"FETÖ'cüler soruları çalmıyordu, bizzat kendileri yazıyordu!"

"FETÖ'cüler soruları çalmıyordu, bizzat kendileri yazıyordu!"

Karar yazarı Elif Çakır, eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Birol Erdem'in darbe girişiminin ardından Gülen cemaatine yönelik başlatılan soruşturma kapsamında alınan ifadesini kaynak göstererek "Aslında FETÖ, soruları çalma zahmetine bile girmiyormuş; bilakis soruları kendilerine göre oturup yazıyorlarmış" iddiasını ileri sürdü.

Elif Çakır'ın aktardığına göre; Birol Erdem, ifadesinde şunları söylüyor:

“Ben ÖSYM’nin sınavları profesyonelce yaptığını sanıyordum. ÖSYM’nin bütün hukuk fakültelerinden soru aldığını, geniş bir soru bankası oluşturduğunu ve binlerce soru arasından titiz bir şekilde soruların seçilerek sınav yapıldığını düşünüyordum. Bir gün ÖSYM Başkanımızla bir sohbet esnasında ‘ne kadar soru aldıklarını, soru bankasında kaç soru biriktiğini’ falan sordum. ‘Bunu çok fazla yapamıyoruz artık. Çok fazla soru almanın, biriktirmenin bir anlamı yok, çünkü zaten biriken sorulardan istifade edemiyoruz’ dedi. ‘Nasıl’ diye sordum. ‘Belli sayıda hocadan o sınava dair soru alıyoruz ve direkt kullanıyoruz’ dedi. Tedirgin edici bir durumdu. Zira soru veren hoca belli ise o hocanın hangi sınav için soru yazdığı belli ise bu durum hem içeriden hem de dışarıdan suistimale açık demekti. Bunun üzerine ‘Peki, Sayın Hocam, sorulacak sorunun kaç katı soru alıyorsunuz’ diye sordum. Bu soruma cevap vermek yerine ‘Yeterli kalitede soru verecek hoca bulmakta zorlanıyoruz, birçok hoca soru vermeyi külfet sayıyor’ dedi"

Elif Çakır'ın "FETÖ'nün ÖSYM yalanı: Soru yazacak hoca yok" başlığıyla yayımlanan (14 Aralık 2016) yazısı şöyle:

17-25 Aralık kalkışması sonrası Temmuz 2010 KPSS Eğitim Bilimleri sınavında hakkına girilen 279.889 bin genç öğretmen adayını ve “O sınavın talihlileri olan, 120’de 120 net yapan süper dahi mucizevi evli çiftlerini” çok konuştuk. Onları biliyoruz.  Peki, 120’de 120 net yapan mucize karı-kocalar sadece öğretmenler arasında mıydı? Değil elbette...

O yıl. Yani 2012 yılının 6 Mayıs’ında avukatlar için yapılan Adli Yargı Hakim Savcı Adaylığı Sınavı’nda “Fethullah Gülen cemaatine mensup kişilerce soruların ÖSYM’den sızdırıldığı ve bazı adayların ise kopya çektiği” iddiaları gündeme gelir... 

Adalet Bakanlığı, ÖSYM’den konunun ciddi bir şekilde incelenmesini ve sonuçlarının Bakanlığa bildirilmesini isteyen bir yazı gönderir.

ÖSYM, Adalet Bakanlığı’na “söz konusu iddiaların” doğru olmadığını yazılı olarak bildirir.

Bunun üzerine dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin, dönemin ÖSYM Başkanı’nı bizzat arayarak Bakanlığa davet eder: “Bir gelin yüz yüze konuşalım, mevzu ciddi” der. 120’de 120 net yapan mucize evli çiftleri, yine 120’de 118 netle birlikte aynı sorularda yanlış yapan evli çiftlerin listesini paylaşarak, “böylesi bir şeyin tesadüf olarak denk gelmesinin kerametini” sorar.

Dönemin ÖSYM Başkanı, bu görüşmenin üzerine gider ve “mevzuyu” ikinci bir kez incelemeye alır. Birkaç gün ses çıkmaz kendisinden. Sayın Ergin tekrar arar ve “mevzunun ne olduğunu” sorar.

İlginçtir. ÖSYM Başkanı bu kez “kopya ve şaibe bulgularını” ortaya koyan bir sonuçla gelir, “Ne yapacağız?” der. Ne yapılacak, elbette “sınav iptali”. Oysa ki. Sınav sonuçları neticelenmiştir, mülakatlar yapılmıştır, iş sadece Bakanlığın sonuçları açıklamasına kalmıştır. (Bu anektodu bir dost meclisinde Sayın Sadullah Ergin’den dinlemiştim.)

