“FETÖ’nün medya yapılanması” davası kapsamında tahliye edildikleri 31 Mart gecesi İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan’ın başlattığı soruşturma kapsamında tekrar tutuklanan gazeteci Murat Aksoy ve müzisyen Atilla Taş’ın aralarında bulunduğu 13 kişi, haklarındaki 2. dava kapsamında hakim karşısına çıktı.
İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki ilk duruşmaya, tutuklu sanıklar Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Yakup Çetin, Bünyamin Köseli, Cihan Acar, Abdullah Kılıç, Oğuz Usluer, Atilla Taş, Hüseyin Aydın, Murat Aksoy, Mustafa Erkan, Seyit Kılıç ve Yetkin Yıldız, tutuksuz sanık Ali Akkuş ile tarafların avukatları katıldı. Gazeteci Cihan Acar, savunmasına Yeşil Yol filmi karakterlerinden John Coffey’nin sözlerine atıfta bulunarak, şunları söyledi:
“Çok yorgunum sayın heyet. Yorgunum çünkü 28 yaşında biri olarak hiç de küçümsenmeyecek sorunlar yaşadım. 1 yıl içinde defalarca sorgulandım. 2 kez sorgulanarak 2 farklı cezaevinde kaldım. Tahliye sevinci yaşamayamadım. Jandarma aracında gözaltına alındım. Yorgunum çünkü o gece gözaltına alınan ben değil annem, babam ve ablamdı. Avukatım nezarethaneye geldiğinde ilk sorduğum soru ‘annem yaşıyor mu’ idi. Bunları anlatıyorum çünkü içimde tuttuğum sancılar beni öldürecek. Ben o gece defalarca ölmeyi istedim. Tahliye heyecanıyla koşup eşyalarımı topluyorum 7-8 aydır kullandığım tabak ve çatalları çöpe atıyorum. Sonra onları çıkarıp, yarım kalmış konserveyi çıkarıp kullandım. Ajitasyon yapmıyorum, sizin benim acılarıma ihtiyacınız yok ama benim sizin adaletinize ihtiyacım var.”
“Eğer ben tahliye olmasaydım böyle bir iddianame hazırlanacak mıydı” diye soran Acar, “Ortada suçlama var ama suçlamaya uyan bir suçlu yok. Meslek hayatım kadar tutukluluğum var. Gençliğimin baharındayım ve cezaevindeyim. Sevdiklerime 1 yıldır gönderemediğim mektuplar yazıyorum” ifadelerini kullandı. Acar, haber amaçlı yaptığı telefon görüşmelerinin müebbetlik suç haline getirildiğini aktararak, “Gazetecilik yaparken yaptığım görüşmeleri hatırlamaya çalışmak ve size anlatmak ağırıma gidiyor. Gazeteci mesafeyi koruduğu sürece temas eder” dedi. Acar, kendine yöneltilen darbe suçlaması ile ilgili de, “Ben daha askerlik yapmadım, elime silah almadım, rütbe nedir bilmem. Her nasıl olduysa cezaevinde darbecilikle suçlandım. Tahliye olarak mı anayasal düzene karşı suç işledim ben? Dosya tahliyemle sıfır delille başladı. 13 aydır tutukluyum. Kurulmayan hükmün infazını tamamladım” diye konuştu. Tahliyesini isteyen Acar, kaçma şüphesi ile tutuklu yargılanma ihtimaline karşı da “Kurulmayan hükmün infazını tamamladım. Annemin özlemi kaçma şüphesinden ağır, 13 ay ailemden ayrı kaldım. Nereye kaçacağım? Reina katliamcısıyla aynı çatı altında yaşamak istemiyorum” diye konuştu.
Savunma yapan eski Habertürk TV çalışanı Abdullah Kılıç, Zaman gazetesinden atılma sürecini anlattı. Kılıç, Zaman gazetesinde her yıl 2 milyona yakın Basın İlan Kurumu reklamı olduğunu belirterek, “Alaattin Kaya, Basın İlan Kurumu’ndan bu yolla haksız kazanç elde ediyordu. Bu dosyayı Nadir Alparslan’a götürdüm. Hala cumhurbaşkanlığı genel sekreter yardımcısıdır. Zaman’dan bu dosya yüzünden kovuldum” dedi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan tarafından hazırlanan 314 sayfalık iddianamede, "silahlı terör örgütüne üye olmak'' suçundan İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki yargılama sırasında serbest bırakılmalarına karar verilen sanıkların, elde edilen ve çözümlemesi yapılan ek deliller uyarınca, "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" ve ''Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs" suçlarından gözaltına alındığı ve Ali Akkuş'un haricindekilerin tutuklandığı anımsatılıyor.
