Feridun Düzağaç: Sokağın şarkısını hiç yazamadım; siyasetçi, ideologmuşum gibi beni infaz ettiler

Fotoğraf: Emre Yunusoğlu

"Sokağın, sokaktaki insanın şarkısını hiç yazamadım" diyen müzisyen Feridun Düzağaç, "Toplumsal hafızamızı son 3-5 yıla çevirdiğimizde çok ön plana çıkmış olaylarla ilgili elbette çok şey yazılabilir ama ben o olaylardaki duygu bütünlüğümü süzemezdim. Çünkü öfke beni harekete geçiren bir duygu değil. Öfkeyle yazamıyorum" görüşünü dile getirdi.

Feridun Düzağaç, "Son yıllarda ülkemizi her konuda cepheleştiren bir siyasi iklim var. Bu anlamda bana da sanki gibi bir siyasetçi, bir ideologmuşum gibi anlamlar biçip beni infaz edenler oldu. Ben hep kendime dönük hikâyeler yazdım, sokaktaki insanın derdine hiç girmedim" dedi.

Düzağaç, "2000’lerin başında Ekşi Sözlük’te yazılanlar beni çok incitiyordu. Yine takip ediyorum ama artık kötü enerjiyle yazılanları değil, pozitif enerjiyle yazılanlara sahip çıkıyorum. Şarkılarımı ve şarkılarla kurduğum bağları korumam zorlaşıyor. O yüzden canım tabii ki yanıyor, sosyal medya üzerinden ciddi linçler de yaşadım" diye konuştu.

Hürriyet Cumartesi'den İpek İzci'ye konuşan Düzağaç, "Birisi futbol üzerindendi. Yakın geçmişte de siyaseten bir konuda günah keçisi ilan edildim ve o yüzden Twitter’ı kapattım. Instagram ve Facebook’ta fan page tadında bir sayfam var. Şu an 600-700 bin arası takipçimiz var. Daha fazlaydı, bu son yaşadığım linçte yarısı kadarını kaybettik" dedi.

İpek İzci'nin Feridun Düzağaç'la yaptığı söyleşi şöyle:  

Gelecek sene profesyonel müzik hayatınızın 20. yılı olacak. Müziğinizde ne değişti?

Benim müziğim sözlerden cesaret alıyor ve sözlerle yürüyor. Akademik eğitimim, müziğin temel prensipleri dışında çok derin bir bilgim de yok. Ama söylemim değişti.

Neydi, ne oldu?

Kulağı şöyle gösteriyordum, artık böyle gösteriyorum (Gülüyor). Ki bu, ilk albümden beri beni takip eden insanların pek de hoşuna gitmiyor. Yeni albümüm ‘Başka’ ve bundan önceki ‘Flu’ albümlerini birlikte ürettiğimiz dostlarımla ortak hedefimiz, enstrümanlara ve seslere çok fazla yer bırakmak oldu. Bir müziğin üzerinde derinlikli felsefe yapan bir adam olmak bıktığım, sıkıldığım bir şey değil. Ama sanki onunla ilgili yapabileceklerimi yaptım gibime geliyor.  Ama ne yaparsam yapayım, değişmeyen şeyler var. “Biraz Feridun dinleyeyim de bunalıma gireyim” tadında özetlenebilecek laflar ediliyor.

Bunlar sizi üzüyor mu?

Bir zamanlar çok üzüyordu. Bunu naif dile getirenler de var ama herhangi bir şarkıyı baştan sonra dinlemeden “Bu adamla ilgili böyle bir algı var” diye bu durumun mizahına bodoslama girenler de var. Bence yazma anı çok kutsal bir an, planlanamıyor. “Bu şarkıları yazan adam acaba nasıl yaşıyordur” gibi bir şehir efsaneleri var. Halbuki hiç öyle bir adam olmadım. 

“Yaşamadığım bir şarkı yazmadım” demişsiniz.

Kendi hallerimden etkilendiğim mutlaka oluyor. Ama şu önemli: Bir şarkı yazıyorsunuz, albümde paylaşılıyor, insanlar bu çağda telefonlarına indiriyor vs... O şarkıyla bir bağ kurabiliyorsa, o doğru bir şarkıdır. Kendi hayatımı yazdığım ‘Yürüdüm’ var, ‘Beyaz’ var, ‘Alev Alev’ var, illa ki var. Ama hep kendi hallerimi yazıyorum gibi bir durum yok.  

