Ezgi Başaran
Cemaat'in değil devletin polisi
(Radikal, 15 Mayıs 2012)
Oturduğunuz yerden bakınca BDP milletvekili Sebahat Tuncel ne kadar ayıp etmişti. Hatırlayın. Geçen yıl Newroz kutlamaları sırasında Silopi’de halkın üstüne tazyikli su ve biber gazı sıkan polise titreyerek yaklaşmış, “Omzuna çocuğunu almış kadınların üstüne niye gaz sıkıyorsun” diye bağırmış, sonra da kontrolü kaybederek karşısındaki komisere tokat atmıştı. Bir milletvekili bunu nasıl yapardı, kontrolü nasıl kaybederdi, olacak şey miydi… Hatırlayın. ** Başbakan Erdoğan’ın Hopa’daki mitinginde, HES’leri protesto eden Metin Lokumcu adlı bir emekli öğretmen vardı. Hatırlayın. Biber gazı nedeniyle ölmüştü. (Türk Tabipler Birliği raporunda Lokumcu’nun herhangi bir akciğer hastalığı olmadığı, gaz nedeniyle kalp krizi geçirdiği belirtiliyor.) Lokumcu bir Ergenekoncu provokatör olabilirdi, o değilse bile çevresi olabilirdi, çevresi değilse bile çevresinin çevresi olabilirdi. Hatırlayın. ** Lokumcu’nun başına gelenleri protesto etmek isteyen Ankaralı üniversite öğrencileri de ne edepsizdi. Hatırlayın. İlla AK Parti merkezine yürümek ve orada basın açıklaması yapmak istemişlerdi, ellerinde bayrak ve flamalar vardı, açıklama yapmaları engellenince bir tanesi panzerin üstüne çıkmıştı. Başbakan’ın kız mıdır kadın mıdır dediği Dilşat, o gün polis tarafından kovalanmış, kalçası kırılana kadar dövülmüştü. Onu kurtarmaya çalışan ODTÜ’lü öğrenci Çağdaş, çuval gibi bir köşeden diğerine fırlatılmış, üstüne 9 ay hapis yatmıştı. Ne edepsizdi, ne kadar şiddet doluydu bu öğrenciler. Hatırlayın. ** KESK de ne acayipti, ne haddini bilmezdi. 4+4+4 gibi müthiş bir sistemi protesto etmek için Kızılay meydanında toplanmıştı birkaç hafta önce. Hatırlayın. Meclise yürümek istediklerinde polisin biber gazına, gaz bombasına ve tazyikli suyuna maruz kalmışlardı. Nefesleri kesilip mecalsiz vaziyette apartman köşelerine sığındıkları sırada, Vali’nin polisine teşekkür anonsu duyulmuştu. Ah bu KESK, onlara tazyikli su da yetmezdi, gaz da aslında ama neyse… Hatırlayın. ** Cumartesi günü Fenerbahçe-Galatasaray maçının ardından tribünün küçük bir bölümünde peyda olan taşkınlığa polis bildiği yöntemle karşılık verdi aslında. Biber gazı ve gaz bombasıyla. Belki de ilk kez bu orantısız güce tanıklık eden tribünün geri kalanı da bir anda çığrından çıktı. Polis buna da bildiği yöntemle cevap verdi. Sonuç: Eminim hiçbir Fenerli’nin istemeyeceği görüntüler, gazdan etkilenen çocuklar… ** Olaydan sonra polislerin Facebook mesajlaşmaları şöyleydi: A: Devrem yetişsen bi tane de sen vuracan ama kısmet olmamış. B:Devrem yetişemediğimi kim söyledi. 40 bin adamdan denk gelmez mi hiç, bunu da boş geçmemişizdir. C: Eline sağlık kardeşim. B: Etme ya, bizim adam dövdüğümüz nerede görülmüş. Adam olanı nerede görmüş dövdüğümüz… C: Allah herkese nasip etsin, amin. ** Bilmenizi isterim ki, bu tür müdanasız, aymaz diyalogları Kürtlerin, öğrencilerin, sendikaların sokağa döküldüğü neredeyse her eylemden sonra polis tarafında duyuyoruz. Ya aynen böyle Facebook’tan, ya telsizden, ya hoparlörden, ya da doğrudan… Örnekse… TOMA aracı tarafından ezilmekten kurtulan BDP’li: “Ben milletvekiliyim, halkın vekiliyim…” Polis: “Milletvekiliysen, milletvekilisin. Ben de devletim.” ** Fenerbahçelilerin öfkesini anlıyorum. “Biz takımımızı efendi gibi alkışlarken polis üstümüze biber gazı sıktı, stadı kışkırttı” sözlerinde haklılık payı olduğuna da eminim. Fakat, “Bu Cemaat’in işi, bu Cemaat’in polisi” sözlerini söylemek için de Türkiye’ye yeni intikal etmiş olmak gerekiyor. Cemaat’in değil, devletin polisi bu. Tanışın, sözü olan herkese “Merhaba biz polisiz, dost most değiliz” demekteler. Sahibi kim olursa olsun, davranış silsilesi ve vatandaşa bakışı aynıdır. Son 30 yılda devletin polisi nedeniyle insanlar hastalandı, dövüldü, kayıplara karıştı, öldü. ** Madem ki bugüne kadar sokağa dökülüp polis şiddetiyle karşılaşanlara “Küçük solcular”, “Anarşistler”, “Azgın Kürtler”, “Kışkırtılmış öğrenciler” diye bakanlar… Hayatında siyasetle hiç alakası olmayanlar da biber gazıyla tanıştı. Madem ki, böyle bir tatsızlık yaşandı. Bu tatsızlığı faydaya çevirelim. Yetkisi artırılmış, terörle mücadeleye ortak edilmiş, her geçen gün vatandaşı süpürmek (evet deyim bu!) için yeni yeni cihazlar satın alan polisin halini konuşalım. Zira bu konuda “bekleme” yapacak yerimiz kalmadı.