Gazeteci - yazar Fikret Bilâ'nın, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Jandarma ve Emniyet teşkilatı ile PKK arasında yaklaşık 30 yıldır devam eden çatışma süreci ilgili olarak kaleme aldığı "İdeolojik kodlarıyla kâğıt üstündeki PKK" isimli kitabı raflarda yerini aldı. Bilâ, kitabın sunuş yazısında "PKK, 2003 yılından bu yana bölgeye dış güçlerin askeri müdahalesiyle başlayan ve Suriye iç savaşıyla devam eden koşullarda, Suriye’nin kuzeyinde ve Türkiye’nin güneydoğunda kent savaşları yoluyla egemenlik kurmaya çalışırken bir yandan da, yeni bir ideolojik seyre girdi. Bu çalışmanın amacı söz konusu ideolojik seyrin kaynaklarını ve aşamalarını saptaman ve karşılaştırmalı olarak analiz etmektir" ifadesine yer verdi.
"İdeolojik kodlarıyla kâğıt üstündeki PKK" , Doğan Kitap tarafından yayımlandı.
Bilâ'nın kitap için yazdığı sunuş yazısı şöyle:
"Türkiye son 30 yıldır ülke bütünlüğünü, ulusal birliğini, kuruluş felsefesini ve üzerinde yükseldiği temelleri koruma mücadelesi veriyor. Türkiye’nin güneydoğusu ile Irak, İran ve Suriye coğrafyasının belli bölümlerini de içine alacak şekilde Bağımsız Birleşik Kürt Devleti kurulması amacıyla yola çıkan, tarihe en kanlı terör örgütlerinden biri olarak geçen PKK’nın, Türkiye’nin bölünmesi konusunda oluşturduğu tehdit devam ediyor.
Soğuk Savaş döneminin özellikleriyle kurulan PKK, 20. yüzyılın son çeyreğinde gördüğü önemli dış desteğin de katkısıyla Türkiye’yi düşük yoğunluklu savaş koşulları içinde mücadeleye mecbur bıraktı. Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma ve Emniyet teşkilatına karşı silahlı mücadeleyi kaybeden PKK, 1999’da Abdullah Öcalan’ın yakalanması ve İmralı Cezaevi’ne konulmasından sonra kısmen yurt dışına çekilmek zorunda kaldı. Bu süreçte Öcalan’ın mahkûm edilmesi olasılığına karşı terör eylemlerini durma noktasına kadar indiren terör örgütü, idam cezasının kaldırılması ve ABD’nin Irak’ı işgaliyle değişen koşullar nedeniyle terör eylemlerini yeniden artırdı. Türkiye’nin 1 Mart Tezkeresi’ni reddetmesiyle bozulan Türkiye - ABD ilişkilerinden de yararlanan PKK, Kuzey Irak’ta askeri ve siyasi açıdan güçlendi. Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin oluşmasıyla, ABD’nin Kürtlere verdiği askeri ve siyasi destek de yükseldi. PKK’nın Irak ordusundan kalan silahların bir kısmını ele geçirmesiyle silahlı eylem yeteneği arttı ve Kuzey Irak sınırından Türkiye’ye sızarak baskınlar yapmaya başladı. Kuzey Irak’ta Kandil Dağı’nda karargâh kuran PKK, hem silahlı hem siyasi faaliyetlerini yoğunlaştırdı.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik için aday ülke konumuna gelmesi ve diğer uluslararası gelişmeler nedeniyle 2000’li yılların ortalarından sonra bir yandan silahlı gücünü ve eylem kapasitesini artırmaya çalışan terör örgütü, diğer yandan Türkiye’de siyasallaşma faaliyetlerini hızlandırdı ve Türkiye Cumhuriyeti’yle “müzakere” yoluyla sonuç almaya çalıştı. 2009 yılında başlayan ve “Oslo Süreci” olarak bilinen süreç, görüşmelerin sızdırılması ve PKK’nın kabul edilemeyecek koşullar öne sürmesi sonucu kesildi.
