FETÖ Çatı Davası’nın Ankara’da görülen duruşmanın 3. gününde Fethullah Gülen cemaatinin üst düzey isimlerinden olduğu öne sürülen Alaaddin Kaya savunmasını verdi. Sanık Aladdin Kaya’ya ilk soruları savcı İsmail Şafak yöneltti. Kaya, Şafak'ın "Nasıl böyle bir insana inanabildiniz?" sorusuna eski başbakanlar ve MİT müsteşarlarının önceki yıllarda Gülen hakkındaki açıklamalarını referans gösterdi. Bunun üzerine Savcı Şafak, "Anlattıklarınız doğru, 40 yıllık siyasetçilerin, bürokratların ihmalleri yüzünden bu örgüt bu hale gelmiş" diye konuştu.
Kaya, 17 Aralık'tan sonra dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan ve dönemin cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Gülen'e yazdığı mektuba dair soruya "Fehmi Koru'ya niye sormuyorsunuz" diye cevabını verdi.
ODA TV'de yer alan habere göre, sorgu öncesinde mağdur müştekilerin avukatlarından Şule Nazlıoğlu Erol, sanık Aladdin Kaya’nın avukatı Hakan Tunçkol’la ilgili olarak bir itirazda bulundu. Tunçkol’un Balyoz davasında 15 kişinin avukatlığını yaptığını belirten Erol, bu kişilerin ileride bu davaya müdahil olma ihtimali olduğunu belirterek, “Yarın bu olduğunda bir o tarafta bir bu tarafta mı avukatlık yapacak. Bu davaya katılamaz” dedi. Bunun üzerine söz alan Tunçkol, müvekkilinin FETÖ ile ilişkisini kestiğini söylediğini bu yönde dilekçe verdiğini, bu davada şu anda müdahil olan kimsenin avukatı olmadığını anlatıp, “Şu anki değerlendirmeme göre burada bir menfaat çakışması yok, olduğunda da çekilmem gerekirse çekilirim. Mahkeme henüz müdahillerle ilgili bir karar vermedi. O yüzden bu dava avukatlık yapmakta bir beis görmüyorum” karşılığını verdi. Mahkeme Başkanı Selfet Giray, şu aşamada Erol’un talebinin yerinde görülmediğini, oybirliğiyle reddedildiğini açıkladı.
Savcı Şafak’la Alaaddin Kaya arasında şu diyaloglar yaşandı:
Savcı Şafak: Savunmanızda FETÖ’yü bir cemaat olarak anlattınız, sempati duyan bir imaj çizdiniz. Oysa büyük abi olduğunuz, Gülen’in yerini alacağınız söyleniyor. 17 Aralık’tan sonra Fehmi Koru’yla birlikte Amerika’ya gidiyorsunuz. Senin de oraya gitmeni sağlayan kimdir? Onlar mı istedi, siz mi talep ettiniz hiç sordunuz mu?
Kaya: Cemaatin vaazlarını dinlediğim sözüm yıllar öncesi içindi. Sadece benim değil, Türkiye’nin normal gördüğü bir zaman içindi. Mektup olayına gelince Fehmi Koru kitabında bu olayı ayrıntılı olarak anlattı. Abdullah Gül’ün onu çağırdığını, Başbakan Erdoğan’la karar verdikleri şekilde bir mektup götürülmesi kararlaştırılmış. Erdoğan ve Gül görüşmesinde 4-5 isim söylenmiş, benim de adım geçmiş faydalı olur mu diye sorulmuş, her iki önemli liderin telaffuzundan kaynaklanmış. Benim bunu sorma ihtimalim tabi ki olamaz.
Savcı Şafak: Cumhurbaşkanı, Başbakan senin ismini telaffuz etmesini yadırgamadın mı? ‘Ben neyim, nasıl etkileyebilirim, abi değilim ki, yerine geçecek kişi değilim ki neden beni seçiyorlar’ demedin mi? Mesela bana teklif etseler benim ne sözüm geçer ki derim.
