Feroz Ahmad: Çanakkale Zaferi yanlış tarihte kutlanıyor!

Feroz Ahmad: Çanakkale Zaferi yanlış tarihte kutlanıyor!

"Türkiye’de Çanakkale Zaferi yanlış tarihte kutlanıyor. Savaşın bitişi 9 Ocak 1916’dır. Zafer o tarihte kutlanmalıdır…

1917’de İngilizler savaşı kaybetmek üzereydi. Devrim sonucunda Rusya savaş dışı kaldı. Almanlar 1918 baharında son bir taarruza geçtiler. Ve ilk defa o zaman İttihatçılar’a ‘savaşı kazanırsak ne istiyorsunuz’ diye sordular. 1918 yazında bile hâlâ savaşı kazanabileceklerini düşünüyorlardı. İttihatçılar ‘savaşı kazanırsak’ Mısır’ı, Kıbrıs’ı ve Ortadoğu’daki Arap topraklarını istediler…

Savaş kazanılsa bile Osmanlı büyük ihtimalle Almanya’ya bağlı bir ülke olacaktı. İttihatçılar Yemen’den, Irak’tan Edirne’ye kadar uzanan bir imparatorlukta Türk milliyetçiliği yapmanın intihar etmek gibi olduğunun hep farkındaydı...

Yahudiler Osmanlıcılığı desteklediler. Yahudi elitleri arasında Siyonist veya milliyetçi olan yok gibidir…”

Bu görüşler Prof. Feroz Ahmad’a ait. Prof.  Ahmad son dönem Osmanlı ve Türkiye tarihi üzerine dünyada sayılı akademisyenlerden biri. 1960’lı yıllarda Londra’da School of Oriental African Studies’te doktorasını Bernard Lewis’in danışmanlığında İttihat ve Terakki üzerine tamamlayan Profesör Ahmad, bugüne kadar çok sayıda kitap ve makale yazdı. Son kitabı geçtiğimiz aylarda Genç Türkler ve Osmanlı Milletleri başlığıyla yayımlanan Profesör Ahmad, hâlihazırda Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı İmparatorluğu üzerine bir eser üzerinde çalışıyor.

Halen Yeditepe Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı olan Feroz Ahmad ile Birinci Dünya Savaşı’nın 100. yıldönümünde T24’te yayımlanmak üzere bir söyleşi* yaptık:

- Dünya Savaşı neden çıktı?

Savaşın çıkmasını kimse istemiyordu. Aslında Avrupa’da büyük güçler arasında 1905 sonrasında krizler çıkmaya başladı. Bu güçler Britanya, Fransa, Rusya, Almanya ve Avusturya-Macaristan. 1914 yılına kadar sorunları aralarında düzenledikleri konferanslarla çözmeye çalıştılar. Britanya, Fransa ve Rusya mevcut düzenden yana olan ve değişim istemeyen grup olarak bir arada bulunuyordu. Düzenin değişmesini isteyen güç olarak Almanya vardı. 1884’te Afrika’nın bölüşümü Almanya’nın da katıldığı Berlin Konferansı’yla sağlandı. Ancak Avrupa’daki statükonun değişimi konusunda anlaşamadılar. Avusturya-Macaristan bunlar içinde en zayıf imparatorluktu. Avusturya-Macaristan veliahtı Prens Ferdinand 28 Haziran 1914’te Saraybosna’da suikast sonucu öldürüldüğünde Viyana ve Berlin birlikte istişare ederek hareket ettiler. Viyana için en büyük tehdit giderek yükselen Slav milliyetçiliğiydi. Slav milliyetçiliğinin bölgedeki liderliğini de Sırbistan yapıyordu. Avusturya-Macaristan elitleri “Sırbistan’ı yenersek uzun bir süre Slav milliyetçiliğini bastırabiliriz” diye düşündüler. Burada şunun altını çizmek gerek. 28 Haziran’daki suikastla Viyana’nın Belgrad’a 23 Temmuz’da verdiği şartları çok ağır ültimatom arasında yaklaşık 1 aylık bir süre var. Bu süre boyunca Berlin ve Viyana nasıl hareket edilmesi gerektiği üzerine konuştular. Almanya Avusturya-Macaristan’a bir anlamda açık çek verdi ve “ne olursa olsun arkanızdayız” dedi. Sırbistan ültimatomun neredeyse tamamını kabul etmesine rağmen Avrupa’da savaşın çıkması engellenemedi.

 

Tren tarifesi gibi savaş planı

 

- Bunun bir dünya savaşına dönüşeceğinin farkında mıydılar?

