Fehim Taştekin
Gazze Şeridi'nin abluka altında tutulması, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'e nefes aldırmayan işgal ve yerleşimler, 1948 sınırlarında İsrailli Arapları ikinci sınıf muamelesi yapan uygulamalar şiddetli yüzleşme için genelgeçer sebepler olsa da son tırmanışta bütün bir Filistin'i harekete geçiren itici faktör Kudüs oldu.
Coğrafi olarak birbirinden koparılmış, siyaseten parçalanmış ve Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) temelindeki merkezi liderliğini yitirmiş Filistin'in bütün parçaları yeniden etkileşim içine girdi.
Doğu Kudüs'ün Şeyh Cerrah mahallesinde Filistinli aileleri atma çabası, Harem'üş Şerif'te Ramazan'da geleneksel toplanma alanının kapatılması, İsrail polisinin Mescid-i Aksa'yı basması ve radikal Yahudilerin "Araplara Ölüm" sloganıyla Harem'üş Şerif'e girecek şekilde düzenlediği Kudüs Yürüyüşü 10 Mayıs'ta başlayan çatışmaların güncel nedenleriydi.
Askeri açıdan İsrail'e karşı 'caydırıcılık' inşa etme potansiyeli taşıyan, toplumsal olarak da intifada çağrışımları yapan yeni bir gerçeklik doğuyor. Yıllardır işgal, yerleşimler ve apartheid uygulamalarını örtecek şekilde temel sorunu Gazze'nin hakim gücü Hamas ve onun şahsında "İslamcı teröre" indirgeyen İsrail'in çizdiği resim çerçeveye sığmıyor. Bu da klasik destekçileri arasında dahi ikna ediciliğini yitirmesine neden oluyor.
Ateşle direnişin kaynağı Gazze'de daha önce olduğu gibi bu sefer de Hamas ve İslami Cihad'ın başını çektiği ortak operasyon odası kuruldu.
Ortak merkezde Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin Kassam Tugayları, İslami Cihad'a bağlı Kudüs Tugayları, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'nin (FHKC) Ebu Ali Mustafa Tugayları, Mücahidin Tugayları, Nidal el Amudi Taburu, Nasır Selahaddin Tugayları, Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi'ne bağlı Ulusal Direniş Tugayları, Ensar Tugayları, Abdulkadir el Huseyni Tugayları, Şehid Cihad Cibril Tugayları, Şehit Eymen Cude Grupları ve Fırtına ordusu yer alıyor.
Ortak oda İsrail'e roket yağmuruna Kudüs Kılıcı adını verdi.
El Fetih dışındaki direniş güçleri arasında ortak operasyon odası ilk kez 2006'da oluşturulmuştu. 2014'teki İsrail'in Koruyucu Hat Operasyonu'na karşı 12 örgüt birleşmişti. 2018'de ise bu oda 'Filistinli Direniş Grupları Müşterek Odası' adıyla resmileşti.
Odaya dahil 12 örgüt ilk kez geçen Aralık ayında hava, deniz ve kara unsurlarıyla askeri tatbikat yaptı. Bu tatbikatta insansız hava araçları da kullanıldı. Filistinli kaynaklara göre sahanın paylaşılması ve roket rampalarının konuşlanması dahil pek çok alanda etkili bir koordinasyon sağlandı.
2007'de Hamas'ın Gazze'den attığı El Fetih'in silahlı kanadı El Aksa Şehitleri Tugayları sözlü desteğine karşın operasyon odasında yer almıyor. Odada yer alan Nidal el Amudi Taburu, Nasır Selahaddin Tugayları ve Mücahidin Tugayları Oslo Anlaşması'nı, silahlara veda etmeyi ve Filistin Yönetimi'nin güvenlik gücüne dönüşmeyi reddedip El Aksa Şehitleri Tugayları'ndan kopmuş El Fetih kadroları tarafından kurulmuştu.
2018'de ateşkesi temin eden anlaşma roket saldırılarının durdurulmasına karşın İsrail'in Gazze'nin nefes borusu sayılan kapıları kontrollü olarak açması ve Katar'ın maaş ödemeleri için Hamas'a para getirmesini sağlıyordu.
Hamas bu yüzden Kasım 2019'da İslami Cihad'ın lideri Baha Ebu el Atta ve eşini öldürmesine misilleme olarak İsrail'e karşı başlatılan Şafak Kükremesi Operasyonu'na katılmamıştı.
Anlaşmanın arabulucusu Mısır'la bozuşmak istemeyen ve İsrail'le büyük bir kapışmayı zamansız bulan Hamas para akışı kesilmesin diye direnişi evcilleştirme oyununa alet olmakla suçlanmıştı. Katar şimdiye kadar Hamas'a 1.8 milyar dolar transfer etti.