İddianamede, örgütün basın-yayın yapılanmasının, halk içerisinde taban kazanmak ve algı operasyonu yapmak amacıyla kullanılan en önemli araçları arasında yer aldığı belirtilerek, basın mensubu ya da STK temsilcisi sıfatıyla sağlanan ifade özgürlüğü ve kısmi dokunulmazlık imkanı ile legal yapının illegalite için hem maske görev sağlayarak gizlenme imkanı yarattığı hem de koruma zırhı sağladığı kaydediliyor.
Basın-yayın medya organları vasıtasıyla örgütün kamuoyu nazarında insanlara hizmet etmekten başka bir gayesi olmayan bir yapı olarak gösterilmeye çalışıldığı anlatılan iddianamede, örgütün üst kanadından gelen haberlerin bütün hücrelere ve örgütün kadrolarına tebliğ edilmesinde örgüte bağlı kitlenin harekete geçirilmesi, moral ve motivasyonun yükseltilmesi, bağlılığın artırılması ve örgütün manevra ve hareketlerinin duyurulmasında kullanıldığı belirtiliyor.
Örgütün kendisinden olmayanı itibarsızlaştırmaya, tasfiye etmeye, suçlu göstermeye yönelik haberlerle toplumun algısını şekillendirdiği ifade edilen iddianamede, iktidarla TSK'yı, TSK ile halkı ya da halk ile iktidarı karşı karşıya getirmeye yönelik her türlü faaliyeti destekleyerek bizzat organize ettiği anlatılıyor.
İddianamede, FETÖ'nün Türkiye'yi Avrupa ülkeleri nazarında suçlu durumunda gösterip Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye baskı uygulaması amacıyla Belçika'da faaliyet gösteren Paris ve Londra'da ofisi ve 20 Avrupa ülkesinde temsilcilikleri bulunan ''AB ulusal politikalar ve medya alanında siyasi danışmanlık, kriz yönetimi, siyasi gelişmeler, AB eğitim programları, uzlaşı, siyasi analizler, medya ilişkileri'' konularında hizmet veren ''G + (Europe)'' isimli etkili danışmanlık/lobi şirketi ile 2014 yılı içerisinde anlaşma yaptığının tespit edildiği kaydediliyor.
İddianamede Murat Aksoy'un, Taraf, Millet ve Yeni Hayat gazetelerinde çalıştığı sıralanarak, bu gazetelerin FETÖ'nün basın-yayın yapılanmasında yer aldığı ileri sürülerek OHAL kapsamında çıkan KHK ile kapatıldığı anımsatılıyor.
Gazetelerde Balyoz davasıyla ilgili sahte belgeler yayınlandığı ve bu belgelerle emniyet ve yargıdaki FETÖ mensubu kamu görevlilerince kumpas olduğu tespit edilen davaların açılmasına, dolayısıyla TSK'nın tasfiye edilmesine, akabinde TSK'da boşalan kadrolarına FETÖ mensubu askeri personelin atanması olaylarında rol alındığı anlatılıyor. Çalıştığı gazetelerle ilgili bu bilgilerin ardından Murat Aksoy'un ise kendi kullandığı telefonundan, 2008-2011 yılları arasında, örgütün basın-yayın yapılanması ve tüm medya faaliyetlerinden sorumlu olduğu ve hakkında birden çok yakalama kararı bulunduğu belirtilen Önder Aytaç ile 36 kez görüştüğüne değiniliyor. Aksoy'un ''Fuatavni'' isimli hesabın kurucusu olduğu belirtilen Said Sefa ve yine ByLock kullanıcısı olan ve FETÖ soruşturmasında adı geçen 7 şüpheli ile görüşmesinin, örgüt üyeliğinin delili olduğu ileri sürülüyor.
İddianamede Atilla Taş da kapatılan Zaman Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Adil Öksüz'ün kaçışına yardımcı olduğu gerekçesiyle tutuklanan Erdal Şen, "fuatavni" hesabının kurucusu olduğu ileri sürülen Said Sefa ve ByLock kullanıcısı olduğu belirlenen bazı kişilerle iletişimde bulunmakla suçlanıyor.