Hayır bunu düşünemediler. Avusturya-Macaristan ve Sırbistan arasında olacak bir savaşın 3. Balkan Savaşı gibi olacağını düşünüyorlardı. Yani bölgesel bir savaş olarak kalacak ve Sırbistan mağlup edilecekti. Burada hesap hatası yapıldığı çok açık. Rusya önemli bir faktördü. 1905 devriminden bu yana kriz içinde olan Rusya, Sırbistan’a verilen ültimatom sonrasında askeri güçlerini mobilize etmeye başladı. Moskova köşeye sıkışan Sırbistan’ın yanında mutlaka bir şey yapması gerektiğini düşündü. Rusya’nın askeri güçlerini mobilize etmesi kararı, Almanya’nın Schlieffen Planı’nı pratiğe geçirmesine yol açtı. Almanlar hem Rusya’ya karşı, hem de Rusya’nın müttefiki Fransa’ya karşı iki cepheli bir savaşı kazanabilmek için çoktandır hazırladıkları savaş planını uygulamaya koydular. Buna göre Batı’da önce Fransa’yı hızlı bir muharebeyle savaş dışı bırakacaklar, sonra bütün askeri kuvvetlerini Rusya üzerine göndereceklerdi. Plan o kadar dakik ve düzenli hazırlanmıştı ki, İngiliz tarihçi A.J.P. Taylor bunu trenlerin hareket çizelgesine benzetir. Savaşın her adımı, birliklerin sevkîyatının nasıl olacağı, hangi cephelerden saldırılacacağı gün gün, saat saat belliydi. Ancak burada Britanya’nın nasıl hareket edeceği çok önemliydi. Britanya’nın tarafsız kalması halinde Almanya’nın savaşı kazanması ve Avrupa’da üstünlüğünü kurması çok daha kolay olacaktı. Bazı İngiliz tarihçiler Britanya’nın savaşa girmesini hata olarak görürler. Onlara göre Almanya Avrupa’yı hakimiyeti altına alsaydı ne Sovyet devrimi, ne de Naziler olacaktı. Bir anlamda Almanya Avrupa’yı yönetecek, Britanya dünya üzerine yayılmış İmparatorluğu’nu yönetmeye devam edecekti. Ama tabii bütün bunlar “bu olsaydı şu olurdu” gibi tahmin yürütmenin ötesine geçmiyor. Kesin olan şu ki, Britanya Avrupa’nın kontrolünü Almanya’ya bırakamazdı, nitekim bırakmadı ve savaşa girdi.

 

‘İttihatçılar önce Britanya ile ittifak aradı’

 

- Alman tarihçi Fritz Fischer Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasında sorumluluğun Almanya’da olduğunu belirtiyor. Buna katılıyor musunuz?

Almanya mevcut siyasi düzenin kendi aleyhine olduğunu düşünüyordu. Tıpkı Fransa, Rusya, ve Britanya gibi kendi imparatorluğunu kurmak istiyordu. Berlin “Mitteleuropa” diye tanımlanan Avrupa’nın merkezinin Alman hakimiyeti altına girmesini hedefliyordu. Burada Osmanlı İmparatorluğu devreye giriyor. İttihatçılar tarihten önemli bir ders çıkardılar. Buna göre büyük güçlerin mücadelesinde Osmanlı tarafsız kalamazdı. Mutlaka büyük güçlerden biriyle hareket etmeliydi. İttihatçılar 1909 sonrasında sürekli olarak Britanya ile ittifak kurmanın yollarını aradı. Ama Londra onlara hiçbir zaman kesin bir cevap vermedi. Fransa ve hatta Rusya ile ittifak kurmanın yollarını aradı İttihatçılar, ama hep rededildiler. Cemal Paşa Fransa’ya gitti, Talat Paşa Kırım’da Rus Çarı’yla görüştü. Ama netice alamadılar. 1914 yılında Almanya ile beraber hareket etmenin yolunu ararken bile ilk etapta istedikleri desteği alamadılar Berlin’den. Almanya’nın İstanbul’daki büyükelçisi Osmanlı’yla ittifak kurmanın yararsız olacağını ısrarla Berlin’e söyledi. Balkan Savaşları’nda ağır mağlubiyetler alan Osmanlı ordusunun kendilerine yük olacağını düşündüler. Burada Alman imparatoru Wilhelm devreye girdi. Wilhelm “Osmanlı ordusuna ihtiyacımız yok ama Pan-İslamcı düşünceyi kullanabiliriz” diye düşündü. “Osmanlı üzerinden Orta Asya, Hindistan, Mısır, Kuzey Afrika’daki Müslümanları Rus, İngiliz ve Fransız yönetimlerine karşı ayaklandırırsak önemli bir avantaj elde ederiz” dediler.