‘Beyaz’ 1996’da yayımlanmış bir şarkı. Neden 20 yıl sonra bir daha albüme koydunuz?

Oya Erkaya Ayman, bu şarkıyı caz korosuyla birlikte akapella yapmak istediğini söylemişti. Ama sonra bu proje iptal oldu. “Bakın, hakkında atıp tuttuğunuz adamın 20 yılı oldu” mesajı olsun diye projeyi kendi albümüme taşımayı teklif ettim. O da severek kabul etti. Evet, aslında 1996-2016 çağrışımı olsun diye herhangi bir ilk şarkıyı albüme koymayı düşünüyordum ama ‘Beyaz’ olması tamamen tesadüf oldu.

Albümün adını neden ‘Başka’ koydunuz, içinde böyle bir şarkı yokken?

Albüme şarkılardan birinin adını koyunca, o şarkıyı işaret ediyor gibi olma duygusunu sevmiyorum. Her zaman şarkıların yarattığı herhangi bir duyguyu isim olarak koymayı tercih ettim. Bunda da öyle oldu. Yöresel enstrümanlara hiç olmadığı kadar yer verdiğim bir albüm ve iki şarkının iki versiyonu var. Genelde bir şarkı küçük dokunuşlarla remix edilir. Çünkü artık radyoların domine ettiği bir dünyadayız ve radyoların sevebileceği soundlar yapılıyor. Ama bizim yaptığımız tamamen başka. ‘Biçare’ ve ‘Kül’de aynı bestenin bambaşka iki düzenlemesini yaptık. Bence, en büyük başkalığı buydu. 

 

Ciddi linçler yaşadım

 

Çok çabuk kırılan biri olduğunuzu söylemişsiniz. Bu kadar göz önünde olan ve her yaptığı işi yorumlanan biri olarak bu durumla nasıl başa çıktınız? Hâlâ aynı kırılganlıkta mısınız?

Yok; hem yaş aldım, hem baba oldum. Bunu hastalıklı görüyorum ama artık öyle değilim. Çünkü herkesin her şeyi yorumlamaktan ziyade astığı, kestiği bir ortamda zaten böyle bir kalkanı geliştirebilmeliydim. Ama itiraf ediyorum, 2000’lerin başında Ekşi Sözlük’te yazılanlar beni çok incitiyordu. Yine takip ediyorum ama artık kötü enerjiyle yazılanları değil, pozitif enerjiyle yazılanlara sahip çıkıyorum. Şarkılarımı ve şarkılarla kurduğum bağları korumam zorlaşıyor. O yüzden canım tabii ki yanıyor, sosyal medya üzerinden ciddi linçler de yaşadım.

Gerekçesi neydi?

Birisi futbol üzerindendi. Yakın geçmişte de siyaseten bir konuda günah keçisi ilan edildim ve o yüzden Twitter’ı kapattım. Instagram ve Facebook’ta fan page tadında bir sayfam var. Şu an 600-700 bin arası takipçimiz var. Daha fazlaydı, bu son yaşadığım linçte yarısı kadarını kaybettik.

Ne hissettiniz?

Bir insanın karakterini sevmekle, şarkılarını ya da ne bileyim kitaplarını, filmlerini sevmek arasında bir fark olmalı. Bizde bu ikisi karıştırılıyor. Beni sevenlerin üçte biri bir anda sevmiyormuş gibi hissettim, çok kalbim kırıldı. Demek ki sandığım kadar sevilmiyormuşum diye birkaç gece uykusuz kaldım.

Müziğiniz gündemden nasıl etkileniyor?

Ben sokağın, sokaktaki insanın şarkısını hiç yazamadım.

Denediniz mi?

Denedim. Son yıllarda ülkemizi her konuda cepheleştiren bir siyasi iklim var. Bu anlamda bana da sanki gibi bir siyasetçi, bir ideologmuşum gibi anlamlar biçip beni infaz edenler oldu. Ben hep kendime dönük hikâyeler yazdım, sokaktaki insanın derdine hiç girmedim. Toplumsal hafızamızı son 3-5 yıla çevirdiğimizde çok ön plana çıkmış olaylarla ilgili elbette çok şey yazılabilir ama ben o olaylardaki duygu bütünlüğümü süzemezdim. Çünkü öfke beni harekete geçiren bir duygu değil. Öfkeyle yazamıyorum. Ama konserlerde tabii ki etkileniyorum.