Kaya: Fehmi Koru için niye aynı şeyi düşünmüyorsunuz?
Savcı Şafak: Sanık değil o, olsa sorardım.
Kaya: Memleketin önemli kısmı son zamanlara kadar onu böyle görüyordu. Elleri serbest kişilere sormuyorsunuz, eli kolu bağlı bana soruyorsunuz. Bu konuya muhatap olacak en son insan benim.
Savcı Şafak: Latife Erdoğan, Hüseyin Gülerce, Nurettin Veren maaşlı dediniz, ama ne kadar aldıklarını bilmediğinizi söylediniz. Bunlar kimden maaş alıyordu, kaynağı neydi?
Kaya: Gülerce bu gazeteye yıllarını vermiş, 17 Aralık’tan 6 ay sonra ayrılmış. Gazeteden maaş almaya devam etmiş. Gazeteden aldılar tabi maaşlarını.
Savcı Şafak: Devletin büyüklerinin bile bilmediği ağlayan bir adamdı, Müslüman bir nesil yetiştiriyordu dediniz. Kimse 17-25 Aralık’a kadar tehlikeli olduğunu anlamadı diyorsunuz. Siz devletin üst düzeyiyle sürekli görüşen insan konumundasınız. 1999’da bir savcı Gülen hakkında iddianame düzenliyor, 2002’de Necip Hablemitoğlu öldürülüyor, Köstebek’i okudum, açık açık bunların terörist olduğunu yazmış. Siz aydın bir insan, gazetecisiniz. Hiç mi şüphe duymadınız? Şimdi yargıç, savcı, polis hepsi itiraf ediyor. O savcı hakkında kaset kumpası düzenlediler. İyi ki bu ülkede Cumhuriyet Savcıları var. Ama o zaman tedbir alınsa, belki siz sanık olmayacak, binlerce insan tutuklanmayacak, binlerce insan işinden olmayacaktı. Nasıl böyle bir insana inanabildiniz?
Kaya: Onu görmem çok geç olabilir. Gördüklerimi tenkit etmişim zamanında. O zaman anlasaydım başka şeyler yapardım. Ben göremedim. Hüseyin Gülerce burun buruna yaşadığı halde göremedi. Atilla Kart dünkü savunmasında siyasi otoriteyi değerlendirdi, tamam. Ben oraya girmek istemiyorum. İnsanın ihbar etmesi lazım normalde. Diyelim ki gördüm kime ihbar edecektim. Netice alabilecek miydim, hangi savcıya hangi polise söyleye bilecektik? Siyasiler konumuz değil, eleştirmeyelim tamam. Cevdet Saral Ankara Emniyet Müdürlüğü yapmış biri. İlk raporu hazırlayan o. Zamanın Başbakanı Ecevit, Yardımcısı Mesut Yılmaz. Yılmaz ‘Bu raporu gündeme getirmeyelim, hükümet dağılır’ diyor. Alaaddin Kaya kim ki? Emre Taner’in İsmail Hakkı Pekin’in söyledikleri var. Gülen’le sizi tanıştırayım 70 yaşında bir ihtiyarın size ne zararı var denilmiş. Hangi aydınlıktan bahsediyorsunuz, karanlıklar içinde yaşamışız. Benden beklediğiniz insanüstü bir şey yapamazdım. Ben Emre Taner’i tanımıyorum. Susurluk olayında 58 kişinin bu olaya karıştırıldığı söyleniyordu, isimler arasında Fethullah Gülen’in de adı geçiyordu. Bunun üzerine MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’le görüştüm. Gülen var mı diye sordum. Asla yok dedi. Bunun üzerine Tuncay Özkan’ı aradım çünkü iddiayı gündeme getiren oydu. O ısrarla doğru dedi. Bunun üzerine tekrar MİT Yardımcısına gittim. Uzun uzun Gülen’i anlattı. İster misiniz o anlattıklarını burada anlatma mı? Bürokratlar böyleyken beni bundan sorumlu tutuyorsunuz, incitici oluyor. Bir soru daha sorulmuştu. Darbeyi duysaydım mektup olayındaki gibi devreye girer miydin diye. Açıkçası tereddüt ederdim, taraflar sizi dinlemedikten sonra… Ama yüzde 1 ihtimal bile olsa, bir insanın ölmesin diye giderdim. Bunun için kanaat önderi, etkili bir kişi olmaya gerek yok.