- Bekledikleri isyanlar olmadı ama.

Evet ama İngilizler Dünya Savaşı süresince on binlerce askeri Hindistan ve Mısır’da tutmak zorunda kaldı. 1857’deki Hint isyanının benzeri olursa zor durumda kalacaklardı. Batı cephesinde Almanlara karşı kullabilecekleri binlerce askeri Müslümanların yaşadığı kolonilerinde tuttular.

- Birinci Dünya Savaşı’nın 100. yıldönümünde gazete ve dergilerde savaşın Osmanlı topraklarının paylaşımı üzerine olduğu yönünde yaygın bir kanı var. Buna katılıyor musunuz?

Bakın herkes savaşın Avrupa’da kazanılıp Avrupa’da kaybedileceğinin farkındaydı. Osmanlı’nın katıldığı savaşlar tali cephelerde yapıldı. Savaşın merkezi Avrupa’ydı, Fransa topraklarında oldu.

 

‘Osmanlı, savaşın dışında kalamazdı’

 

- Osmanlı savaş dışında kalabilir miydi?

Kalamazdı. Avrupa’da savaş 1914 Temmuz sonu Ağustos başında başladı. Osmanlı savaşa ekim sonunda dahil oldu. Arada üç aylık bir süre var. Herkes savaşın 1915’in baharına kadar biteceğini hesap ediyordu. İttihatçılar savaşa girmemek için farklı yollar denediler. Ancak burada Osmanlı hazinesinin boşaldığını belirtmek gerek. Memur maaşlarını bile ödeyemiyorlardı ve dışarıdan borç almaları gerekiyordu. Ağustos-eylül gibi İngilizlerden borç istediklerinde “hayır” cevabı aldılar. İngilizler Osmanlı’ya borç vermeyi kabul etseydi dengeler değişebilirdi. Ama vermediler. Borç için Almanların kapısını çaldıklarında Berlin kabul etti. Ancak şart olarak Osmanlı’nın kendi yanında savaşa girmesini istedi. Burada şunu da belirtmek gerekir. Osmanlı eğer tarafsız kalsaydı savaş sonunda savunmasız kalacağını düşündü. Almanlar “kısa sürecek savaşı biz kazanacağız, eğer yanımızda olmazsanız savaş sonunda Osmanlı’ya ne olacağını siz düşünün” dediler İttihatçılara. İttihatçılar tarafsız kalırsak savaş sonunda Osmanlı’yı masada paylaşırlar diye endişe ettiler.

 

‘Çanakkale Zaferi yanlış tarihte kutlanıyor’

 

- Osmanlının savaşa girmekte amacı neydi?

Savaşı kazanan tarafta olmaktı. Kısa sürecek bir savaş burada düşünülen, ama beklentilerin aksine 4 yıl sürdü. İngilizler Çanakkale üzerinden saldırarak İstanbul’u ele geçirmeyi planladılar. Deniz muharabesinde istedikleri sonucu alamadılar ve çok sayıda savaş gemisi kaybettiler. 18 Mart 1915 deniz muharebelerinin bitişidir. Ancak bundan sonra karaya asker çıkarmaya karar verdiler. Çanakkale’nin geçilemeyeceğini anlamaları ve geri çekilmeleri Ocak 1916’dır. Aslında Türkiye’de Çanakkale Zaferi yanlış tarihte kutlanıyor. Savaşın bitişi 9 Ocak 1916’dır. Zafer o tarihte kutlanmalıdır. Osmanlı ordusu Irak’ta da zafer kazandı. Herkesin beklediğinden çok daha iyi bir performans gösterdi Osmanlı ordusu. İttihatçılar bile bu kadarını beklememiştir. Tabii şunu da eklemek gerek; Osmanlı ordularının yönetiminde Almanlar aktif rol aldı. Cephane Almanya’dan geldi.

 

- Arap İsyanı’nın Osmanlıyı arkadan vurduğu belirtilir.

Arap isyanı diye bir şey olmadı. Olan Haşimi isyanıydı. Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de Osmanlı’ya karşı ayaklanma olmadı. Haşimi isyanı İngiliz propagandası sonucu gerçekleşti.

 

‘İttihatçılar Mısır, Kıbrıs ve Ortadoğu’yu istedi’

 

- İttihatçıların Osmanlı’yı savaşa sürüklediği ve imparatorluğu parçaladığı görüşü sürekli dile getirilir.

