Hürriyet yazarı Deniz Zeyrek, Şırnak'ta yüksek gerilim hatlarına takılması sonucu kaza kırıma uğrayan askeri helikopterde şehit olan Tümgeneral Aydoğan Aydın'ın, darbe girişiminin ardından gözaltına alındığını hatırlattı. Söz konusu gözaltı işleminin Aydoğan Aydın'ı incittiğini savunan Zeyrek, "Gururu kırılmıştı ama üniformasından vazgeçmedi" diye yazdı.
Zeyrek, sosyal medyada gündem olan "Hanke'ye ağıt" adlı şiiriyle ilgili olarak Aydın'ın tanıdıklarıyla konuştuğunu belirtti; “Yazmıştır' dediler. Zira disiplinli olduğu kadar duygusal ve mütevazı bir komutan olduğunu anlattılar" ifadesini kullandı.
Aydın'ın "Hanke'ye ağıt" adlı şiirinde şu ifadeler yer alıyordu:
"Doksan kişiydik biz o gün. Aç, susuz, uykusuz. Nasır tutmuş ayaklarla, yürüyorduk kaygusuz. Sis, çamur, kanla, terle, üzerindeydik bulutların. Ayrım Hanke Yaylası'nda, yeşerirken umutlarım. Soğuk namlular elimizde, yürüyorken dağlara. Şehitlerden selam geldi, savaşan tüm sağlara. Uzaklarım yakınlaştı, inancımla, davamla. Uyan Hanke geliyorum, heybetimle, havamla."
Hürriyet yazarı Deniz Zeyrek'in "Hanke Ağıdı’nın hikâyesi" başlığıyla yayımlanan (2 Haziran 2017) yazısı şöyle:
Şırnak’ta helikopter kazasında şehit olan Tümgeneral Aydoğan Aydın’ın yazdığı “Hanke’ye Ağıt” şiirini duyup okumuşsunuzdur.
Şiiri yazdığı yıl, 1992’de üsteğmen rütbesindeymiş.
Şiire yansıyan o duyguyu anlamaya çalıştım.
“90 kişiydik” diyor. Belli ki bir tabur özel kuvvet askerinden söz ediyor.
O tarihte, terörle mücadele eden Özel Kuvvetler Komutanlığı emrindeydi.
“Aç, susuz, uykusuz, nasır tutmuş ayaklarla yürüyorduk kaygusuz/Sis çamur, kanla, terle üzerindeydik bulutların/Ayrım Hanke yaylasında yeşerirken umutlarım” diye devam ediyor.
Oraları bilen bilir. Şenoba’dan yüzünüzü kuzeydoğuya çevirseniz, Onbudak mezrasına dek belki yürürsünüz, ama Hanke Dağı’nın yamacı duvar gibi diktir, geçit vermez.
Doğudan gidip Erge Yaylası’ndan varırsınız zirveye. Ayaklarınız nasır bağlar, ter kan içinde kalırsınız. Hanke Yaylası çıkar karşınıza. Üsteğmen Aydın’ın anlattığı gibi çoğu zaman bulutların üzerindedir, soğuktur.
“Yürüyorken dağlara, şehitlerden selam geldi savaşan tüm sağlara” dizeleriyle, o dönemde o bölgede ölen şehitleri selamlıyor Üsteğmen Aydın.
25 Aralık 1991’de Hanke Yaylası’nın kuzeybatısındaki Dereler bölgesindeki komando birliğinde şehit olan dokuz Mehmetçiği örneğin...
Ya da 15 Mayıs 1992’de Hanke Yaylası’nın 20 kilometre güneydoğusunda 600 PKK’lının saldırısına uğrayan Taşdelen Karakolu’nda şehit olan 27 Mehmetçiği...
1992’de sadece Şırnak kırsalında 57 asker şehit olmuştu.
Şiirini “Uzaklarım yakınlaştı/İnancımla, davamla/Uyan Hanke geliyorum/Heybetimle, havamla” diye bitirmiş Üsteğmen Aydın.
Tam da söylediği gibi, terörle mücadeleyi “dava”, Kato Dağı’nı, Gabar’ı, Namaz Dağı’nı, Cudi’yi “yakın” etmişti kendisine. Askerlik hayatı komando ve özel harekât tugaylarında geçmişti.
Yazıyı yazmadan önce, şiirin kendisine ait olup olmadığını da merak ettim. Malum, sosyal medyada kontrolsüz bir bilgi kirliliği var. Tanıyanlara sordum, “Yazmıştır” dediler. Zira disiplinli olduğu kadar duygusal ve mütevazı bir komutan olduğunu anlattılar.
Çanakkale’de 5. Komando Alay Komutanı iken, askerler “tertip” ya da “şafak”kazıyarak ağaçlara zarar vermesin diye gazinoya boş bir defter bırakmış ve oraya yazmalarını istemiş.
Ergenekon ve Balyoz davaları sürerken, yapılanlara olan tepkisini hiç saklamamış.
15 Temmuz darbe girişiminden iki gün sonra, Çukurca’da görevdeyken gözaltına alındı. Poliste, savcılıkta ve hâkimlikte darbeci olmadığını, tersine komutanı olduğu 1. Komando Tugayı kışlasından (Kayseri) tek bir askeri bile çıkarmadığını anlatana dek darbecilerle aynı muameleyi gördü. Serbest kaldı ama hakkında adli kontrol ve yurtdışı yasağı uygulanmasına karar verilmişti. Neyse ki darbeci olmadığı anlaşıldı ve ilk YAŞ toplantısında tümgeneral rütbesine getirildi.
Genelkurmay’dan bir yetkili, “Aydoğan Paşa, tümgeneralliğe terfi edene dek adli kontrol gereği imza verdi, yurtdışına çıkamadı” dedi.
Tümgeneral Aydın, başına gelenlere çok incinmişti, gururu kırılmıştı ama üniformasından vazgeçmedi.
Milli Savunma Bakanı Fikri Işık’a sordum. Kişisel olarak da tanışıyorlardı. 2016’yı 2017’ye bağlayan yılbaşı gecesinde Namaz Dağı’nda askerlerle birlikte girmişlerdi. Gece 23. Sınır Tümeni’nde konaklayıp, 1 Ocak sabahında da Silopi’de kahvaltı yapmışlardı. Bakan Işık, “Çok iyi bir subaydı, başarılı bir askerdi” dedi.
Bakan Işık’a helikopterlerin kaza yapmasını önleyecek sistemle ilgili tartışmaları hatırlattım. Yeni brifing almıştı. Söz konusu olan bir cihaz değil, projeydi. 2010’da başlatılmıştı. Helikopterlerin yüksek gerilim hatlarına çarpma gibi kazalara karşı aktif ve pasif sistemlerle korunmasını öngörüyordu. Peki neden bitirilmemişti?
Işık bu soruya şu yanıtı verdi: “İhale yapılmış. İki teklif gelmiş. Genelkurmay yeterli görmemiş. Süreç uzamış...”
Tümgeneral Aydoğan Aydın’la birlikte o helikopterde ikisi kurmay albay dokuz subay, iki astsubay ve bir uzman çavuş şehit oldu.
Hiç kolay yetişmemişlerdi, terörle mücadele alanında eşsiz bir birikimleri vardı ama belki de kolayca önlenecek bir kazanın kurbanı oldular.