2011’de başlayan ve “Çözüm Süreci” olarak bilinen çatışmasızlık dönemi ise 2015 yılına kadar sürdü. Bu süreçte Türkiye’nin silah bırakma çağrılarına kulak tıkayan PKK, özerklik talebini siyasal gündemde tuttu ve yeni anayasaya konulması ısrarında bulundu. Bu arada PKK’nın Güneydoğu’nun il ve ilçelerinde şehir savaşlarına hazırlanmak üzere tahminlerin çok ötesinde silah, mühimmat ve patlayıcı depoladığı, evleri sokak savaşına uygun hale getirdiği, tüneller kazdığı, yollara, asfaltların altına, menfezlere patlayıcılar yerleştirdiği anlaşıldı. Suriye’deki iç savaş sürecinde PKK’nın bu ülkedeki kolu olan PYD-YPG’nin ABD’nin hava desteği ve Türkiye’nin sınırından geçmesine izin verdiği Peşmergelerin de askeri desteğiyle Kobani kentini tümüyle kontrol altına alması terör örgütünü heveslendirdi. Temmuz 2015’te yeniden terör eylemlerine başlayan PKK, Güneydoğu’da önceden yığınak yaptığı ilçelerden başlayarak silahlı kalkışmaya yöneldi. Hendekler kazarak yerleşim yerlerini güvenlik güçlerine kapatan terör örgütü, sokak savaşı yöntemiyle Kobani gibi güneydoğudaki ilçeleri ele geçirmek üzere harekete geçti. Çözüm süreci çöktü.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma ve Emniyet güçlerinin koordine mücadelesiyle yaklaşık bir yıllık süre içinde ilçeler teröristlerden büyük ölçüde temizlendi. 600 asker, polis ve korucu şehit olurken, güvenlik güçleri 5 bin 367’si ölü olmak üzere 7.740 teröristi etkisiz hale getirdi. Çatışmaların yoğunluğu 2016 Haziran’ında azaldı ve terör örgütü bölgedeki il ve ilçelerden çekilmek zorunda kaldı. Terör örgütü aynı dönemde büyük kentlerde katliamla sonuçlanan tonlarca el yapımı bomba patlamaya, canlı bomba eylemleri yapmaya başladı. PKK, Türk güvenlik güçleri karşısında kent savaşlarını kaybetti.
Suriye iç savaşı ve bölgeye gelen dış güçlerin yarattığı koşullarda, bu ülkenin kuzeyinde Türkiye sınırı boyunca bir koridor oluşturmaya çalışan PKK’nın kolu PYD-YPG, Kuzey Irak’ta olduğu gibi federal bir devlet oluşturmaya çalışıyor. Bu süreçten istifade ederek Türkiye’nin güneydoğusunda sokak savaşları yoluyla silahlı kalkışmaya yönelen PKK’nın “çözüm süreci” konusunda hiçbir samimiyet taşımadığı, uzun süreli halk savaşı yöntemini terk etmediği ve dış güçlerin de yardımıyla silahlı mücadeleyi halk savaşına dönüştürüp siyasi amacına ulaşmaya çalıştığı açık biçimde ortaya çıktı.
PKK, 2003 yılından bu yana bölgeye dış güçlerin askeri müdahalesiyle başlayan ve Suriye iç savaşıyla devam eden koşullarda, Suriye’nin kuzeyinde ve Türkiye’nin güneydoğunda kent savaşları yoluyla egemenlik kurmaya çalışırken bir yandan da, yeni bir ideolojik seyre girdi. Bu çalışmanın amacı söz konusu ideolojik seyrin kaynaklarını ve aşamalarını saptaman ve karşılaştırmalı olarak analiz etmektir.
Bu seyir, Sovyetler Birliği’nin 1991’de yıkılmasından sonra, Öcalan’ın, Marksist - Leninist bir örgüt olarak kurduğu PKK’ya yeni bir ideoloji aramasıyla başlar. Marksist - Leninist ideolojiyi artık tümüyle ve çok sert ifadelerle reddeden Öcalan, İmralı’daki ilk savunmalarında, reel sosyalizmi reddettiğini, bağımsız bir Kürt devleti amacından vazgeçtiğini ilan ettikten sonra, Marksizmin yerine anafikri Leslie Lipson’un “Demokratik Uygarlık” tezine dayanan “demokratik cumhuriyet”i koydu. bu dönemde her görüşünü “demokrasi” gerekçesine dayandıran Öcalan, "demokratik cumhuriyet” teziyle; Kürt kimliği ve kültürünün anayasal güvenceye bağlanmasını, Kürtçenin resmi eğitim dili olarak kabul edilmesini ve sonuçta Türkiye’nin iki uluslu bir yapıya dönüştürülmesini savundu. Bu tezini Lipson’un farklı dil ve kültürlere sahip toplumların aynı devlet çatısı altında demokrasi içinde yaşamalarını konu alan, İsviçre, Belçika, Kanada gibi örnekleri inceleyen çalışmasından esinlenerek oluşturan Öcalan, Avrupa Birliği rüzgarının da yarattığı ortamdan yararlanarak özellikle sol kesimlere sempatik gelebilecek bir söylemle “demokrasi”yi önceleyen bir propaganda sürecine yöneldi.
Öcalan, 2000’i yıllarından ortalarına doğru gelindiğinde ise bu kez “komünalizm” ideolojisine yöneldi. Toplumsal ekoloji hareketinin öncülerinden sayılan, kapitalizm ve ulus-devletler yerine, ekolojik bir toplum oluşturmayı hedefleyen, devlet yapısı olmayan “komünalist - konfederal” bir sistem ve yaşam biçimini öneren ABD’li Murray Bookchin’in eserleriyle bu dönemde tanışan Öcalan, bu ideolojiyi benimsedi. Boockhin’den esinlenen Öcalan, “yeni ideolojim” dediği “ekolojik, cinsiyet özgürlükçü, komünal esaslı konfederasyon” hedefiyle PKK ile Suriye, Irak ve İran’daki bağlı örgütleri yeniden yapılandırmaya başladı.
Türkiye, Irak ve Suriye ve İran’da Kürtleri kapsayacak şekilde dört ayrı parçadaki federasyonları bir konfederasyon çatısı altında toplamayı hedefleyen Öcalan, bu amaçla çatı örgüt olarak KCK’yı kurdurdu. Oluşturulması hedeflenen Kürt Konfederasyonu’nun anayasası olarak muamele gören KCK Sözleşmesi’ni hazırlattı. KCK Sözleşmesi’ndeki hükümlerin, -hiyerarşi, tahakküm, liderlik gibi konularda tam tersi olmakla birlikte- büyük ölçüde Bookchin’in görüş ve önerilerine dayandırdığı görülür.
Kitabın birinci bölümünde PKK’nın kısa bir tarihçesini bulacaksınız. İkinci bölümünde ise Öcalan’ın “yeni ideolojim” dediği, ekolojik toplum için komünal - konfederal sistem ve yaşam tarzı öneren Murray Bookchin’in komünalizmden başlayıp, anarşizm ve sonrasında komünalizme varan fikir seyri irdeleniyor. Üçüncü bölümde Öcalan’ın Bookchin’e dayanan görüşleri karşılaştırmalı olarak ele alınıyor ve analiz ediliyor. Öcalan’ın “yeni ideolojim” dediği modele nasıl geldiği irdeleniyor. Dördüncü bölümde ise KCK Sözleşmesi’nin incelemesi yer alıyor. Bu sözleşmenin hükümlerinin Bookchin’in görüşleriyle uyumlu ve uyumsuz bağlantıları saptanıyor"
Fikret Bilâ, 1958 yılında Zonguldak’ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladıktan sonra 1979 yılında Gazi Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu. 1986 yılında aynı üniversiteden doktora derecesi aldı. Gazeteciliğe 1977 yılında üniversite öğrencisiyken Yankı dergisinde başladı. 1980 yılında Sayıştay Denetçiliği sınavını birincilikle kazanarak bu kuruma geçti ve gazeteciliğe ara verdi; 1986 yılına kadar bu görevde çalıştı. Aynı yıl Sayıştay Daireler Kurulu Raportörlüğü’nden istifa etti ve Nokta dergisiyle yeniden gazeteciliğe döndü. 1986 yılının sonunda Milliyet gazetesine geçti. Gazetenin Ankara bürosunda 1993 yılında haber müdürü, 1995 yılından itibaren de Ankara temsilcisi ve köşe yazarı olarak görev yaptı. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde araştırmacı gazetecilik dersleri verdi. 2013 yılında Milliyet gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği görevini üstlendi ve bu görevini 2016 yılına kadar sürdürdü. Halen Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yapıyor. Çok sayıda gazetecilik ödülü alan Fikret Bilâ, Phoenix: Ecevit’in Yeniden Doğuşu (2001), Sivil Darbe Girişimi ve Ankara’da Irak Savaşları (2003), Hangi PKK: Satranç Tahtasında Yeni Hamleler (2004, genişletilmiş baskı 2007), Komutanlar Cephesi (2007, genişletilmiş baskı 2010) isimli kitapların da yazarı.