Bugünden bakınca Almanya’nın savaşı kaybetmesi kaçınılmaz gibi görünse de dönemin gerçekleri öyle değildi. 1917’de İngilizler savaşı kaybetmek üzereydi. Devrim sonuncunda Rusya savaş dışı kaldı. Almanlar 1918 baharında son bir taarruza geçtiler. Ve ilk defa o zaman İttihatçılara “savaşı kazanırsak ne istiyorsunuz” diye sordular. 1918 yazında bile hâlâ savaşı kazanabileceklerini düşünüyorlardı. İttihatçılar “savaşı kazanırsak” diye Mısır’ı, Kıbrıs’ı ve Ortadoğu’daki Arap topraklarını istediler. Balkanlar üzerine talepleri olmadı. Ağustos 1918’de Alman taarruzu sonuçsuz kaldı. Bunda İngilizlerin tankı kullanmaları önemli rol aynadı. Almanlar savaşın daha da uzaması neticesinde Rusya’dakine benzer bir devrimin olmasından korktular ve savaş sona erdi.

 

‘Savaş kazanılsa ihtimal Osmanlı Almanya’ya bağlı bir ülke olurdu’

 

- Almanlar kazansaydı ne olurdu diye bir soru akla geliyor?

Alman Büyükelçisi’nin anılarında “Savaşı kazanırsak Osmanlı Almanya’nın Mısır’ı olacaktır” deniyor. Bu gerçekçi bir değerlendirme. İttihatçılar savaş kazanılsa bile ancak Almanya’nın desteğiyle gelişebiliriz düşüncesindeydi. Savaş kazanılsa bile Osmanlı büyük ihtimalle Almanya’ya bağlı bir ülke olacaktı.

- Sıklıkla dile getirilen başka bir konu da İttihatçıların Türk milliyetçisi veya panTürkist oldukları…

İttihatçılar her şeyden önce Osmanlıcıydılar. Mesela Türkçü çizgideki Yusuf Akçura İttihat Terakki’ye üye olmadı. İttihatçıların liderleri Osmanlıcıydı. Orta Asya’ya dönük hayalleri yoktu. Kafkasya ve Orta Asya’da bağımsız devletlerin kurulmasını ve bunların Rusya ve Osmanlı arasında tampon bölge işlevi görmesini istediler.

 

Halifeliği Araplara bırakma planı

 

- Yemen’den, Irak’tan Edirne’ye kadar uzanan bir imparatorlukta Türk milliyetçiliği yapmak intihar etmek gibi değil mi?

Evet. Bunun hep farkındaydılar. Onlar bir imparatorluğu yönettiklerini biliyorlardı. Talat Paşa Viyana’daki büyükelçi Hilmi Paşa’ya Avusturya-Macaristan arasındaki paylaşımın nasıl olduğunu sormuştur. Araplarla imparatorluğu paylaşmayı, ortak yönetmeyi planladılar. Halifeliği Araplara vererek, siyasi yönetimin İstanbul’dan olacağı yeni bir sistem arayışındaydılar. Çanakkale Savaşı sırasında İngiliz İstihbaratına konuşan Prens Sabahattin de “İstanbul’u alırsanız siyasi yönetim biz de kalır, halifeliği Araplara veririz” dedi. O da İttihatçılarla benzer düşüncedeydi.

 

‘Yahudiler Osmanlıcılığı destekledi’

 

- Geçtiğimiz aylarda yayınlanan son kitabınız İttihatçılar ve Osmanlı milletleri arasındaki ilişkiler üzerine...

Farklı milletler farklı ilişkiler içindeydi. 1908 sonrasında bu milletler anayasal yönetimle sisteme entegre edilmeye çalışıldı. Mesela Taşnaklar devrimci hareketi bırakarak bir dönem İttihatçılarla beraber çalıştılar. Rumların büyük çoğunluğu Atina hükümeti yanlısıydı. Yunan elçiliği İstanbul’da çok etkiliydi. Yahudilerse Osmanlıcılığı desteklediler. Yahudi elitleri arasında Siyonist veya milliyetçi olan yok gibidir. İstanbul dururken o dönemde kimse Filistin’e gitmek istemez. Kitabımda milletler arasındaki farklılıkları anlattım. 

Söyleşiyi yapan: Feroz Ahmad’in danışmanlığında doktorasını Fletcher School of Law and Diplomacy’de tamamlayan Yardımcı Doçent Behlül Özkan, Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü.