'Fethullahçılık suç mudur?'

'Fethullahçılık suç mudur?'

T24- Ahmet Altan Taraf gazetesindeki köşe yazısında Hanefi Avcı'nın kitabıyla tekrar gündeme gelen "Fettullahçılık" inancının suç olarak algılandığını yazdı. İnanç ve görüşlerin suç olarak öne çıkarılmasının "faşizm" olduğunu söyleyen Altan, artık Türkiye'nin bu zihniyetten kurtulması gerektiğini belirtti.

Ahmet Altan'ın 'Fethullahçılar ve Avcı' başlığıyla yayımlanan 27 Ağustos 2010 tarihli yazısı şöyle:

Çok sık duyduğumuz sözler var.

“AKP’liler, devleti ele geçirmeye çalışıyor” gibi ya da “Fethullahçılar devleti ele geçirmeye çalışıyor” gibi.

Devlet “birilerinin” sahip olduğu ve “birilerinden” koruduğu bir kale anladığım kadarıyla ve bu “kalenin” ele geçirilmesinden korkuyorlar.

Kim bu “kalenin” sahipleri, niye onlar devleti “yönetiyorlar” da “diğerleri” devleti “ele geçirmeye” çalışıyor?

CHP “devleti ele geçirmeye” çalışmıyor mesela, ordu da devleti ele geçirmeye çalışmıyor, yüksek yargı da devleti ele geçirmeye çalışmıyor, onlar hakkında “devleti ele geçirmeye çalışıyorlar” diye bir söz duymadım.

Ama AKP’lilerle Fethullahçılar devleti ele geçirmeye çalışıyor.

Devlet, bu ülkenin bütün vatandaşlarının “yönetmeye talip olabileceği” bir şey değil demek ki, sadece bazılarının yönetebileceği, diğerlerinin ise “ele geçirebileceği” bir şey.

Dün Roni Margulies bu konuda muhteşem bir yazı yazmıştı.

“Bir general, bir emniyet müdürü ‘evet ben Fethullahçıyım’ derse ne yapılması öneriliyor” diyordu, “işten mi atmak gerek adamı? Hapse mi atmak gerek?

İnançları nedeniyle atılması gerek, öyle mi?

Başka kimleri atmak gerek peki? Beğenmediğimiz inançlara inanan herkesi atalım mı?”

Fethullahçıların inançlarının ne olduğunu, diğer Müslümanlardan farklarını bilmiyorum, “ılımlı İslam” oldukları söyleniyor, ne olursa olsun, neticede bir “inanç” değil mi bu?

İnançlarından dolayı insanları suçlayacak mıyız?

“İnanç”, suç mu?

“Fethullahçılık” diye bir suç yok ama Fethullahçı olmak “suçlu” olmak anlamına geliyor neredeyse.

Ve, bu “sihirli” sözcük her şeyi açıklıyor, “Şemdinli’de kontrgerillanın izini yakalayan savcı Fethullahçıymış” diyorlar.

Bunu söyledikleri anda, kontrgerillanın kitapevi bombalaması önemsizleşiyor, onları yakalayan savcının Fethullahçı olması önem kazanıyor.

Aynı şeyi Ergenekon için de yapıyorlar, Ergenekon’u soruşturan savcılar da Fethullahçıymış... Demek ki Ergenekon kötü bir şey değil, Fethullahçı olmak gibi “korkunç” bir kimliğe sahip adam onları sorguladıysa, biz onları aklamalıyız.

Bu yaklaşım, dikkatleri “suçluyu” yakalayanın “inancına” çekip, suçun kendisini saklamaya yarıyor ve Fethullahçılık lafı bu garip mekanizmanın işletilmesinde çok sık kullanılıyor.

Emniyet’in, istihbaratın, ordunun içinde çok sayıda Fethullahçı olduğu artık biliniyor ama bu adamları “inançlarından” dolayı suçlayamazsınız, karalayamazsınız, eğer “cemaatlerinin çıkarı” için yasadışı işler yapıyorlarsa, bunu yakalar, belgeler, yargılarsınız.

“Kötü bir şey yapacaklar” diye niyetlerini sorgulamak, “niyetlerini” suçlamak “faşizme” girer, hukuk ise “kötü bir şey yaptıklarında” yakalayıp “belgelemektir”.

Fethullahçılık konusu en son Hanefi Avcı’nın, Fethullahçıları suçlayan kitabıyla gündemin ilk sırasına yerleşti.

Avcı, Susurluk’un ortaya çıkmasında büyük rol oynamış, dürüstlüğü bilinen, istihbarat kökenli bir polis görevlisi, Fethullahçıların “suç” işlediğini biliyorsa, belgeliyorsa, gereğini yapıp yargıya gitmesi gerekmez mi?

Belgesiz suçlama benim kuşkulandığım bir yöntemdir.

Ama Avcı’nın iddiaları arasında beni en çok şaşırtan Fethullahçıları suçlaması değil, Hrant Dink cinayetiyle ilgili olarak, cinayetten sonra Ertuğrul Özkök’ün ısrarla işlediği tezi tekrarlayıp, bunun “bir örgüt işi” olmadığını söylemesi.

Jandarma’nın, Emniyet’in, İstihbarat’ın bu cinayeti daha önceden bilmesi, raporlar tutması, cinayeti kışkırtanlar arasında bir jandarma “muhbirinin” bulunması Avcı’ya neden bu kadar normal gözüküyor, ben pek anlamadım.

Ortadaki belgelere rağmen Dink cinayetinin ardındakileri “aklayan” Avcı, ortaya belge koymadan Fethullahçıları suçluyor.

Ben kimsenin kimseyi “inançlarından” dolayı suçlama hakkına sahip olduğuna inanmam, insanlar inançlarında özgürdür, her inançtan, dinden, mezhepten, ırktan insan da bu devleti yönetmeye talip olabilir.

Bu inancından dolayı “suç” işlerse yakalarsınız ama sadece o inancından ötürü suçlayamazsınız. NAZİ Almanya’sında Yahudi “inancına” sahip olmak “suçlu” olmak ve cezalandırılmak için yeterliydi, ayrıca suç işlemelerine gerek yoktu.

İnsanları sadece “inançlarından” dolayı suçlayacağımız bir NAZİ Türkiyesi mi yaratacağız burada, sadece Fethullahçı oldukları için insanları “suçlu” mu ilan edeceğiz?

Ben çocukken aynı şey “komünistlere” yapılırdı, “düşüncelerinden” dolayı “suçlu” ilan edilirler ve “devleti ele geçirmeye çalışmakla” suçlanırlardı.

Bu faşizm hiç bitmeyecek mi burada?

“Devleti ele geçirmeye” çalışmak gibi suçlar uydurup, inançları ve düşünceleri “suç” kapsamına sokmaktan hiç bıkmayacak mıyız?