Ferhat Encü: Katliamın ardından hocalarım telafi sınavı için benden 'ölüm belgesi' istedi

Ferhat Encü: Katliamın ardından hocalarım telafi sınavı için benden 'ölüm belgesi' istedi

Üzerinden iki yıl geçen, 34 kişinin öldüğü Roboski katliamında ailesinden 11 kişiyi yitiren Ferhat Encü, "Bizi yıldırmak için cezalar uygulanıyor. İki yıldır Roboski konusunda vicdanların bu kadar körelmesini, taşlaşmasını, insanların körleşmesini kabullenemiyorum... Katliamın ardından kendimi toplayıp okula döndüğümde hocalarım telafi sınavı için benden ‘ölüm belgesi’ istedi" dedi.

Birgün gazetesinden Ömür Şahin Kayif'in sorularını yanıtlayan Ferhat Encü'nün açıklamaları şöyle:

İki yıl geçti. 28 Aralık sabahına nasıl uyanacaksın? Neler değişti bu süreçte?

Her sabah ‘Rojbaş goristana Roboski’ yani günaydın Roboski mezarlığı diyorum akşam da yatarken ‘Şevbaş goristana Roboski’ yani iyi geceler Roboski mezarlığı diyorum. Benim için her gün 28 Aralık 2011 gibidir. O acı kalbimde taze. Unutursam kalbim kurusun. Benim için değişen herhangi bir şey olmayacaktır; çünkü devletin bize bakış açısı 28 Aralık 2011’de neyse hâlâ odur. Değişmesini istiyorum canıgönülden...

Devlet istiyor mu?

İstemiyor. Sürekli acılarımızın üzerine yeni acılar katmaya çalışıyor. Devlet geçmişte uyguladığı politikalara devam ediyor. Hakkımızda 4-5 soruşturma dosyası var. Kimileri davaya dönüştü. Sürekli katliamı hatırlatıyor. Bazen hukukla, bazen sözle, bazen sınıra çekeceği tel örgülerle yapıyor... Bu yüzden 28 wAralık sabahına uyandığımda babamın kardeşimin haberini veridiği anı hatırlayacağım.

Baban sana haberi verirken önce ‘Deprem oldu’ demiş. Katliamlar bir doğal afet gibi mi algılanıyor artık?

Kesinlikle. Bazen yağmur yağıyor sel basıyor, kışın kar yağıyor çığ düşüyor, Roboski’de de katliam doğanın bir afeti gibi. Babamın geçmiş yaşantısına baktığın zaman, bir günü dahi rahat geçmemiştir. Bundan kaynaklı olarak bana haberi verirken deprem dedi. Önce hakikaten deprem olduğunu zannettim. Sonra kardeşimi söyledi, yavaş yavaş da diğer akrabalarımı... Bağırmaya başladım, bir an önce oraya gitmek istedim. Kardeşimle, arkadaşlarımla yaşadığım bir hayat gözümün önünden geçti. Oraya gittiğimdeyse gerçekten hayat durmuştu. Ne yapacaklarını, nereye haykıracaklarını bilemiyorlardı. Cenazeleri bile kaldırmayan bir devlet vardı. İnsanların üzerinde helikopterler uçuyordu.

İlk etapta sen ne hissettin?

Katliamcı zihniyete karşı bir kin, öfke vardı. Bunun hesabını sormaktan başka hiçbir şey düşünmüyorsun. Taziyeler bittikten sonra daha soğukkanlı bakmaya başlıyorsun, başka bir yolla hesap sorabileceğini düşünüyorsun.

Hesap sormaktan kastın nedir?

Şiddete dayalı bir hesap sorma algılanmasın. En azından onların belirlediği hukuk çerçevesinde katillerin yargılanmasını istiyorum. Türkiye’de bu insanlardan hesap sorulması gerçekten zor. İki yıldır en ufak işlem yapılmadı. Kim hesabını soracak?

Kim soracak?