Gazze'de özellikle İsrail saldırıları başladığında örgüt isimlerinin gerilediği ve yerine 'direniş' ifadesinin geçtiğini biliyoruz. 2014'deki savaşı takip ettiğim sırada İsrail kara harekâtına başladığında FHKC sorumlusu, bu hassasiyeti, "Bugün FHKC, Hamas ya da İslami Cihad yok, sadece direniş var, hepimiz Filistinliyiz" sözleriyle ortaya koymuştu.
Bu savaşın en çok konuşulacak tarafı Gazze'den atılan roketlerin menzil, isabet ve etki bakımından hayli gelişmiş bir tablo sergilemesidir.
Gazze'deki örgütler silahlanma ve özellikle roket üretim kapasitelerini artırmalarını önemli ölçüde İran'a borçlu. 1988'de İsrail'in varlığını tanıyıp şiddeti reddettikten sonra dönüşüm geçiren ve Oslo Anlaşması'ndan sonra adeta dişleri sökülen El Fetih'in yerini hızla İslamcı örgütler doldurdu.
Direnişin İslamcılaşması İsrail'in işine gelirken İran'ın devreye girmesiyle bugün roketler üzerine kurulan zorlu bir denge oluştu.
İran, Suriye ve Lübnan'daki Hizbullah'ın yer aldığı eksen tedarik, sevkiyat ve askeri- teknik eğitim açısından önemli rol oynadı. İsrail son birkaç yıldır Suriye'de İran varlıklarına yönelik bitmeyen hava saldırılarıyla bu tedarik hattının daha da gelişmesini önlemeye çalışıyor.
2006 savaşı sonrası Lübnan için kullanılan caydırıcılık ifadesi son savaşta Gazze için de telaffuz edilmeye başladı. Bir haftada 3 bin civarında roket kullanan Gazze'nin savaşı bu minvalde bir-iki ay sürdürebileceği düşünülüyor.
Bu, oyunun kurallarının değiştiren yeni bir gerçeklik. İsrailli kaynaklara göre Hamas'ın stokunda 5-6 bin, İslami Cihad'ın stokunda 8 bin roket var. Bazı kaynaklar da toplam roket sayısını 30 bin olarak veriyor. Gerçek rakamları bilmek imkansız.
Gazze'de askeri güç açısından İzzeddin Kassam Tugayları'nın üstünlüğünü Kudüs Tugayları izliyor. Başta FHKC olmak üzere sol gruplar da İran'a en yakın grup olan İslami Cihad üzerinden silah ediniyor.
FHKC'nin doğrudan İran'la ilişkileri de son zamanlarda arttı. FHKC dışında sol kanattan silahlı direnişe katılanlar arasında Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi ve Nasır Selahaddin Tugaylarını sıralamak mümkün.
Hamas ile İslami Cihad artık roketleri kendi yeraltı tesislerinde üretecek kadar uzmanlaştı ve dışa bağımlılık çok azaldı. Suriye'den temin edilen tanksavar kornet gibi bazı silahlar ise Mısır'ın Sina Yarımadası'ndan Gazze'ye tünellerle sokuluyor. Daha önce gizli güzergâhta Sudan da vardı.
Gazze'den İsrail'e şimdiye kadar Kassam (10 km), Kudüs 101 (16 km), Grad (55 km), Siccil (55 km), Fecr (100 km), Bedir 3, M-75 (75 km), SH-85, J-80 (80 km), J-90 (90 km), R-160 (120 km), A-120 (120 km), Suriye tabanlı yerel üretim M-302 (200 km) ve Ayyaş 250 (250 km) roketlerinin yanı sıra kamikaze droneları ve kornetler kullanıldı. Aşdod, Aşkelon, Dimona, Negev, Bir Şeba, Lod, Ramle, Kudüs, Tel Aviv şehirlerinin yanı sıra Ben Gurion Havaalanı hedef alındı.
Hamas ve İslami Cihad'ın dışındaki örgütlerin kullandığı roket/havanların menzilleri ancak Aşkelon-Aşdod'a kadar ulaşabiliyor. Filistinli bir kaynağın tahminlerine göre İsrail'e atılan roketlerde Hamas'ın payı yüzde 45-50, İslami Cihad'ın payı yüzde 35-40, geri kalan 10-15 diğer örgütlere ait. Direnişin sivil kanadında da her bir örgütün yeri ayrı. Mesela sol gruplar sağlık alanında öne çıkıyor.
Hem askeri sonuçlar hem de toplumsal seferberlik bakımından yeni bir tablo oluştu. Roketlerin en az yüzde 10'unun Demir Kubbe'yi delmesi, özellikle çoklu atışlarda kalkanın yakalama oranının düşmesi, 2014 savaşına kıyasla roketlerin menzil, isabet ve etki gücünün artmış olması, petrol rafinerisi, liman, havaalanı gibi önemli stratejik tesislerde ciddi hasarların oluşması çatışmada yeni bir eşiğe işaret ediyor.