Savcı Şafak: Bu iddianamede örgütün üyesi olarak yargılanıyorsunuz. Anlattıklarınız doğru, 40 yıllık siyasetçilerin, bürokratların ihmalleri yüzünden bu örgüt bu hale gelmiş. Ama siz örgütün üyesisiniz. Siz niye kopmadınız, halen görüşmeye gidiyorsunuz?
Kaya: Ben örgüt üyesi değilim. Benimle ilgili söylenen tek şey: Saygın biri, gizemli deniyor. Hiçbirisi burada görevim olduğunu söylemiyor. Bir savcıya tuzak kuruluyor, Nuh Mete Yüksel’e. Bunu yıllar sonra bir arkadaşım anlatıyor. Nasıl bir şerefsizlik yapıldığını bu iddianameden öğreniyorum. Onu bulmak, onu engellemek savcıların işiydi. Ben susmayı tercih ediyorum, artık huzur kaçırmak istemiyorum. Ancak MİT Müsteşarı Emre Taner’in konuştukları ayıptır.
Savcının sorularından sonra müştekilerden Ahmet Tatar sorular yöneltti. “Örgüt üyeliği için bir form mu dolduruluyor ki istifa ettiğinizi söylüyorsunuz” diye sordu. Mehmet Ali Birand’ın bir vakitler kendisini programa çağırıp Fethullah Gülen sonrasını sorduğunu belirten Ahmet Tatar,“Niye bir başkasını çağırmamış, hangi uzmanlık durumundan dolayı Alaaddin Kaya’yı çağırmış” diye sordu.
Tatar’ın bir diğer sorusu da şu oldu:
“KPSS’yi, sınav yolsuzluklarını bilmiyor, Balyoz, Ergenekon insanların ocağını söndürmüş, hayatlarını yıkmış haberi yok, bilse ayrılacakmış. İnsanların hayatına kastedilirken, kanı akıtılırken kendisi nerede yaşıyormuş?”
Kaya bu sorulara şu cevapları verdi:
Mehmet Ali Birand’ın programına 4-5 kişi çağrılmıştı, hepsi gazeteciydi ben de gazeteci olarak katıldım. Örgütün belgesi konusunda, ben üye olmadım demiyorum. Burada örgüt var ki yargılanıyorum, varsa çıkarılsın diyorum. Balyoz olayında bu davada öldürülecekler listesinde adım geçiyordu. Müdahil oldum, sonra dava kapandı. Kumpas dendi. Bu defa kumpası kim yaptıysa onlardan şikayetçiyim diye dilekçe verdim.”
Kaya’nın bu açıklaması üzerine Avukat Erol, Kaya’yı kendisini aklamakla suçladı, bunun üzerine tartışma yaşandı. Kaya “Listeyi biz hazırladıysak ispat edecekler, ayıptır bunu söylemek. Öyle oturduğu yerden konuşmak yok, hesabını soracağım, ispat edecekler” diye bağırdı.
Erol o süreci baştan itibaren takip eden biri olduğunu, 1 milyon sayfadan fazla iftira dosyasını çok iyi okuduğunu belirterek Kaya’nın, ‘ortada kuyu var yandan geç’ şekilden cevaplar verdiğini savundu. Telefon kullanmadığını söyleyen Kaya’nın takip edildiğini anladığı için mi telefon kullanmayı bıraktığını sordu. Kaya ise, “Evet, 2014’te Aydınlık’ta okuduğumda öğrendim, telefon kullanmayı bıraktım. Balyoz’da adım geçti, tehdit ettiler. Koruma talebinde bulundum” dedi. Erol ise “Samimiyetine kesinlikle inanmıyorum” diye tepki gösterdi. Bunun üzerine Kaya “Samimiyetimi test etme hakkını nereden alıyor” diye bağırdı.