Bunu Türkiye’nin yapacağını zannetmiyorum. Uluslararası boyutta olması gerekir. ‘Bin yıldır birlikte yaşıyoruz, kardeşiz’ diye naralar atıyoruz; ama son yüz yılda devletin Kürtler üzerinde izlediği politika aslında kardeş olmadığımızı ifade ediyor. Eşit hukuk çerçevesinde birbirimize yaklaşmamız gerekiyor. Sözle kardeşlik olmaz. Eğer anayasal zeminde eşitlik ilkesine dayandırılamıyorsa, kardeş olmamızın hiçbir anlamı yoktur. Bir Türk’ün kanunda yeri nasıl belirlenmişse bir Kürt’ün de o kanunda yerinin belirlenmesi gerekiyor. Onun dışındakiler boş sözler.

Akşam gazetesi geçen yıl ‘Ferhat Encü bizi tehdit etti’ diye bir haber yapmıştı. Akşam’ı tehdit mi ettin?

Akşam gazetesi ‘Uludere devletle barıştı’ diye bir haber yapmıştı. Ancak Roboskili aileler devletin tazminatını bile kan parası istemiyoruz diye reddetmişti. Haberin masa başında, Valilik’ten alınan iftiralarla yapıldığı belliydi. Ben de Twitter’da ‘bunun gereği yapılacaktır’ yazdım. Bu bir tehdit olarak da algılanabillirdi. Peki nasıl bir tehdit? Silahımız, topumuz, F16’larımız yok ki gidip masa başında haber yapanın başına bomba yağdıralım. Tamamen demokratik yöntemlerle, hukuk yoluyla hesap sorulması gerekir. Kastım oydu.

Katliamın hemen ardından büyük kentlerde yılbaşı eğlenceleri düzenlenmişti. Gezi direnişi batının Roboski’ye bakışını değiştirdi mi?

Gezi sırasında, ‘Kürdistan’da onca katliam olurken bu insanlar neredeydi?’ diye düşünmüştüm. Orada havai fişekler atılması garip gelmişti. Şu anda bir uyanış vardır; ama tam anlamıyla değil. Gever’de polis kurşunuyla katlediliyorlar, kaç kişi Taksim Meydanı’na çıkıyor? Anlıyorum kolay değil, devletin yıllardır aşıladığı milliyetçilik var; mücadelemize tam anlamıyla destek vermelerini beklemiyorum ama Roboski’ye tepki göstermeliydiler.

 

Bana karşi bir önyargı var

 

Çetin bir mücadele yürütüyorsun bu arada okul nasıl gidiyor? Kaçıncı sınıftasın?

Normalde geçen sene mezun olacaktım. Birinci dönemin vizesine girmiştim, final dönemi başlamıştı, o araya denk gelmişti katliam. Gittiğimde, acı ortamı görünce okulu bırakmayı düşündüm. Gelen heyetleri karşıladım, daha önce yaşananları, katliamın aslında niçin ve nasıl yapıldığını anlatmaya çalıştım. Öte yandan da devlet insanları  tarafına çekmeye, tehdit etmeye çalışıyordu, bu algıyı kırmaya çalıştım. Daha sonra okulu bitirmeye karar verdim ve geri döndüm.

Ne yaşadın okula döndüğünde?

Kaçırdığım sınavlara girebilmek için hocalarla konuştum. Bir tanesi başsağlığı diledi. Diğerleri ‘Git, ölüm raporu getir’ dediler. Sonra birkaç gözaltı süreci yaşadım. Zaten katliamın bana yaşattığı bir psikoloji vardı, derslere gidiyordum ama bedenen vardım, ruhen aslında Roboski’deydim. Bir yılımı kaybettim. O algıyı kırmaya çalışıyorum, hocalar başka pencereden bakıyor.

Önyargı mı var?

Kesinlikle. Hem Kürt hareketine destek verdiğim için hem de hükümete boyun eğmediğim için. Örneğin aldığım bir proje dersi vardı. Bizim grubu hoca çok methethediyordu. Mülakata girdiğimizde ise barış süreci nedeniyle bir tartışma yaşadık. Kendisi MHP’liydi, bana AKP’lisin diyordu. Dersten en düşük notu ben aldım.

