T24 Haber Merkezi
Türk siyasetinde iz bırakan isimlerden eski Beden Terbiyesi Genel Müdürü, Gençlik ve Spor Bakanı ve milletvekili Fikret Ünlü'nün otobiyografisi "Bir ağaç gölgesi gibi geldi geçti | Fikret Ünlü" adıyla yayımlandı. 76 yaşındayken 19 Şubat 2019'da hayata veda eden Fikret Ünlü'nün otobiyografisinde, çocukluk ve bürokrasi dönemi anılarının yanı sıra Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP), Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP), Demokratik Sol Parti (DSP) ve CHP'de geçen siyaset yıllarına ait tanıklıklar ilginç ayrıntılarla paylaşılıyor.
Fikret Ünlü otobiyografisi, yakın dostlarından müzisyen, yazar ve yönetmen Zülfü Livaneli'nin önsözü, kızı Koç Holding Kurumsal İletişim ve Dış İlişkiler Direktörü Oya Ünlü Kızıl'ın sunuşuyla Doğan Kitap Yayınları arasında çıktı. Kitapta, çocukluk, memuriyet ve siyaset yılları anılarının ardından, Fikret Ünlü'nün torunu Ömer Kızıl'a yazdığı yaklaşık 5 bin mektuptan yapılan bir seçki de, "Ömer'e mektuplar" başlıklı bölümde paylaşılıyor. 216 sayfalık kitap, 19 fotoğraflık bir albümle sona eriyor.
Zülfü Livaneli, kitap için "Torosların bilge evladı" başlığıyla kaleme aldığı önsözüne, "Halk şirimizin şahdamarı Pir Sultan Abdal, 'Bir dost bulamadım gün akşam oldu' diye yürek yakan bir dizeyle anlatmıştı derdini. Gerçek bir dosta sahip olamamak gerçekten de büyük derttir. Ne mutlu bana ki çevremde hep güvenilir, pırıl pırıl dostlarım oldu. Fikret Ünlü bu dostların en önde gelenleri arasındaydı" satırlarıyla başlıyor.
Livaneli'nin, Fikret Ünlü'yü anarken kitapta kullandığı bazı ifadeler şöyle:
"Tanıyan herkesin bildiği gibi temiz yürekli, sporcu; doğaya, sanata, kültüre ve bütün canlılara saygı duyan; yalnız saygıyla da yetinmeyip kişiliğinden taşan bir coşku ve sevgiyle hepsine sahip çıkan, eşine zor rastlanır bir insandı.(...)Bu kitapta anlatıldığı gibi siyasete onurla girdi, onurla çıktı; Ankara bu Toros çocuğunun temiz ruhunu kirletemedi. Vasiyeti üzerine onu karlı dağlarda, Karamanoğlu Mehmet Bey'in dergâhında toprağa verdik. Bu, belki de Anadolu'nun aydınlık geleneğine sahip çıkan bir ömrün, yine aynı biçimde noktalanışını gösteren bir simgeydi. Onu çok özlüyoruz."
Fikret Ünlü-Ülker Ünlü çiftinin iki çocuğundan biri olan kızı Oya Ünlü Kızıl da, "Sunuş" yazısında, babasının otobiyografisiyle ilgili olarak özetle şu bilgileri verdi:
"Elinizdeki kitap, babam Fikret Ünlü'nün tamamlanamamış hatıralarıdır. Kitabı, bir süredir için için ilerlemekte olan hastalığından henüz habersizken, 2018 Baharı'nda yazmaya başlamıştı. Hastalığı yaz aylarında ortaya çıkınca ara vermek zorunda kaldı ve ne yazık ki geri dönecek fırsatı bir daha yakalayamadı. Biz, ailesi olarak, hatıralarını ölümünün arkasından okuduk. Metnin, her ne kadar tamamlanmamış olsa dahi, belli bir iç bütünlüğe ve kapsayıcılığa sahip olduğunu görünce de olduğu haliyle yayımlanmasına karar verdik. Kitap babamın çocukluğundan öğrencilik yıllarına, bürokrasi ve siyaset yıllarından emekliliğine uzanan yaklaşık yetmiş yıllık bir dönemi kapsıyor. Bu anlatı, babamın hayatına dair olduğu kadar, bir köy çocuğunun Cumhuriyet'in okullarında Köy Enstitüsü geleneği içinde Atatürkçü bir öğretmen olarak yetişmesinin, sonra da sosyal demokrat bir siyasetçi olarak toplumsal ve siyasal hayatın üst katmanlarına tırmanmasının hikâyesi olarak da okunabilir. Fakat bu tırmanış, okuyucunun da göreceği gibi, en sevdiği yıllarının çocukluk yılları oluşunu değiştiremeyecektir. Sonraki yılları -son yılı hariç- mutlu, şanslı ve iyi geçmesine rağmen, yine de en güzeli çocukluğuydu, Ermenek yıllarıydı, öyle hatırlıyordu..."