Müşteki Önder Gökçekaya, Alaaddin Kaya’ya 2 soru yöneltti. Sorularından bir tanesi Fethullah Gülen bu terör örgütünün lideri midir şeklindeydi. 2’nci sorusu ise şu oldu: “Bu ülkenin büyük bir bölümü sizleri hain görüyor, kendinizi cezaevinde öldürmeyi düşündünüz mü?”
Gökçekaya’nın 2’nci sorusuna Mahkeme Başkanı da tepki göstererek Kaya’ya “Buna cevap vermeyebilirsiniz” dedi. Kaya FETÖ’nün terör örgütü olup olmaması konusunda, “Benim görmem mahkemenin, Türkiye’nin kararını mı değiştirecek” karşılığını verdi.
Kaya’nın sorgusundan sonra Hakan Tunçkol söz aldı, “Ziya enişteden öğrenilen bir darbeyi Alaaddin Kaya nasıl görsün” sorusuyla başladı. Tunçkol, Kaya'nın kimi HTS kayıtlarındaki görüşmelerin gazetecilerle yapılan görüşmeler olduğunu belirtti ve “Akın İpek’le görüşmeyen, evinde kalmayan siyasi mi var? Kaya yargı, asker, emniyet, MİT imamıyla veya Adil Öksüz’le görüşmüş mü? Hayır” diye konuştu. Bu soruşturmalarda ana kriterin Bylock olduğunu hatırlatan Tunçkol 253 bin insanın Bylock kullandığının belirlendiğini belirterek meclis komisyonunun bu listeyi istediğini ama nedense gönderilmediğini vurguladı ve mahkemenin İçişleri Bakanlığı’ndan bu listeyi istemesini talep etti.
Alaaddin Kaya dünkü sorgusunda hasta olduğunu, hastaneye yatırıldığını, prostatında bir proplem çıktığında yapılan tetkiklerde kanser olmadığının anlaşıldığını anlatmıştı ancak avukatı Tunçkol mahkeme salonunda “Yakınları üzülmesin diye söylemedi, doktorun söylediği şu; bu büyüklükteki bir prostat kanserdir” dedi. Tunçkol’un bu sözleri üzerine Kaya’nın salonda bulunan yakınları ağlayarak dışarı çıktılar. Kaya’nın durumunun kötü olduğunu belirten Tunçkol, “Sanık olması gerekenler tanık, ellerine kan bulaşanlar ‘Allah affetsin’ diyor. Tamam Allah affetsin ama yargılanasınlar da. Niye onları tanık olarak dinleyelim” diye sordu. Tunçkol Kaya’nın kantine verecek parasının bile olmadığını çünkü hepsine el koyulduğunu anlattı.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümü Kazım Avcı'nın savunması ile başladı. 34 yıl devlet memurluğu yaptığını, adli ve idari tek bir cezası olmadığını, Mehmet Akif Kültür Derneği Başkanlığı yaptığını anlatan Avcı, "Fikri hayatım, ahlak anlayışım Mehmet Akif'in anlayışı üzerine kuruludur. Bir cemaat üyesi, mensubu, terör örgütü mensubu olmayı en büyük hakaret kabul ediyor, reddediyorum. Ben bir terör örgütü üyesi olamam" dedi. Abdullah Öcalan'ı öldürmek üzere bir örgüt kurmakla suçlandığını belirten Avcı şunları söyledi: "Bu örgütün adı ne, ne zaman kurmuşuz, üyeleri kim? Devlet Öcalan'a cezasını vermiş, ben de bir Türk vatandaşı olarak devletin verdiği karara rıza göstermiş bir insanım."
