"Fethullah Gülen'in kitaplarının yayınlanması ve satışı yasaklandı!"

"Fethullah Gülen'in kitaplarının yayınlanması ve satışı yasaklandı!"

Zaman gazetesi yazarı Ali Ünal, Kaynak Holding’e yapılan operasyonların boyutlarından bahsederken, “Holdingi zarara uğratacak ilk icraat, Hocaefendi'nin kitaplarının yayınlanmasının ve yayınlananların satışının yasaklanması oldu” dedi.

Ünal, AKP’yi İslamcı temelli olarak niteleyerek “Aman Allah'ım, tamamı 70'i aşkın eseri yasaklıyor ve bu hukuksuzluğa, bu Din'e tecavüze Karaalioğlu gibi 'entelektüel Müslüman' diye bilinen biri, “inlerine girildi” diye sevinebiliyor" dedi.

Ali Ünal'ın Zaman'da "Hocaefendi ve ‘yasak' kitapları" başlığıyla yayımlanan (6 Aralık 2015) yazısı şöyle: 

İktidar'ın 17/25 Aralık'ı kendisine darbe diye savma çabasında hem modern hukukun, hem Kur'ânî adaletin en önemli esaslarından olan suçun şahsîliğine riayet edilmediği gibi, Kur'ân'da menedilen ve  sık sık ikazda  bulunulan bir davranış olarak düşmanlıkta da sınır tanınmıyor.

Bu riayetsizlik ve sınır tanımamanın son örneği, defalarca teftişten geçmiş olmasına rağmen bir açığı bulunamayan Kaynak Holding'e çökme operasyonunda holdingi de dehşetli boyutlarda zarara uğratacak ilk icraat, Hocaefendi'nin kitaplarının yayınlanmasının ve yayınlananların satışının yasaklanması oldu.

 

Akranlarının sokaklarda oynadığı yaşta (âlem-i) İslâm'ın üç asırlık hüsranı nasıl giderilebilir düşünceleri içinde kıvranan, daha 17 yaşında iken Orta ve Kuzey Anadolu'da va'zlar verip, halkı tanımaya çalışan ve “İki dakika bile kendim için yaşamadım; sadece birinizin bir günlük hidayeti için günde 50 defa ölüp dirilmeye razıyım.” diyen Hocaefendi, 30'lu yaşlarında, bilhassa üniversite öğrencileri tarafından kendisine sorulan yüzlerce soruyu cevaplamış, bunların sadece bir kısmından 4 cilt halinde oluşturulan ve yüzbinlerce okuyucuya ulaşan Asrın Getirdiği Tereddütler isimli eseri, binlerce insanın imanına vesile olmuştur. 1989 yılı içinde Peygamber Efendimiz (s.a.s.) hakkında 52 cuma verdiği va'zlarından meydana gelen ve sahasında emsalsiz olan Sonsuz Nur, 32 dile çevrilmiş, milyonlarca okuyucuya, Hindistan'da sadece bir defada 120.000 okuyucuya ulaşmış ve Peygamber Efendimiz'in tanınıp sevilmesinde en büyük tarihî hizmetlerden birini vermiştir. Her bölümünü İlâhî hakikatlerin cidarına dokunurum korkusu içinde gözyaşlarıyla yazdığı dört ciltlik Kalbin Zümrüt Tepeleri, tasavvufu en geniş ve en derin şer'î ve yaşanılır sınırları içinde anlatan eşsiz bir eserdir. Daha 30'larının başında Kestanepazarı'ndaki tahta kulübesinde kaleme aldığı Ölçü veya Yoldaki Işıklar, hemen her sahada doğru İslâmî düşünce, inanç, davranış ve hizmet adına pırlanta ölçüler ihtiva etmekle, yine sahasında tektir. Yıllarca ve büyük bir sabırla ya Sızıntı'ya, ya Yeni Ümit'e, ya da Yağmur'a başyazı olarak kaleme alınmış ve insanın bütün lâtifelerine hitap eden, ayrıca birer üslûp/belâğat harikası olan makaleler ve bunlardan teşekkül eden Çağ ve Nesil serisi; bazı sohbetlerde kendisine tevcih edilen çok önemli sorulara cevaplarından oluşan Prizma ve Kırık Testi serileri; “çay saati” sohbetlerinde dökülen incilerden müteşekkil Fasıldan Fasıla serisi, belki milyonlarca insanın kafasına, kalbine, ruhuna gıda olmuştur. Hocaefendi'nin bir diğer emsalsiz eseri Renkler Kuşağında Hakikat Tomurcukları'dır ki, göze hitap eden bir resimle, yine bütün beşerî lâtifelere seslenen bir değerlendirme yazısı, kim bilir kaç gözden, kaç zihinden, kaç kalpten ne perdeleri kaldırmış, zihnî-kalbî ne zulmetleri giderip, yerlerini ne nurlara bırakmıştır. Kur'ân'dan tereşşuhat, tefeyyüzât olan, tek örneğini İşârâtü'l-İ'câz'ın teşkil ettiği Bir İcaz Hecelemesi, Kurân'ın Altın İklimi gibi eserler ise, Kur'ân'ın, sırt dönülüp kendisinden uzaklaşılacak kitap muamelesi gördüğü “gurbet yılları”nda, insanlarla Kur'ân arasına zihin, kalp ve ruh köprüleri kurmuştur.

Şimdi, İslâmcı temelli AKP iktidarı, aman Allah'ım, bunlar ve bunlar gibi, tamamı 70'i aşkın eseri yasaklıyor ve bu hukuksuzluğa, bu Din'e tecavüze Karaalioğlu gibi “entelektüel Müslüman” diye bilinen biri, “inlerine girildi” diye sevinebiliyor. Akif'imizin ifadesiyle, “Ne yüzleri örten o incecik perde”nin kalkmasıyla, o yüzlerin altındaki sîretleri görüyoruz. Bir de, bu sîretleri, bugün onları görmeyen, görmek istemeyenlerin gelişen ve gelişecek hadiselerin ışığında en net olarak göreceği ve Mahşer Yeri'nde bu sîretlerin kendi tam suretlerini giyeceği günleri yaşayacağız. Bakalım o zaman kimler  nasıl sevinecek!