Gülen cemaati lideri Fethullah Gülen, The Wall Street Journal (WSJ) gazetesine yazdığı "Müslümanlar Aşırılık Kanseriyle Mücadele Etmeli" başlıklı makalede, İslam adına işlenen terör eylemlerinin Müslümanları yabancılaştırdığı ve İslam aleyhine yanlış algıları derinleştirdiği uyarısında bulundu.
Müslümanların kadın ve erkek haklarının eşit olmasının savunucusu olması gerektiğini söyleyen Gülen, "Kadınlara toplumda almak istedikleri her türlü rol için fırsat verilmeli ve eşitliklerini inkar eden sosyal baskılardan korunmalıdırlar" ifadelerini kullandı.
"Öncelikle, şiddeti kınamalı ve mağduriyet psikolojisinin tuzağına düşmemeliyiz. Zulme uğratılmış olmak terörü kınamamayı veya teröre tevessül etmeyi meşrulaştırmaz" diyen Gülen cemaati lideri, teröristlerin İslam adına ağır günahlar işlediğini söyledi. Terörün tüm boyutlarıyla ele alınması gerektiğini belirten Gülen, "Terörizm çok yönlü (buutlu) bir sorun olması hasebiyle çözüm adına planların da siyasi, ekonomik, sosyal ve dini buudları ele alması zorunludur. Sorunu sadece dine indirgeyen yaklaşımlar hem teröristlerin ağına düşme riski taşıyan gençlere hem de bütün insanlığa haksızlık sayılır" dedi.
Cihan Haber Ajansı'ndan Orhan Akkurt'un haberine göre, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin WSJ için kaleme aldığı "Müslümanlar Aşırılık Kanseriyle Mücadele Etmeli" başlıklı makalesinin tamamı şu şekilde:
"IŞİD olarak bilinen ve kendini İslam Devleti diye adlandıran grup, Ortadoğu'da katliam yapmaya devam ederken, Müslümanlar olarak bize düşen IŞİD ve onu taklit eden benzeri terörist grupların totaliter ideolojileriyle yüzleşmektir. İslam adına yapılan her terör eylemi Müslümanları yaşadıkları toplumlarda yabancılaştırarak ve İslam aleyhine yanlış algıları derinleştirerek tüm Müslümanları en derinden etkilemektedir.
Şiddete tevessül eden radikallerin zulümlerinden dolayı İslam dinini suçlamak insafla bağdaşmaz. Fakat, teröristler Müslüman kimliğiyle ortaya çıktıkları için Müslümanlar bu problemi inkar edemezler ve terör kanserinin toplumda yayılmasını engellemek için ellerinden geleni yapmakla mükelleftirler. Eğer bunu yapmazsak dinimizin bozulan imajından bizler de kısmen mesul oluruz.
Öncelikle, şiddeti kınamalı ve mağduriyet psikolojisinin tuzağına düşmemeliyiz. Zulme uğratılmış olmak terörü kınamamayı veya teröre tevessül etmeyi meşrulaştırmaz. Teröristlerin İslam adına ağır günahlar işlemekte olduğu sadece benim kanaatim değil. Kur'an-ı Kerim ve Efendimiz'in (s.a.v) sünneti gibi temel kaynakların dürüstçe incelenmesi bu neticeyi net bir şekilde ortaya koyar. Hayatını hadis, siyer ve tefsir yoluyla Kur'an'da ilahi maksatları anlamaya adamış selef-i salihinin, ulemanın bizlere naklettiği Peygamberimiz'in (s.a.v) örnek hayatı ve Kur'an'ın elmas düsturları teröristlerin yaptıklarını dinen tecviz adına ortaya attıkları iddiaları çürütür.
İkinci bir husus ise, İslam'ın bütüncül bir şekilde anlaşılması teşvik edilmelidir; çünkü dinin müntesiplerinin kültürel farklılıklarını yaşamalarında gösterdiği hoşgörü bazen dini temel değerler aleyhine suistimal edilebilir. Halbuki İslam'ın temel değerleri kişilerin yorumuna bırakılmamış, naslarla tespit edilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de tek bir masumun öldürülmesini bütün insanlığı öldürmeye denk tutan ayet misal olarak verilebilir. (Kur'an-ı Kerim 5:32). Efendimiz (s.a.v) savunma maksatlı meşru bir savaşta dahi savaşcı olmayan insanlara, bilhassa kadınlar, çocuklar ve din adamlarına karşı şiddeti kesin bir dille yasaklamıştır.