Savunmasının devamında Gülen'le dayı-halaoğlu olduklarını, bu yüzden burada olduğunu bildiğini vurgulayan Avcı, "Ne o, ne ben karar verdik akraba olmaya. Ben Fethullah Gülen'in olduğu söylenen hiçbir okulda, dershane, üniversite, gazetede yöneticilik yapmadım. TBMM Başkanlığı döneminde Cemil Çiçek'in müşavirliğini yapmışım, yalan. Bir bardak çayını içmiş değilim. Genel sekterlikte çalıştım ben” dedi.
Avcı Gülen’le ilgili bir şehir efsanesini çökertti. Nuh Mete Yüksel, Fethullah Gülen hakkında dava açtığında onun Diyanet’teki dosyasını kaybetmekle suçlandığını belirten Avcı, “Gülen’in FBI’de, CIA’de, MOSSAD’da, KGB’de MİT’te Emniyet’te, Jandarma’da dosyası var. Ben Gülen’i çok iyi tanıyorum. Doğumuyla ilgili efsaneleri, doğum tarihini çok iyi biliyorum. Kitap yazsam bunları yazardım” dedi.
Avcı’nın savunmasını bitirmesinin ardından mahkeme Başkanı Giray da doğrudan Gülen’in doğum tarihi meselesini sordu. Avcı şunları söyledi:
“Fethullah Gülen 1938 Haziran’ında doğmuştur. Annem o zaman 17 yaşında genç kızmış. Ermeni terörü ve Rus zulmüyle büyümüşüz. Efendim Atatürk öldü Fethullah Gülen doğdu tamamen bir şehir efsanesidir. Bizde mevsimler söylenir. Doğduğu mevsim, ineklerin otlamadan döndüğü, kadınların ikindi çayı içtiği bir zamandır. 10 Kasım’da inekler dışarıda olmaz.”
Mahkeme Başkanı Gülen’in annesinin adının ne olduğunu sordu, Fethullah Gülen’in, M. Fethullah Gülen şeklinde kullanmasının bir ilave olup olmadığını sordu. Avcı şu karşılığı verdi:
“Annesinin adı Rabia ama Refia olarak da tanıyoruz. Kitaplarında bu ismi niye kullandığını, ilave olup olmadığını bilmiyorum.”
Mahkeme Başkanı Giray'ın Gülen’in kitaplarını okuyup okumadığını sorması üzerine Avcı onun kitaplarını okumaya gerek görmediğini, Yalçın Küçük'ün kitaplarını daha çok okuduğunu söyledi.
Mahkeme Başkanı Giray, Kazım Avcı'ya Gülen ile tartışıp tartışmadığını ve dinler arası diyalogu sordu. Avcı şunları söyledi: "ABD'ye 3 kere gittim. Kendisine defalarca 'burada durmayacaksın, ülkemize döneceksin' dedim. ‘Senin düşünceni biliyorum, haklısın. Bana müsaade et, millete ülkeye zarar gelir diye dönmüyorum’ karşılığını verdi. Dinler arası diyaloga karşıyım, olmaz. Dinler arası değil dindarlar arası diyalog olur. Gülen'e de söyledim, arkadaşlar o gün düşünememiştir, düzelir dedi. Düzeldi de."
Mahkeme Başkanı Giray, Avcı'ya 17 - 25 Aralık ve MİT TIR'ları olayını nasıl değerlendirdiğini, bunu Fethullah Gülen'le görüşüp görüşmediğini sordu. Avcı şunları anlattı: "Kimin yaptığı, yaptırdığından önce, savcıların kapı önünde açıklama yapmasını doğru bulmadık. Bu hakikaten bir paralel devlet yapılanmasıdır. MİT TIR’ları konusunu konuştum Gülen'le. Ben‘Yapan kimse yanlış yapıyor. Bu arkadaşlar devlet memurluğunu bilmiyor’ deyince o da ‘Vallahi yanlış yapıyorlar’ dedi."
