Fikret İlkiz*22 Mart Dünya Su gününde ve artık her gün…
Ey Dünyalılar ellerinizi yirmi saniye süreyle suyla sabunla yıkayınız…
Su yok ve yokluğu yaşamı tehdit ediyor.
Dünya nüfusunun beşte biri, yaklaşık 1,2 milyar insan susuz.
Su yok ve çok yakındır insanlar temiz içme suyu bulamayacak.
Susuzluktan kıvranan Dünya; insanlara çeşme suyu veremeyecek kadar kuraklaştı.
Prof. Biswas’a göre: “2025’te dünya nüfusu 8,5 milyara ulaşacak. Bugün yirmi altı ülkede yaklaşık 350 milyon insan susuzluk çekiyor. Yeterli su kaynağına sahip olmayanların sayısı da 1,2 milyar dolayında. Bunlara bir de yeterli arıtma tesisi olmayanları eklersek sayı 2,2 milyara çıkıyor. Yani dünya nüfusunun üçte biri bugün su sorunuyla yüz yüze. Her yıl çoğunluğu çocuk 5 milyon kişi kirli sulardan hastalık kaparak yaşamını yitiriyor. Hesaplara göre 2025’te su sorunuyla yüz yüze kalacak ülke sayısı 52, nüfus da 3 milyarın üzerinde olacak. Oysa 1950’de sadece bir avuç ülkenin böyle bir sorunu vardı.” (Milliyet, 4 Ekim 2000 Sayfa 22) (10.10.2000 Su için Yazı. Bizim Gazete.)
2000 yılında Stockholm’de yapılan Su Sempozyumu yöneticisi Pof. Asıt Biswas, insanlara dişlerini fırçalarken musluğu açık bırakmamalarını öğütlüyordu. On yıl içinde en pahalı tüketim maddelerinden birinin su olacağını söylemekle kehanette bulunmamıştı.
Kehanetler gerçek oldu. Ama öğütler tutulmadı.
1992’de Rio de Janeiro yapılan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda gündeme geldikten sonra 22 Mart 1993’te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu aldığı kararla 22 Mart tarihini Dünya Su Günü olarak ilan etti. 1993’ten itibaren halk, desteklerini göstermek amacıyla gün boyu muslukları açmamaya teşvik edildi.
Türkiye, su zengini bir ülke değildir. 2014 yılı verilerine göre kişi başına düşen 1.519 m³’lük su miktarı ile “su sıkıntısı çeken” bir ülkedir. Türkiye İstatistik Kurumu, Türkiye nüfusunun 2030 yılında 100 milyona ulaşacağını öngörmektedir. Bu durumda, kişi başına düşen su miktarının 1.120 m³/yıl olması beklenmektedir. Kısaca, Türkiye, “su fakiri” olma yolunda ilerlemektedir (Dünya Doğayı Koruma Vakfı. World Wide For Nature.WWF. Türkiye’nin Su Riskleri Raporu 2014).
WRI'nın listesinde dört ayrı kategori içinde ikinci kategorideki 17 ülkeden Yunanistan, Suriye, Irak, Ermenistan ve Kıbrıs gibi komşu ülkelerle birlikte 32 inci sırada sayılan Türkiye; “yüksek derecede su sıkıntısı çeken ülkeler” arasındadır.
17 ülke; Katar, İsrail, Lübnan, İran, Ürdün, Libya, Kuveyt, Suudi Arabistan, Eritre, Birleşik Arap Emirlikleri, San Marino, Bahreyn, Hindistan, Pakistan, Türkmenistan, Umman ve Botswana’da; aşırı düzeyde su sıkıntısı yaşanıyor. Bu ülkelerde temiz içme suyunun yüzde 80 oranda tarım, sanayi ve şehir belediyeleri tarafından kullanılıyor (Dünya Doğal Kaynaklar Enstitüsü (WRI) verileri.) Listeye göre Avrupa'da en çok su sıkıntısı çeken ülkeler sırasıyla San Marino, Belçika, Yunanistan, İspanya, Arnavutluk, Portekiz ve İtalya. Bu ülkeler de listede Türkiye ile birlikte aynı kategoride bulunuyor (Kerem Congar 07/08/2019 tr.euronews.com)
2025 yılında 2,5 milyar insan su kıtlığı yaşayacak. 2020 yılından itibaren susuzluğa beş yıl…
2002 yılında Johannesburg'da düzenlenen 2. Dünya Çevre Zirvesi'nin sloganı ''No Water No Future'' sözü su gibi akıp gidiyor.
İnsanlar doğal kaynaklarını yok etmek suretiyle yarattıkları sonları için söyleyecek sözü ve kullanacak suyu kalmayacak, yaşamları acı içinde bitecek.
Bir gün boyunca musluklarınızı açmamaya çalışın, deneyin bakalım ne hissedeceksiniz?