Nasıl geçiniyorsun?

Açıkça söyleyeyim, eş dost... Arkadaşlarımdan borç alıyorum. Geçen yıl bir iki yerden burs almıştım. Bu yıl burs yok. Ailemden de istemiyorum. Çok bir şeye de gerek yok ayda 300 gelse tamamdır.

Ailen ne durumda? Kim çalışıyor?

Babam daha önce aldığı bir darbe nedeniyle çalışamayacak durumdaydı. Serhat liseye gidiyordu, ben ve diğer kardeşim üniversiteyi kazanınca o fedakârlık yapıp okulu bırakmış çalışmaya başlamıştı.  Şimdi babam ara sıra serbest çalışıyor.

Ayakkabı kutularından çıkan milyonları görünce ne hissettin peki?

Birileri 50 TL için bombalarla katlediliyor, öbür tarafta odalarından milyon dolarlar çıkan kişilerle karşılaşıyorsun. Canımı çok acıttı bu durum. Çünkü Terörle Mücadele Yasası’nda hayatını kaybedenlere 23 bin TL veriliyor. Ekstra 100 bin TL daha biçtiler, toplam 4 milyon 300 bin gibi bir rakama tekabul ediyor. 34 cana biçtiği değer bu. Biz bu tazminatı kabul etmedik tabii.  Öbür taraftan da 11 yıllık iktidarında bakan çocukları, kendi çocukları milyon dolarlar üzerinde yatıp kalkıyorlar.

Cemaat-AKP kavgası, süreci etkiler mi?

Tabii ki çok kaygı verici bir durum. Gülen’in Kürtler hakkında ‘Kökü kurusun’ dediği videoları  mevcuttur. Öbür taraftan Kürt özgürlük mücadelesini sekteye uğratmaya çalışan, Kürtlerin haklarını gasp eden hükümetle karşı karşıyayız. Bir yıldan fazladır barış sürecinden bahsediyoruz. Özellikle operasyonların ve çatışmaların durması umut vericidir ama akabinde atılması gereken adımlar vardı, o adımlar atılmadığı sürece birileri tarafından   bu ortam provake edilebilir.

Nelerdir en acil adımlar?

Kangren haline gelen koruculuk sisteminin ortadan kaldırılması. Koruculuk hem kadına hem de diğer muhalif kesimlere yönelik şiddet ortamı oluşturmuştur. Birçok kan davasında büyük bir etkisi vardır. Hak ve hukuk ihlalleri zemini oluşmuştur. Korucu olan kendi şahsi çıkarları doğrultusunda başkası üzerinde silahla baskı oluşturmaya çalıştı. İkincisi 10 bine yakın KCK’li tutsak içerdedir. Bunların serbest bırakılması gerekiyordu. Anayasal düzlemde terör yasasının değişmesi bir güven ortamına zemin hazırlayabilirdi. AKP’nin provakasyonları bahane göstererek adım atmaması provakasyonların meşrulaşmasını sağlayacaktır.

Roboski’de katliamdan sonra korucuların sayısı arttı mı?

Koruculuk artarak devam ediyor. Devlet yoksulluğa mahkum ettiği insanları denetim altına almak için bir sistem geliştiriyor. Bu sisteme dahil olanlar devlete başkaldırmasın isteniyor. Korucular özellikle genç insanlardan seçiliyor. Devlet baskı yapıyor ya öleceksiniz ya korucu olacaksınız diye.

Bir Roboski Utanç Müzesi yapılması gündemde. Nedir son durum?

Bu işi bağımsız bir platform üstlendi. Aileler olarak destek veriyoruz. Bir proje yarışması düzenleniyor. Kazanan proje hayata geçirilecek. Bu esnada maddi destek toplanacak.