Avcı yine Mahkeme Başkan Giray'ın sorusu üzerine Ergenekon davasında bomba saklamakla suçlanan Fikret Emek'in annesinin kendisine gelişiyle ilgili şunları anlattı:
"Tanımam TV'de gördüm. Evet annesi geldi, yardım istedi. Allah kurtarsın deyip gönderdim. Sonra güya o bombaları benim saklattığım öne sürüldü. Ergenekon'dan tutuklanmama ramak kalmış, şimdi cemaatten suçlanıyorum. Keşke yardımcı olsam o kadını melul mahzun göndermeseydim. Şimdi buradan özür diliyorum."
Avcı'nın savunmasının ardından Avukatı Bülent Teoman Özkan söz aldı. Özkan özetle şunları söyledi:
“Bu iddianameyle bu örgütün ortaya çıkarılması mümkün değil. Savcı siyasi ayağını unutmuş. Bu örgüt kendiliğinden fanusta büyümedi. Bu iddianameyi iade etmeniz gerekiyordu. Bu iddianamede olması gereken insanlar yok. Bu iddianamede gerçekler gizleniyor. Kimler olmalıydı; Kandırıldık diyenler, Allah verdikçe veriyor diyenler, ne istediler de vermedik diyenler olmalıydı. Bu gerçekler bu iddianameyle perdeleniyor. 73 kişi var iddianamede 7’si günah keçisi ilan edilmiş, diğerlerinin de dışarı gitmesine izin verilmiş. Maazallah biri gelir de siyasi ayağı ortaya çıkar diye korkuyorlar onlar gelemesinler diye idama sarıldı. İhmal mi olanlar hayır kasten desteklediler. 15 Temmuz ayrı o bir kalkışmadır. İddianameye göre masum olanlar farkında olmadan bu örgüte yardım edenler hariç tutuldu deniyor. Bu ülkede 37 bin kişi tutuklu ya bu iddianamede yazanlar yanlış ya da bu 37 bin kişi iktidara göbekten bağlı yargı tarafından tutuklandı.”
Avukat Özkan’ın bu sözü üzerine araya giren Mahkeme Başkanı Giray “İktidara göbekten bağlı sözünüzü reddediyorum. Biz hiçbir yere göbekten bağlı değiliz” diye tepki gösterdi. Avukat Özkan “Heyeti tenzih ettiğini” söyledi. Giray da somutlaştırılması için ısrar etti. Özkan “Bu ülkede 4 bin hakim savcının görevden alındığını” hatırlattı. Giray, Özkan’ın heyeti tenzih ediyorum sözünden dolayı teşekkür etti.
Özkan savunmasına şöyle tamamladı:
"Bank Asya’nın açılış fotoğrafına bakın Recep Tayyip Erdoğan, Tansu Çiller, Numan Kurtulmuş’u göreceksiniz. Bank Asya Türkiye Ligi diye bir şey vardı ülkede. İnsanlar bunun için buraya para yatırdılar. 2014 sonuna kadar devlet bu bankadan tahsilat yaptı. Bu bankadan tahsilat yapan bakanları da çağırın. Diyanet 2014 sonuna kadar hac paralarını Bank Asya’ya yatırttırdı. Altına Mercedes verilen Diyanet İşleri Başkanı ve o Mercedes’i vereni de buraya çağıralım. FETÖ’nün okullarına öğrenci gönderdiniz mi diye soruluyor, gerçi bu soruyu sormaktan vazgeçtiler. Neredeyse bütün siyasiler çocuklarını bu okullara gönderdiler."
Özkan savunmasının sonunda müvekkillinin sağlık sorunları nedeniyle tahliyesini istedi.