Müslümanlar olarak bizler dünyanın her yanında barış arayan insanlarla dayanışma göstererek bu değerleri temsil etmek mecburiyetindeyiz. İnsan psikolojisinin doğası ve habercilik dünyasının dinamikleri göz önüne alındığında, asıl duyulması gereken sağduyulu seslerden daha ziyade radikallerin manşetlere mevzu olması kaçınılmazdır. Fakat bizler medyayı suçlamak yerine, kendi sesimizin duyulmasını sağlamak için yeni yollar aramalıyız.
Üçüncü olarak Müslümanlar insan hayatı, izzeti ve hürriyeti gibi değerleri daha bir gür sesle müdafaa etmelidir. Bunlar aynı zamanda temel İslami değerlerdir ve hiçbir liderin, dini olsun siyasi olsun, bunları insanların elinden almaya hakkı yoktur. Dinimizin ruhuna sadakat aynı zamanda kültürel, sosyal, dini ve siyasi çeşitliliğe de saygılı olmayı gerektirir. Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de birbirini tanımayı insanları farklı yaratışının hikmeti olarak sunmuş (49:13) ve bütün insanları kerim yarattığını beyan buyurmuştur (17:70).
Dördüncüsü, Müslümanlar müspet ve insani bilimler, sanatla birlikte her canlıya saygının da içinde mezcedildiği eğitim imkânlarını toplumlarının her ferdine sunmalıdır. Müslüman toplulukların devletleri, demokratik değerleri okul müfredatlarına işlemelidir. Sivil toplumun da karşılıklı saygı ve hoşgörüyü yaygınlaştırmada önemli bir rolü vardır. Hizmet camiasının fertlerinin 150'den fazla ülkede bini aşkın eğitim müesseseleri ve diyalog merkezleri kurmasının arkasında bu saik vardır.
Beşinci olarak, Müslümanların sağlıklı dini eğitim hürriyetlerinin temini de radikallerin aşırı ideolojilerini yaymalarının önünde kritik bir set olabilir. Müslüman toplumların birçoğunda olduğu gibi dini hürriyetler kısıtlandığı zaman, din kıyıda köşede ehliyetsiz ve radikal kimselerin yorumuna bırakılmış olur.
Son olarak Müslümanlar kadın ve erkek haklarının eşit olmasının savunucusu olmalıdır. Kadınlara toplumda almak istedikleri her türlü rol için fırsat verilmeli ve eşitliklerini inkar eden sosyal baskılardan korunmalıdırlar. Efendimizin (s.a.v) zevce-i pakleri Hz. Aişe (ra) bu mevzuda güzel bir misaldir ki kendileri hem bir alime, öğretici ve toplum önderi rollerini oynamıştır.
Terörizm çok yönlü (buutlu) bir sorun olması hasebiyle çözüm adına planların da siyasi, ekonomik, sosyal ve dini buudları ele alması zorunludur. Sorunu sadece dine indirgeyen yaklaşımlar hem teröristlerin ağına düşme riski taşıyan gençlere hem de bütün insanlığa haksızlık sayılır. Uluslararası camia, terörizmin birinci planda kurbanlarının hem gerçekten hem de sembolik olarak Müslümanlar olduğunu ve Müslümanların teröristleri dışlayarak eleman toplamalarının önüne geçebileceklerini idrak etmelidir. Dolayısıyla devletler Müslüman vatandaşları rencide edebilecek beyan ve hareketlerden sakınmalıdır.
Şiddette tevessül eden aşırılığın, terörizmin dini yoktur. Her devirde dini kaynakları suistimal eden insanlar olmuş ve olacaktır. Ancak nasıl ki Hıristiyanların çoğu Kur'an yakılmasını veya Ku Klux Klan'ın eylemlerini desteklemiyorsa ve Budistler Rohingya Müslümanlarına karşı zulümleri onaylamıyorsa, Müslümanların kahir ekseriyeti de şiddeti tasdik etmiyor.
Müslümanların tarih boyunca medeniyetin ilerlemesinde büyük katkıları olmuştur. Bizim en büyük katkımız karşılıklı saygı, hürriyet ve adaleti kucakladığımız dönemlerde olmuştur. İslam'ın lekelenen imajını düzeltmek çok zor olabilir, ancak Müslümanlar bulundukları toplumlarda barış ve huzurun timsali olabilirler."