Epey zamandır İsrail Gazze'yi vururken ya da Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te gerilimler yaşanırken İsrail kendi içindeki Araplardan sivil itaatsizlik benzeri ciddi meydan okumalarla karşılaşmıyordu. Mevzu Kudüs olunca Filistin'in 1948 ve 1967 sınırlarındaki Filistinliler ortaklaştı.
Yafa, Akka, Lod, Ramle, Nasıra, Bir Şeba, Şefa Amr, Umm-ul Fehm, Kafr Kanna ve Kafr Manda gibi pek çok yerde sivil itaatsizlik eylemleri ve iç savaş çağrışımları yapan şiddet olayları yaşandı. Bu da İsrail'in Kudüs'te adım atarken dikkate almak zorunda kalacağı yeni bir direnç damarı.
Eşitsizlik, sistematik baskı, takip ve yer yer mülksüzleştirme siyasetinin cenderesinde kalsalar da 1948 sınırlarındaki Filistinliler, İsrail vatandaşlığını almış, partileşmiş, hatta Nisan 2019'dan beri düzenlenen 4 seçimde sırasıyla 10, 13, 15 ve 10 vekil çıkarıp İsrail parlamentosu Knesset'te üçüncü büyük blok olabilmiş bir halk.
İsrail, nüfusu 1,8 milyonu aşan Filistinli Araplardan bir kalkışma beklemiyordu. Yaşanan olaylar 1948'in Filistin'in diğer parçalarıyla etkileşiminin artacağı, Hamas dahil diğer örgütlerin buralarda nüfuz kabiliyeti kazanabileceği ve İsrail'i eski sayfalara geri döndüreceğine dair değerlendirmelere yol açtı.
Halihazırda 1948 sınırlarındaki örgütlülük yasal kalmaya çalışan ve profilini düşük tutan bir karakter arz ediyor. Kendisini El Fetih, Hamas ya da FHKC'nin çizgisinde görenlerin bu örgütlerle bağları silikti. Bilinen örgütlerin başında FHKC çizgisindeki Ebna el Beled (Ülkenin Çocukları) geliyor.
Genel kanaat gençlerin başını çektiği isyanın örgütsel değil birikmiş öfkenin patlaması sonucu yaşandığı yönünde. Fakat bundan sonra 1948 sınırlarında Gazze'deki örgütlerin izdüşümleri daha belirgin hale gelebilir. İsrail şimdiden büyük bir tutuklama kampanyası ile göz açtırmayacağını gösterdi.
Doğu Kudüs'te direnişin profili biraz daha farklı. Burada Gazze'deki örgütlerin uzantıları öteden beri var. 1967 işgalinin ardından ilhak edilen Doğu Kudüs'teki Filistinliler vatandaşlık bağıyla değil oturum kartları ile İsrail hukuk sisteminde yer alıyor. İsrail şimdiye kadar farklı gerekçelerle 14 bin 500 Filistinlinin oturum kartını iptal etti. Bu kararlar Filistinlilerden arındırma siyasetinin parçası olarak görülüyor.
Silahlı örgütlenmenin olmadığı Doğu Kudüs'te Filistinliler sivil direnişle İsrail'e bazı konularda geri adım attırdı. Doğu Kudüs'teki direnişin çizgisinde silahlı bir dönüşüm beklenmiyor.
En öngörülemez halka Batı Şeria. İsrail askerleri ve yerleşimcilerle iç içe girmiş Filistinliler çift taraflı bir kontrol cenderesi yaşıyor. Filistin Yönetimi'ne bağlı güvenlik güçleri Oslo Anlaşması temelinde Şin Bet ile işbirliği yapıyor.
Direnişi örgütleme potansiyeline sahip çok sayıda insan bu işbirliğinin neticesinde tutuklandı ya da tasfiye edildi.
Batı Şeria'da Gazze'deki örgütlerin uzantıları olsa da ciddi varlık gösteremiyorlar. Burada şiddeti reddetmiş ve silahsızlanma koşullarına uymuş El Fetih'in içinden bir alternatifin çıkması ihtimal dahilinde.
El Aksa Şehitleri Tugayları birkaç kez silahla boy gösterse de baskılandı. Gazze'ye operasyonun uzaması halinde Mahmud Abbas yönetiminin Batı Şeria'da kontrolü kaybedebileceği öngörülüyor. Burada olası bir patlama İsrail güçleri ve yerleşimcilerle ciddi bir çatışma riski de taşıyor.
Bütün bu türbülans, İsrail'in Abraham Anlaşmaları sayesinde Arap ülkeleriyle kendi baharını yakaladığı bir döneme denk geldi. Bu da Filistin davasının kolayca gömülemeyeceğini ve kendi iç dinamikleriyle İsrail'i zorlayabileceğini gösterdi.