Bir dönem Fethullah Gülen'in avukatlığını yapan ve yargı imam yardımcısı olmakla suçlanan sanık Abdülkadir Aksoy savunmasında yağmur gibi gizli tanık çıktığını belirterek,"5 örgüt şeması çıkarıldı, birinde adım var. Bu şemalar sulandırılmak için çıkarılıyor. Birini TEM Şube Müdürü çizmiş, o da tutuklandı. 7 kişilik koğuşta 43 kişi kalıyoruz. Bir kolum felçli, tırnağımı bile kesemiyorum. 66 sanık firar, bunların getirilmesi yıllar alır. Perdeleme operasyonunun mağduruyum" dedi. Aksoy'dan sonra Avukatı Süleyman kavak savunma yaptı.
Sanık Avukat Abdülkadir Aksoy'u Avukat Süleyman Kavak'tan sonra Avukat oğlu Mehmet Fuat Aksoy savundu. Sözlerine, “Meslekte 15. yılımın en zor anı. Bir hakim büyük dedenin, bir avukat dedenin ve bir avukatın oğluyum. Tüm ailem hukukçu” diyerek başlayan Aksoy, bir trafik cezası dahi olmayan babasının neredeyse TCK'nın tüm maddeleri ile yargılandığını söyledi. Sahtekar bir tanığın ifadesiyle babasının burada olduğunu belirten Aksoy, babasının tespit edildiği bildirilen HTS kayıtları için de “Yoldan geçerken başına saksı düşmesi gibi bir şey” benzetmesini yaptı. Aksoy şöyle devam etti:
“Babam bu davaya niye dahil edildi? Bu sorunun mutlaka cevabı gerekiyor. İlk ifadeye çağrıldığında kendi söyledi; 'Bu açıkça bir hedef saptırmadır. Bu manipülasyonlar, gerçek örgüt üyelerini gizleme amacıyla yapılıyor' dedi. Bu örgüte nasıl iyilik yapılır denirse, ancak bu kadar yapılır. Gerçek örgüt üyeleri nasıl gizlendi? Bu soruşturma doğru dürüst yürütülse belki 15 Temmuz olmayacaktı. Eli silah tutanı bırakmış, eli kalem tutanı almışlar.”
Babasının sağlık durumu hakkında bilgi veren, çocuk felci olduğu için sol kolunu hiç kullanamadığını, cezaevinde kesemediği için uzamasın diye tırnaklarını duvarlara sürttüğünü, 120 gündür vücudunun belli bir kısmının temizlik görmediğini anlatan Aksoy, savunmasını şu sözlerle tamamladı:
“İster misiniz ceketini, gömleğini çıkartalım, muayene edin. Konforlu bir evde sol kolunuzu arkada tutup, 8 saat durun. Empati lütfen. Bir sahtekarın ifadesiyle buraya geldik. Vicdan ya!.. İnsanlık onuruyla bağdaşmaz ya!.. Felçli bir adam 7 kişilik koğuşta 42 kişi kalıyor. Kusura bakmayın uzattım, ama yapabileceğim başka bir şey yok. Babamı geri verin bana, başka da bir şey demiyorum.”
Hidayet Karaca dışında tüm sanıkların savunma ve sorgusunun tamamlanmasının ardından Mahkeme Başkanı Selfet Giray mağdur müşteki taleplerini aldı.
Başbakanlık, Maliye Hazine avukatları ile Balyoz kumpası kurbanı Murat Özenalp ile Cem Aziz Çakmak'ın eşlerinin Avukatı Şule Nazlıoğlu Erol, Emin Arslan, adalet şehidi Ali Tatar'ın ağabeyi Ahmet Tatar ve Mustafa Diker suçtan zarar görme ihtimali olduğundan davaya müdahilliklerinin kabul edilmesini istedi.
Savcı İsmail Şimşek katılma taleplerinin kabulü ve sanıkların tutukluluk halinin devam etmesi yönünde mütaala verdi.
Saatin ilerlemesi nedeniyle duruşmanın bugünkü bölümü sona erdirildi. Yarınki oturumda Silivri Cezaevi'nde bulunan Hidayet Karaca'nın görüntülü sistemle savunması alınıp, sorgusu yapıldıktan sonra mahkeme ara kararlarını açıklayacak.