Bakanlık “6 Mayıs’taki Adli Yargı Hakim ve Savcı Adaylığı” sınavının iptal edildiğini duyurur... Ankara 2. İdari Mahkemesi de “Şüphe ve sanal ortamda yapılan dedikodu mahiyetindeki duyumlar sınavın iptalini gerektirecek nitelikte değildir” diyerek iptal kararını durdurur. Oy birliği ile...

Peki, sonrasında ne olur?

Adalet Bakanlığı “mülakatları yenileme” kararı verir. 120’de 120 net mucizesi gösteren, derece yapanların hiçbirisi yenilenen mülakatlara gelmezler!

Bu hadise, Adalet Bakanlığı eski müsteşarı Birol Erdem’in Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nda ‘tanık’ olarak verdiği ifadelerde de geçiyor. Hem de ilginç bir şekilde.  Birol Erdem’in ifadesinde bir gerçek ortaya çıkıyor: Aslında FETÖ, soruları çalma zahmetine bile girmiyormuş; bilakis soruları kendilerine göre oturup yazıyorlarmış!

“Ben ÖSYM’nin sınavları profesyonelce yaptığını sanıyordum. ÖSYM’nin bütün hukuk fakültelerinden soru aldığını, geniş bir soru bankası oluşturduğunu ve binlerce soru arasından titiz bir şekilde soruların seçilerek sınav yapıldığını düşünüyordum. Bir gün ÖSYM Başkanımızla bir sohbet esnasında ‘ne kadar soru aldıklarını, soru bankasında kaç soru biriktiğini’ falan sordum. ‘Bunu çok fazla yapamıyoruz artık. Çok fazla soru almanın, biriktirmenin bir anlamı yok, çünkü zaten biriken sorulardan istifade edemiyoruz’ dedi. ‘Nasıl’ diye sordum. ‘Belli sayıda hocadan o sınava dair soru alıyoruz ve direkt kullanıyoruz’ dedi. Tedirgin edici bir durumdu. Zira soru veren hoca belli ise o hocanın hangi sınav için soru yazdığı belli ise bu durum hem içeriden hem de dışarıdan suistimale açık demekti. Bunun üzerine ‘Peki, Sayın Hocam, sorulacak sorunun kaç katı soru alıyorsunuz’ diye sordum. Bu soruma cevap vermek yerine ‘Yeterli kalitede soru verecek hoca bulmakta zorlanıyoruz, birçok hoca soru vermeyi külfet sayıyor’ dedi. Bu görüşmeden çok kısa bir süre sonra Ankara Hukuk Fakültesi’nden Prof. Dr. Kemal Şenocak ziyaretime geldi. Hal hatır sohbetinden sonra ‘Hocam siz ÖSYM’ye soru veriyor musunuz?’ diye sordum. Hoca da ‘10 yıl boyunca ÖSYM’ye soru hazırladım. Ancak son dönemlerde benden soru almamaya başladılar’ dedi. ‘Sebebini biliyor musunuz’ diye sordum. ‘Hakimlik sınavının koordinatörü değişti, sonra soru istemediler, bilmiyorum’ dedi.

ÖSYM Başkanı’nı aradım ve durumu anlattım. ‘Hoca bulamıyoruz diyorsunuz. Kemal Hoca’dan neden soru almıyorsunuz’ dedim. Bana ‘Çok para istiyor, hoca verdiğimiz ücreti beğenmiyor’ dedi. Kemal Hoca’yı aradım ve durumu aktardım. Kemal Hoca duydukları karşısında hem çok şaşırdı hem de çok üzüldü.”

“Bir yandan da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı,  sınavda yapılan usulsüzlükle ilgili bir soruşturma başlatmıştı. Fakat soruşturmayı yürüten Başsavcı vekili Şadan Sakınan alayı vala ile medya ordusunu alıyor ve ÖSYM’ye gidiyor, saatlerce kalıyor ve bütün evraklara el koyuyor, tantanalı bir şekilde güya soruşturmayı yürütüyor ancak bir sonuç çıkmıyordu. Kemal Şenocak’tan dinlediğim bazı hususları da dikkate alınca bu olayın organize bir şey olduğunu anladım. ÖSYM’ye bir operasyon yaptıklarını, orada tamamen kendi kontrollerinde bir yapı oluşturduklarını fark ettik. Ankara Cumhuriyet Başsavcısı’nı görevden almamızın iki önemli nedeninden birisi de buydu.”

***

Birol Erdem’in ifade tutanakları bir dönemi anlamak, bilmek açısından önemli. Ne dersiniz? “Bakanlığı altın tepside sundular” ithamında bulunup parmak sallayanlar, bu hakikatler karşısında mahçup olurlar mı? Ben sanmam!