 

Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz

 

“Altı defa gözaltına alındım. Ölüm tehditleri yağdı, üzerimize tazyikli su sıkıldı. Yedi sekiz aya yakın cezaevinde tutuldu insanlar.  ‘Farzedin ki bu bir kazaydı’ dediler. Son olarak Roboskili ailelere anma sırasında sınır ihlali yaptıkları gerekçesiyle 3’er bin lira para cezası verildi. Mücadelemizi baskı altında tutmak için sürekli cezalar uygulanıyor. Düşman hukukunda normal. Ama insani olarak kabul edilemez. İki yıldır yaşananlara inanamıyorum. İnsanlığın geldiği duruma baktığımda vicdanların bu kadar körelmesini, taşlaşmasını, insanların bu kadar körleşmesini kabullenemiyorum. Davos zirvesinde İsrail Cumhurbaşkanı’na ‘Siz çocukların üzerine Napalm bombaları yağdırdınız, öldürmeyi iyi bilirsiniz’ diye bir çıkış yapmıştı. Öbür yandan da katlettiği Kürt halkını görmeyerek kendisiyle çelişti. Almanya’da ‘Anadilde eğitim en kutsal haktır’ deyip öbür yandan Kürdistan’da yaşayan 20 milyonu aşkın insanı görmeyeceksin. Bu kabul edilemez”.

 

Bu süreci AKP yürütmüyor

 

“AKP yıllardan beri devam eden devlet geleneğini sürdürmektedir. Artık devletleşmiş bir mekanizmadır . Diğer sistem partilerinden bir farkı yoktur. Başbakan çıkıp meclis kürsüsünden ‘Dersim dolayısıyla özür diliyoruz’ diyor. İçi boş sözler söylüyor. O katliamı gerçekleştirenler ölmüştür ama bu zihniyeti sürdürenleri ortadan kaldırmak lazım. Ben bu sorunun AKP tarafından çözüleceğine inanmıyorum. Bunu Uğur Kaymaz’a, Ceylan Önkol’a, faili meçhullerin ortaya çıkarılmamasına, Şırnak’ta 1994’te yaşanmış katliamla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye’yi savunma şekline, KCK tutuklamalarına, Roboski’ye baktığında görebilirsin. Bu konuda Başbakan Kürtlere iftiradan tutun hakarete kadar her şeyi Roboski üzerinden söyledi. İki yıldan beri bir arpa boyu yol alınamamıştır. Sadece kasıt yok denmiştir. Hatta bu katliamı örtmeye çalışan bir politika izlemiştir. En basitinden güvenmediğimiz sivil mahkemeler dosyayı alıp bu katliamdan bire bir sorumlu olan askeri yargıya teslim etmiştir.

Barış sürecini AKP yürütmüyor. Büyüyen bir Kürt hareketi var. Kendini Ortadoğuda, dünyada, Türkiye’de ve Kürdistan’da kabul ettirmiş... Gerçekten Kürtler’i savunmak için dağlara, zindanlara, ölümlere bedenlerini yatıran insanlar var”.

 

Annem iki yıldır bir kere bile gülmedi

 

“Kardeşimin ve akrabalarımın ölümünü duyduktan sonra aklıma ilk annem geldi. Babama annemin durumu nasıl diye sordum, ‘Bunu kaldırabilecek durumda mıdır?’ diye düşündüm. Annem tansiyon hastası, kalbinden rahatsız; o dönemi sürekli hastanede geçirdi. Her anne kendi çocuğuna çok düşkündür ama annem bize, özellikle de kardeşim Serhat’a çok düşkündü. İki yıl önceki annemin durumuna bakıyorum, bir de şimdiki haline bakıyorum sanki ömründen 10 yıl azaldı. Yaşlandı; bitkin, yorgun düştü. Hiç gülmüyor. Eskiden bize güzel şeyler anlatır, gülerdi. Ama iki yıldan beri bir kere güldüğünü görmedim. Ben bazen kendimi kardeşimi zorluyorum; farklı bir ortam yaratalım, o yas havasını kaldıralım, annemin moralini biraz düzeltelim diye bir girişimde bulunuyorum da annemin yüzünde en ufak bir gülümseme dahi görmüyorum”.