Yapabilir misiniz?
Bir gün boyunca hiç olmazsa dişlerinizi fırçalarken suyu kapatınız, yapabilirsiniz.
Şimdi karantina günlerinin distopyasında ellerinizi 20 saniye süreyle suyla sabunla yıkamanız öneriliyor.
Hiç olmazsa musluğu açıp sonra kapatsanız ve sabunla el yıkamanız bitince yeniden açsanız! Yapar mısınız? Ellerinizi sabunlamaya devam ederken aynaya bakın ve “su yok” deyin. Tekrarlarsanız, yapabilirsiniz ve yapın. Çocuklarımıza öğretebiliriz.
Olmayan suya katkınız olsun, susuz kalacak bir dünyanın suyuna birkaç damla su katarsınız.
Su insan sağlığı için, yaşamak için gerekiyor. Ama evimizdeki su ölüyor, yeryüzü ölüyor.
İnsan hayatlarının su gibi harcandığı bir ülkede hiç olmazsa, suları öldürmeyin.
Su, tersine akmaz, harcamayın.
Bu ülkenin sularını çoğaltmak için önce zihinlerimizi kirli sulardan kurtaralım.
Aklımızı başımıza toplayalım, vakit geçmiş sayılmaz. Zaman, yaşamdır.
Ödevi insan sağlığını korumak ve geliştirmek olan hekimin bilgi ve vicdanı bu görevin yerine getirilmesine adanmıştır. Onlar adanmışlıklarına ve yeminlerine sadık kaldılar. Aklınıza onlar mı düştü, ölüm korkusu mu?
Doktorlar, sağlık çalışanları dövüldüler, sövüldüler, öldürüldüler. Ortalarda yoktuk. Hastane nöbetlerinde yorgunluktan bitap düştüler ama görevlerini yine de sürdürdüler. Acımadık bile…Üç kuruşa çalıştırılan sağlık emekçilerini görmediniz, horladınız. Yerleri silenleri iteklediniz, hastaneyi temizleyenleri küçük gördünüz. Sağlık emekçilerini ve doktorları su gibi harcayanlara bir şey demediniz. Umursamadan, aldırmadan hep şikayetçi olduk…Halleri aklımıza bile gelmedi, düşünmedik bile. Varsa yoksa kendi canımız, sağlığımız oldu. Aksine aldırmayanlar alkışlandı, siyasal iktidar yapıldı. Sağlık politikalarının vahşi kapitalizme teslim edildiği günlerde, parası olduğu için bakılıp iyileşenler olarak hastalanıp parasız olanların ölümlerini görmedik, doktorlar gördü.
Şimdi iş döndü dolaştı herkesin aklına karantina günlerinde kendi sağlığı geldi ve zaman bu zaman şimdi sağlıkçıları alkışlıyorsunuz!
Kendi utancınızı protesto etmek için alkışlıyorsanız o zaman başka; ben de utancınızdan utanıyorum ve sizleri alkışlıyorum.
Şimdi her şey bir yana onurlarını kırdığınız tabiplerden şifa istiyorsunuz. Rahat olun, onlar ayırım yapmayacaklar sizler gibi…Sağlık herkesin hakkıdır.
Bu ülkenin tabiplerini koruyun, insan olduklarını unutmayın, onurlarına ve kişiliklerine saygı duyun yeter de artar bile. Ömürlerini alkışları hak ederek geçirenler alkışları sevmezler, sessizdirler, onurludurlar ve bu onların seçimidir. Her dilin kendine özgü suskunluğunu anlamayabilirsiniz!
Onlara çatışmalarda insanlara yardım ettiler diye mahkumiyetler verdiniz. Barış için insanlar ölmesin diye bir araya geldiler, örgüt dediniz, örgüt propagandası saydınız.
Ölüme karşı yaşam dediler, savaşa karşı barış önerdiler diye iktidarlarınızı korumak adına vatan haini sayarak devletin bütünlüğünü bozmakla, hükümeti devirmekle suçladınız. Doktor olduklarını unuttunuz. Kamuoyu önünde kötülediniz. Protesto ediyorum, alkışlıyorum!
Savaşa karşı çıkıp barış istediler diye yargılandıkları ve mahkûm oldukları zaman ses çıkarmayanlar vicdanlarını suyla sabunla temizleyebilirlerse temizlesinler.
Su bulabilirlerse, vicdanlarının kirlerini suyla sabunla temizleyebilirse…
Ellerinizin, içinizin, kötülüğünüzün, yargılarınızın, hak ihlallerinizin kirini temizleyemezsiniz.
Zaten su yok; su ve sabunu kirletmeyin hiç olmazsa…
Bir kez daha söylemek gerek; artık suya yazı yazmayalım, su tersine akmıyor.
___________________________________________________________________________________________________
*Bu yazı ilk kez bianet.org'da yayınlanmıştır