Kitaptan dört tadımlıkErbakan'dan İnönü'ye: Sakın ola... "1991 seçim sonuçları koalisyonu öngörüyordu. En yakın ihtimal SHP-DYP koalisyonu şeklindeydi. (Necmettin) Erbakan, Erdal (İnönü) Bey'i ziyarete geldiler. Daha oturma düzenine geçmeden, ayakta Erdal Bey bir boy ölçüsü almak istedi. 'Aynı boyda sayılırız' dedi. Erbakan, Erdal Bey'e "Sakın ola DYP ile ortaklığa girmeyesin' diyor, 'Süleyman (Demirel) benim sınıf arkadaşım. Ben onu bilirim. Seni, sulu dereye götürür, susuz getirir. Beraber olalım' diye şaka yollu takılıyor, Erdal Bey'i güldürüyordu. O da 'Bakalım, bakalım' diye nezaket göstermişti. Tabii her ikisi de sonucu tahmin edecek deneyime sahiptiler."T24'ün notu: 20 Ekim 1991 genel seçimlerinden sonra Süleyman Demirel liderliğindeki DYP ile Erdal İnönü liderliğindeki SHP arasında koalisyon hükümeti kuruldu. Diyanet İşleri Başkanı: Türkiye'de söyleyemiyoruz işte "Tokyo'da muazzam bir cami yaptırdık. Açılışı için Başbakanımız (Bülent) Ecevit, Diyanet İşleri Başkanı M. Nuri Yılmaz'la beni görevlendirdi.Cuma namazından sonra törenimiz başlayacak. Cemaat de oldukça kalabalık. Namaza geçildi. İki rekât cuma namazını tamamladığımız anda Başkan M. Nuri Yılmaz kolumdan çekerek, 'Çıkalım' demeye getirdi. Oysa benim bildiğim ve bizim oralardan gördüğüm kadarıyla cuma namazından sonra öğle namazı da kılınıyor. Başkandan iyi bilecek değilim ya! Birlikte dışarı çıktık... Başkan'a sordum, 'Neden öğle namazını kılmadık' diye. Bana söylediği: 'Cuma namazı iki rekâttır. Gerisi yoktur. Bunun anlamı da ahali bugün buluştuğunda hal hatır sormaya, hasret gidermeye ve alışveriş yapmaya zaman ayırsın diyedir.' Ben de 'Peki bunu neden Türkiye'de söylemiyorsunuz?' diye sordum. Verdiği cevap çok anlamlı ve kısa olmuştu: 'İşte söyleyemiyoruz.'" "Şifresiz maç yayınlarını beceremedik" "Aklımda kalan bir konu da, 'şifresiz maç yayınları'dır. Bu o kadar önemli bir konudur ki parayla pulla ölçülemez. Hep söylediğimiz nedir? 'Spor toplumların ortak sevinç ve aynı şekilde üzüntü kaynağıdır.' Toplumsal barışa giden yolun dönüm noktalarından biri de budur. Bu ortak sevinç kaynağını herkese açacaksın. İnsanlar büyük bir merak ve heyecanla bekledikleri maçları şifresiz izlemek isterler. Yararları anlatmakla bitmez. Ama biz, kulüplerin gelirleri azalır gerekçesiyle parası olmayan vatandaşlarımızı, gençlerimizi bu zevkten mahrum bırakıyoruz. Devletin TRT'si bu soruna da çare bulabilirdi. Ne yazık ki beceremedik." "Çözüm ararken 'Kemal Derviş'i getirelim' dedim" "2011 krizinin patlak verdiği günün akşamı Kültür Bakanlığı sosyal tesislerinde Hüsamettin Özkan, İstemihan Talay ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Şağar'la birlikteydik. Bunalıma çözüm aranırken dedim ki: 'Kemal Derviş'i getirelim.' Dememin nedeni de şu: Oya (Ünlü Kızıl / T24) Türkiye'ye dönmüştü ama Dünya Bankası'nda beş yıl birlikte çalıştığı Kemal Derviş'le sık sık telefonlaşıyor ve bana da bilgi aktarıyordu. Her seferinde, 'Baba Kemal Bey ekonominin çok kötü yönetildiğini ve büyük bir krize doğru gidildiğini söylüyor' derdi. Neyse Kemal apar topar Amerika'dan çağrıldı ama görev olarak da ya Merkez Bankası Başkanlığı ya da Hazine Müsteşarlığı düşünülüyordu. İşte bu noktada ben, Kemal'in böyle zorlu bir yükün altından kalkabilmesi için çok daha geniş yetkilere ihtiyaç duyacağını ve bu nedenle en azından bakan olması gerektiğini Oya'ya söyledim. Oya da bu düşüncemi aynı tonda Kemal'e empoze etti. İyi ki de böyle oldu..." |