı sanki Türkiye’nin sınırlarını da aşmış gibi. Kitaptaki söyleşilerden birinin girişinde yazdıklarından öğreniyoruz ki Jack Lang bile ona “Sizi tanıyorum. Feminist, dobra ve modern birisiniz” demiş.
Ayşegül’ün sıradan bir söyleşi kitabı yayımlamasını bekleyemezdik zaten. Nitekim, içeriği, biçimi, tasarımıyla başka bir kitapla karşımızda, özenli ve özel. Yerli ve yabancı sanatçılar, düşünce insanlarıyla yaptığı söyleşiler var kitapta. Her ne kadar hiçbirinin ilk yayımlandığı yer belirtilmemiş olsa da burada söyleyeyim, çoğunu Radikal’in kültür sanat sayfalarında biz yayımlamıştık. Tamamında, konuştuğu kişinin birikiminin derinliklerine doğru dalan, tekrarı zor sorularla özel bir diyalog yakalamayı hedefleyen bir tarzda ilerliyor bu söyleşiler. Her biri konuştuğu kişileri tanıtmak onların dünyasını ortaya dökmekle ilgilenmeyen, özel ve o ana has birer entelektüel sohbet. Türkiye’den Sarkis, Neşe Erdok, Serkan Özkaya, Halil Altındere, Ömer Uluç, Levent Çalıkoğlu ve Hasan Bülent Kahraman gibi sanat dünyasının belli başlı ‘bütün’ demeyelim ama çok sayıda ismi var. Ama esas ilginç olanı yabancı konukları. Antonio Negri, Julian Opie, Terry Eagleton, Philippe Starck, Joseph Kosuth, Yoko Ono gibi çok önemli pek çok isim var. Bazılarını belki de hiç duymadığınız ama söyleşileri okurken beğenerek tanıyacağınız kişiler. Doğrusu Ayşegül Sönmez’in böyle bir birikim oluşturduğunu kitabı karıştırırken fark ettim. İyi ki bu kitabı yapmış.
Kitap Sanatatak Yayınları tarafından basıldı. Ayşegül’ün yıllardır binbir zahmetle ayakta tuttuğu bağımsız sanat haber-yorum sitesinin adı Sanatatak. Ama aslında onun çok daha eskiden bu yana benimsediği bir takma ad bu. İnternette, sosyal medyada kendine bir yer edinen Sanatatak, okulu, yayınları ve etkinlikleri ile kendi izler çevresini oluştuma yolunda epey mesafe kat etti. Artık günümüz sanatının önemli bir odağı. Bağımsızlığını ve odağını koruyarak sanat dünyamıza da emsalsiz bir katkıda bulunuyor.
Kitapta söyleşiler tematik ya da kronolojik bir şekilde yer almıyor. Ayşegül Sönmez ön sözde “Her söyleşi bir diğerini belirledi, adeta diğerini çağırdı” diye yazmış. Yani söyleşiler birbirine eklenerek ilerliyor ve Ayşegül Sönmez’in dünyasına dair bir ağ oluşturuyor. Bu ağ, günümüzün temel meselelerine alternatif yanıtlar içeriyor. Ayşegül her defasında çatışmalı alanlara giriyor, zor olanın izahını, akla gelmedik meselenin ifadesini, yanıtsız soruların yanıtlarını arıyor. Dolayısıyla yukarıda söylediğim gibi söyleşiler farklı fikirlerin, şakaların ve anıların uçuştuğu birer gerçek sohbete dönüşüyor. Yazarının birikimini ortaya koyan, kendi çağının okuruna başka kapılar aralayan özel bir kitap.